Güncelleme Tarihi:
Verdiğim sözü tutayım, anlatayım bu hikayeyi size.
Molière’i bilirsiniz, değil mi?
Tartüf’ün (eski adıyla Riyanın Encamı), Mizantrop’un (Adamcıl ya da İnsandan Kaçan), Şaşkın ya da Beklenmedik Engeller’in, Gülünç Kibarlar’ın(ilk sahnelendiği adıyla Dudukuşları), Zoraki Tabip’in yazarı, tiyatro adamı Jean-Baptiste Poquelin’i, yani sahne adıyla dünyaca ünlü Molière’i...
Bu saydığım oyunları hatırlamasanız bile, Kadınlar Mektebi’ni, Kibarlık Budalası’nı, Scapin’in Dolapları’nı, Hastalık Hastası’nı, hadi bütün bunları da bırakın Cimri’sini bilirsiniz en azından...
Peki - Fransızca okumuş olanlarınız hariç – Pierre Corneille’i bilir misiniz?
Dul Kadın, Krallık Mevkii, Medea ve, asıl, Le Cid’in yazarı büyük şair ve oyun yazarını?
Pek bilmezsiniz, değil mi?
Hatta hiç bilmezsiniz ihtimal...
*
Neredeyse bir asırdır konuşuluyordu, sonunda Grenoble’lü bir istatistikçi, bir leksik programı kullanarak ispat etti, Dominique Labbé adlı araştırmacı, metin kıyaslaması yapan bir özel bilgisayar programı kullanarak, 17. ve 18. yüzyıla ait edebî metinleri tararken... korkunç gerçeği ortaya çıkardı.
MOLIERE’IN BİLİNEN OYUNLARIN ÇOĞU, ASLINDA, CORNEILLE TARAFINDAN YAZILMIŞ!
Bir yanlışlık vardır, diye başka yazarlara ait romanları, piyesleri de taramışlar, tekrar tekrar. Hayır, bilgisayar sadece Molière ile Corneille arasında “kesine yakın benzeyiş” tespit etmiş.
Yani, Molière imzalı oyunlarda kullanılan dil, kelimeler, kelimelerin bir araya getirilişi, aralığı... tamamen Corneille’i gösteriyormuş. Hem de Molière’in en meşhur eserleri söz konusu, Kadınlar Okulu, Dom Juan, Mizantrop ve Cimri...
O tarihte herkes birbirinden etkileniyordu, diyecek şimdi edebiyatçılar, hatta tanınmamış yazarların eserlerini utanmadan araklıyorlardı. Evet ama, oyunlarını Corneille kadar kabiliyetli ama çulsuz bir yazara yazdırmak, altına imzasını atmak, bir de utanmadan sahneye koyup, çıkıp oynayıp alkışları kabul etmek...
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kapitalisti, “bütün zamanların en zengin” işadamı John D.Rockefeller’in dediği gibi, “Zengin olmanın en büyük avantajı, kabiliyetli insanların emeğini satın alabilmektir!”
Paranın gözünü seveyim.
Not : Ben de böyle bir “zenci” arıyorum kendime, aklınızda bulunsun, benim yerime köşe yazısı (mümkünse aşk, kadınlar felan üzerine) yazacak, kabiliyetli, bilgili, yaratıcı bir gazeteci-yazar. Ama param kısıtlı ona göre... Şaka bir yana, şimdi “zenci” dedim diye işkillenirsiniz siz. Sefa Kaplan’a sordum, bizim edebiyatımızda böyle bir kavram yokmuş. Fransızlar “nègre” yani “zenci” derler, başkasının yerine yazan anonim yazara. Buradaki “zenci”den maksat, siyahın beyazı yani, negatifi, yahut da, daha doğrusu, “gölgede kalan” manasına.