Rabia Yalçın koleksiyonu için tıklayın...Time Dergisi, Rabia Yalçın’ı
haber yaptı. Haberde Paris Hilton ve Britney Spears gibi ünlülere Rabia Yalçın markasından giymelerini önerdi. Ve birden Türk basınının ilgisi de Rabia Yalçın’a yöneldi. Onunla Nişantaşı’ndaki atölyesinde konuştuk. Türbanlı bir modacı, seksi kıyafet tasarlayarak kendini bir günaha aracılık yapıyor gibi hissetmez mi? Temel sorumuz buydu.
İnsanlar sokakta sizi durdurup kıyafetlerinizi beğendiklerini söylüyormuş. Ve siz de bunun üzerine 96’da moda evi açmışsınız... Yoğun istek üzerine tasarımcı oldunuz diyebilir miyim?
- Hayır, yoğun istek üzerine profesyonel hayata atıldım. O güne kadar eşimi, dostumu, kendimi giydirir durumdaydım. Kıyafetlerim hep ilgi çekerdi. Sektörde büyük bir açık olduğunu görünce başladım.
Siz bu işlere türbanlı hanımlar için tasarım yaparak başladınız öyle değil mi?
- Değil. Bu hep yanlış anlaşıldı. Türbanlı olan daima bendim, tasarımlarım değildi. İlk yıllarda türbanlı müşterim daha fazlaydı. Zaman içinde tasarımın türbanlı olmadığını gördüler. Dindar olan benim, tasarımlarım değil. Tasarımın dini olmaz. Benim ana felsefem ne biliyor musunuz? Kıyafetin tarzını bozmadan iki şekilde giyinen hanımı da giydirebilmek. Buradan çıkan bütün kıyafetleri ek bir parçayla türbanlı hanım da giyinebiliyor. Ben kadınlar arasındaki sınırı, "siz ve biz"i kaldırmaktan yanayım. Kadın her zaman kadındır.
Siz tesettürü nasıl tanımlıyorsunuz?
- İnanç meselesi olduğuna inanıyorum. Tesettürü kadının dış dünyaya biraz daha örtülü görünmesinden yana bir inanç kavramı olarak tanımlıyorum.
İÇİMDE 40 AYRI KADIN YAŞAR BENİM New York Moda Haftası’nda sadece bir kıyafetiniz podyuma çıktı? Sadece bir tasarımla bu kadar dikkat çekmenizi neye bağlıyorsunuz?
-
Tasarımımın iyi olmasına. BBC muhabirleri ilk kez iki yüzü birbirinden bu kadar farklı olan bir elbise görüyoruz dediler. Kadın önden başka, arkadan başka...
Sizce türbanlı olmanız dikkat çekti mi?
- Bu soru bana orada hiç sorulmadı biliyor musunuz?
Yapmayın lütfen. Time Dergisi muhabiri sizin hakkınızdaki yazıya, "Biz türban ve moda kelimelerini yan yana koymaya pek alışık değiliz" diye başlamış.
-
Tamam. O da dikkat çekmiş olabilir. İnanışımla yaptığım iş arasındaki bu özgür davranış dikkat çekmiş olabilir. Bu sınırsızlık, yelpazenin bu denli geniş olabilmesi enteresan gelmiştir. Bir türbanlının, kendinden başka düşünen kadınların varlığını kabul etmesi de dikkat çekmiş olabilir.
Gerçekten çok cesur tasarımlarınız var. Nasıl bir içgüdüyle yapıyorsunuz bu tasarımları?
-
Teatral bir ruha sahibim. Koleksiyonlarımın hepsini kırk parçadan oluşturuyorum. İçimde 40 ayrı kadın yaşar benim. Hangi sabah hangi kadınla uyanıyorsam, o gün onun için tasarım yaparım. Tasarımlarımı sınırlandırmam. Bazen çizmem bile, doğrudan dikerim. Çoğu zaman elbise tamamlandığında çizerim. O da belge olarak kalması için. Kendime stil yaratmaktan hoşlanıyorum. Aslında bütün yarışım kendimle. Atölyede de çalışmam. Boş bir salonda. Ben, ayna ve kumaş. Başka hiç kimse içeri giremez. Gözlerinizden çok etkilendim, galiba yarın sabah siz olarak uyanacağım. Sibel olarak ortalıkta gezineceğim.
