Ben de lokanta yazdım

Güncelleme Tarihi:

Ben de lokanta yazdım
Oluşturulma Tarihi: Kasım 19, 2002 17:55

Yazdım ama benimki öyle İstanbul’un Boğaz’a nazır, kapısı gorilli, derin yırtmaçlı “mekânlarından” değil. Bildiğimiz, babadan, dededen kalma bir Türk lokantası. “Sen de mi be Serdar! Ulan gidince iyi ağırlasınlar diye değil mi...” Vallahi değil... Zaten benim yolum Bolu’ya kaç kere düşer ki?

Haberin Devamı

Lafa en kestirmeden gireyim mi?

Eğer yolunuz Bolu’dan geçer, Bolu’ya düşerse...

Yahut Bolu’ya bir öğlen yemeği için, bir akşam yemeği için gidebilecek mesafedeyseniz... (Abant’taysanız mesela)

Ve kebapçı-balıkçı-yabancı mutfağı kısır döngüsünden bıkmış, adam gibi ev yemeği, doğru dürüst Anadolu yemeği özleyenlerdenseniz ...

İstanbul’dan Ankara’ya giderken, Abant kavşağını geçip tam Bolu’ya girerken (Bolu’ya hoş geldiniz, levhasından hemen sonra) solda bir Yurdaer 2 Oteli bulacaksınız.

Otel nasıldır bilmem, kalmadım, ama yemeklerini tattım.

Tanıtım broşürlerinde “Mutfak Sanat Merkezi” demişler, doğru Allah için.

Şef, bize yufkalı ördek sarması önerdi. (Soğan, sarımsak, haşlama ördek eti, ördek ciğeri ve katısı...) ama yolda ağır gelir, uyku basar diye biz, bir keşli cevizli etli mantı söyledik. (Keş yani yoğurt kurusu, ceviz, mantı hamuru, kıyma, soğan ve tereyağı) Muhteşemdi!

Bir de tiritli yahni... Nefisti!

(Doğrusu ekmek aşı’nda, yedi göller ızgarası’nda ve paça silkmesi’nde aklımız kaldı, ama çatlıyacaktık artık...)

Ne mi içtik? Misk ve amberli demir hindi şerbeti ve keçi boynuzu şerbeti.

Üstüne bir de kakuleli ve lokumlu az şekerli kahve...

Gidin, yolunuz düşerse uğrayın.

Hele, hava müsait de arka bahçe açıksa...

Hele hele şansınız yaver gider de, yan masada, dördü birden dört ayrı cep telefonuyla bangır bangır iş görüşmesi yapan şehir magandaları da yoksa...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!