Normal misiniz?
- Hiçbir sanatçı normal değildir. Ben de değilim. Deliler kendi kendilerine konuşurlarmış ya ben de çocukluğumdan beri kendi kendime konuşurum.
Bir defilenizden sonra yanınıza gelen herkes, podyumdaki mankenleri size benzettiğini söylemiş. Kıyafetlerinizi kendinizin giydiğini hayal ederek mi tasarlıyorsunuz?
-
Evet kendimi yansıtıyorum. Kendim derken içimdeki kadınlardan da bahsediyorum. Rabia’yı çok seviyorum ama Rabia’nın yanında bir sürü Ayşe, Fatma, Yasemin’ler var.
Peki bol dekolteli kıyafetler tasarlayarak kendinizi bir günaha aracılık ediyor gibi hissetmiyor musunuz?
-
Hayır etmiyorum. Çünkü ben işimi yapıyorum. Ben bir tüccar terziyim. Elbisenin nerede ve nasıl giyileceğine satın alan karar verir.
Derin dekolteler yapıyorsunuz, siz o elbiseyi alan kadının evinde tek başına giyeceğini hayal ederek mi satıyorsunuz?
- Aynen öyle. Günahını ben üstlenmiyorum. O konuda için rahat. Ben bir moda tasarımcısıyım, bir din álimi değilim. Benim yaşam biçimimle yaptığım iş ayrı. İçim çok rahat. Tasarım sınır tanımaz. Sanatçı sınır tanımaz. Kişi o kostümü nerede giyeceğine kendi karar verir.
Diyelim ki Oscar törenlerinde giymesi için bir yıldıza elbise hazırladınız...
- Zaten niyetim o.
Bunu temenni ederken kendinizle çelişmiyor musunuz? Nicole Kidman kırmızı halıda Rabia Yalçın tuvaletiyle yürüdüğünde, onun sizin inançlarınıza göre bir günah işlediğine herkes şahit olacak?
-
Benim inançlarım beni bağlar. Bu kapsamda hiç düşünmedim. Düşünürsem şu örneği verebilirim. Su üreticisi bir adam var. Suyunu satıyor. Ahmet Bey o suyu alıp rakının içine döküyor. Şimdi o adam günaha girmiyor mu, gibi bir soru bu.
TÜRBANIN STİLİ OLMAZ
Türbanınızın bir nedeni de stil mi?
- Türbanı bir inanç uğruna takıyorsanız, bir stili olmaz. 10 yıldır türbanımı asla farklı bir şekilde bağlamadım. "Türbanı 2007’de şöyle bir modaya çevirdi, 2008’de şöyle yaptı" olmasın diye tekdüze kalıyorum. Kendimi bu konuda kısıtlıyorum. Çünkü türban bir moda aracı değildir.
Ama aslında bu yıl bir moda aracı. Ralph Lauren’den Prada’ya kadar bütün tasarımcılar türban tasarladı?
-
Evet ben yapmadım ama dünya tasarımcıları yaptı. Görmedim, duydum. İnsanlar değişiklik arıyorlar. O tasarımcılar da artık özgüvenlerini geliştirdiler. Olaya daha özgür bakabiliyorlar. Daha farklı insanların, farklı inançların, farklı kadınların olabileceğini düşünüyorlar. Artık tekdüze kadınlardan sıkıldılar, değişik kadınlar görmek istiyorlar. Ben de sınırlanmış modadan sıkılmış durumdayım mesela. İnsanları özgür bırakmalılar. Kişi giyeceği kumaşın rengine, kalınlığına, enine, boyuna kendi karar vermeli. Ama nerdee... Dünyanın en önemli tasarımcıları fabrikasyon kadınlar yaratıyor.
TÜRBAN ALTI YIRTMAÇLI ETEK, SEKTÖRÜN AYIBI
Türbanlı kadınlar için hazır giyim yapılmadığından, birçoğu yırtmaçlı etekleri satın alıp yırtmaçlarını diktiriyor. Biz de sokakta daracık eteklerin içinde küçük adımlarla geyşa gibi yürüyen türbanlı kadınlar görüyoruz.
- Ya da başı türbanlı ama arkasında kocaman yırtmaçlı olanlar var.
Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bunları sektörün ayıbı olarak görüyorum. Bugün alışveriş merkezlerine gidin. Türbanlıyla türbansızın oranı yarı yarıyadır. Ama sektör böyle bir üretime girmiyor. Bırakın eteği, bileğe kadar bluz bile üretmiyor.
Sektörün ayıbını bir kenara koyalım. Eteğinin altından g-string’i gözükmesine rağmen türban takan kadınlar da var...
- Orada da başka bir şey var. Türbanı niye takıyor? İnandığı için, kocası istediği için, babası zorladığı için, arkadaş grubuna girebilmek için... Ne için kullandığı çok önemli. İnancı için kullanan bilinçli bir Müslüman’ın o şekilde dışarıda gezebileceğini hiç sanmıyorum. Estetik olarak da hiç hoş değil. Sakil duruyor.
NİŞANTAŞI KADINLARINA BOTOKSU YASAKLIYORUMNişantaşı kadınları da sizin müşteriniz mi?
- Evet ama ben onları Nişantaşı kadını profilinden çıkartıyorum. Estetik yapmalarına izin vermiyorum. Botoksu yasaklıyorum. Ağır makyaj yok, sarı saç yok.
Nişantaşı’ndaki diğer haute couture tasarımcılara rakip misiniz? Kendinizi Cengiz Abazoğlu’yla, Dilek Hanif’le karşılaştırır mısınız?
- Ben onlar gibi güncel modayı takip etmiyorum. Benim tasarımlarım bir başkasının tasarımlarını takip etmez. Benim elbisem tasarımı göstermez, kadını gösterir.
Şu andaki müşteri profilinizi tarif edebilir misiniz?
- İlk başlarda türbanlı müşterilerim daha fazlaydı. Şimdi bu değişti. Çünkü artık ben uluslararası platformda çalışan bir moda tasarımcısıyım. Arap ülkelerine ve Avrupa’ya ihracatım çok fazla.
Valentino’dan mı etkileniyorsunuz?
- Valentino’dan etkilenmiyorum. Valentino’yla öpüştüğümü düşünüyorum. Bazen benim hayal dünyamdaki giysiyi Valentino önce üretiyor. Bazen ben ondan önce üretiyorum.
TABİİ Kİ DEKOLTE KULLANIYORUM
Bize türban belli sınırlar koymuştur. Türbanı nerede takacağımız bellidir. Saçlarımı tabii ki boyuyorum, tabii ki sarıyorum ve tabii ki dekolte kullanıyorum. Sadece kendimize koyduğumuz sınırları aşmamaya çalışıyorum. Kadının kadınlığının önüne hiçbir zaman bir şey geçmemeli.
SAYEMDE ERKEKLER EŞLERİNİ HER GÜN DEĞİŞİK GÖRÜYORÇünkü benim bir çizgim yok, yüz çizgim var. Beni ayakta tutan bu. Erkekler sayemde eşlerini her gün değişik bir kadın gibi görüyorlar. Bir gün etnik, bir gün Fransız... Telefon açıp tebrik edenler, çiçek gönderen beyler var.
14 YAŞINDAN BERİ TÜRBANLI
İstanbul’da doğdu. Tüccar bir babayla, ev hanımı bir annenin kızı. Çocukken terzi olmak isterdi. İlkokuldan sonra okumadı. 17 yaşında görücü usulüyle evlendi. "Küçükken bir cerrahla evleneceğim derdim, bir cerrahla evlendim." İki çocuğu büyüdükten sonra iş hayatına atıldı. Ailesinin tüm kadınları türbanlı. Sokak çocukları, AKP Kadın Kolları, Türk Kalp Vakfı ve Darfur yararına defileler yaptı. Hep böyle defileler yapacağını söylüyor. Kendini sanatçı olarak görüyor ve sanatçının toplumun önemli konularına dikkat çekmesi gerektiğine inanıyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Chicago’da bir sergi sarayında 40 elbisesi sergilenecek.
EMİNE ERDOĞAN’LA TARZLARIMIZ UYMUYORLiderlerin eşlerinin kendilerine göre tarzları var. Bildiklerini uyguluyorlar. Bir dönem Emine Erdoğan ile çalışmıştık. Daha o zaman Tayyip Erdoğan başbakan değildi. Tarzlarımız birbirine uygun değil. Bu sebeple çalışmaya devam edemedik.
Rabia Yalçın röportajını bugün 23.05’te CNN TURK’te TRENDS’te izleyebilirsiniz.