Güncelleme Tarihi:
Mart ayının ilk haftası CNN Türk ekranlarında başlayan “Figen&Nihat”ın ilk durağı Londra’ydı. ıkinci durak ise Güney Afrika oldu. Figen Batur ve Nihat Odabaşı, bu projenin detaylarını Hello! dergisine anlattı.
“Figen&Nihat” programında “merakımızı gidermeye, bir hevesimizi yaşamaya gidiyoruz” vurgusunu yapıyorsunuz. Buna değiyor mu?
- Figen Batur: Nihat ile bu programı yapmaya karar verdiğimizde “heveslerin peşinden gidelim” dedik. ıkimizin de merak ettiği ama ikimizin de bugüne kadar yapmaya fırsat bulamadığı işlerin peşine düştük.
Ortak bir “heves listesi” yaptınız. Bu listelerinizde neler vardı peki?
- F. Batur: Ben dalmayı çok istedim, Nihat, “öldürsen dalmam” dedi. Dolayısıyla ortak hevesleri çıkardık. Tango ikimizde de vardı. Yemek pişirmek onda çıktı. Hiçbir şekilde itiraz etmem, benim de çok sevdiğim bir şey. ıkimizin de ortak hevesi, oyunculuk. Hollywood’da bir tiyatro veya oyunculuk kursuna birlikte gitmeyi çok isterim. Doğaya, çevreye ve tasarıma ikimiz de hayranız. Benim takı hevesimi eledik, çünkü Nihat’ın böyle bir ilgisi yok. Sonuçta 10-15 tane ortak nokta bulduk.
- Nihat Odabaşı: Bütün hevesleri aynı anda gerçekleştiremiyoruz. Figen’in bir sürü hevesi var: Sean Connery ile tanışmak, beraber yemek yemek mesela... Üçümüzün Sean Connery ile takılması gereksiz.
SERT KÖŞELERİM VARDI ZAMANLA TÖRPÜLENDİM
Yolculuklarda ruhunuzda neleri tamir ediyorsunuz?
- F. Batur: Keşke her yolculuk bana bir tamir olanağı verse... Gündelik hayat insanı esir alıyor ama ben yine de seyahatlerimde birçok şeyden kurtuldum.
Örneğin?
- F. Batur: Her şeyi kontrol etmek isteyen biriydim. Başkalarını da... Hayat, kontrol edilebilir bir şey değil ki. Bu huyumdan vazgeçtim mesela...
- N. Odabaşı: Ben de daha sert köşeleri olan birisiydim. Yaşla birlikte ufak ufak törpülendim ama bu bitmiş bir heykel değil. Hâlâ oymaya, düzeltmeye, yeni formlar vermeye dikkat ediyorum. Film seyrederek, kitap okuyarak, yeni insanlar tanıyarak, dünyayı gezerek, yeni hayatlara şahit olarak, iki kelime duyup o iki kelimenin içine bir şey koyarak değişiyorsun...
Böyle bir anekdotunuz var mı?
- N. Odabaşı: Cape Town’da sinirli uyandığım bir gündü. Odaların temizliğine bakan yaşlıca bir kadın, tıraş makinesi ihtiyacımı fark etti ve hiçbir beklentisi olmadan bana tıraş makinesi satın aldı. Odama priz getirdi, benimle çok ilgilendi. Üstelik o gün o katın sorumlusu değildi. Odadan çıkarken bana “Çok güzel bir yüzün, çok güzel gözlerin var, çok güzel bakıyorsun. Ben karşılık beklemeden yapmayı ve iyi şeyler duymayı seviyorum. Ne olur her güne daha iyi, daha mutlu bak” dedi. Bildiğim bir şeyi bana hiç beklemediğim bir kadın hatırlattı.
TÜRKİYE'NİN EN DEĞERLİ YANI İNSAN İLİŞKİLERİ
Dışarıdan Türkiye’ye bakınca neler görüyorsunuz?
- F. Batur: Türkiye’ye nereden, hangi ülkeden, hangi şehirden baktığınıza bağlı. Londra’da tasarımın peşine koşarken, Türkiye’nin maalesef sanat açısından ne kadar kısır olduğunu gördüm. Afrika’da doğa öyle güzel korunuyor ki. Hayvanları ürkütmemek için de büyük özen gösteriyorlar. Ben de ister istemez burada sahillerin yağmalandığını, ormanların yakıldığını, güzelim doğanın canına okunduğunu düşünüyorum.
Peki insan ilişkileri cephesinden baktığınızda?
- F. Batur: Türkiye’nin en değerli yanı insan ilişkileri... Belki sabah sokakta herkes birbirine “günaydın” demez ama, dostlarına özelini anlatabilirsin, yardıma aynı anda koşan insanlarımız vardır. Konuksever ve cana yakın insanlarız.
- N. Odabaşı: Ama bunda da dengesiziz. Birbirimizle acılar paylaşırız, birlikte yoğruluruz, o kadar fazla girift oluruz ki, kopuşumuz da fena olur.
Neden Afrika?
- N. Odabaşı: Programın mottolarından biri. Hindistan’a gitmeyi düşünüyorduk ama 44-45 derece sıcaklıktaki iklim koşullarını da göze almak zorundasınız.
BU DÜNYADA HERKES HUZURU ARIYOR
Hindistan’da huzuru mu arıyorsunuz?
- N. Odabaşı: Herkes huzuru arıyor ama amaç sadece huzur bulmak değil: Arınmak, içsel gelişmeyi öğrenmek... Hindistan’daki insanların nasıl bir iç yapısıyla kendilerini ayakta tuttuklarına bakmak...
Biriktirdiğiniz hikayeleri sinema filmine dönüştürme hayaliniz var. TV programı bir başlangıç mı?
- N. Odabaşı: Her şey bir başlangıç. Bu, hayatımdaki dönüm noktalarından biri. Bu programı yapmak, fotoğrafa başladığım ilk günkü gibi heyecanlandırıyor beni. Hayalimde sinema ve reklam filmi çekmek, yazmak var. Ömrüm ve gücüm oldukça tüm bunları teker teker yapmaya çalışacağım.
Siz; gazeteci, köşe yazarı, yönetmen, tasarımcı, gurme, seyyah... Başka?
- F. Batur: Ben hayatım boyunca önüme geleni yaptım. Bir şeyin elimden geldiğine inanırsam yaparım ama öyle hedeflerim yok. Nihat’la birlikte olmaktan çok mutluyum. Sürdürebildiğimiz kadar sürdürelim. Hayat bu, belli mi olur?
BİZ BİR KUMAŞIN İKİ YÜZÜ GİBİYİZ
İki farklı göz! Kim neyin arayışında?
- F. Batur: Aslında tuhaf bir biçimde benzer insanlarız.
- N. Odabaşı: Ben de tadımızın, rengimizin, kokumuzun çok aynı olduğunu düşünüyorum. Aynı kumaşın başka desenleriyiz.
- F. Batur: Kumaşın önü ve arkası! Eldivenin tersi gibi!
- N. Odabaşı: Ben biraz daha pervasız ve densiz bir adamım. O yüzden daha dibine kadar sömürmeyi, daha özeline inmeyi isterim. Bende dipsomania var. Figen belki daha çok şey gördüğü için fren balataları olan biri. ızin verildiği kadarına gidiyor ve görmesine izin verildiği kadarını görüyor.
Ya da görüyor ama gördüğünü belli etmiyor?
- F. Batur: O hayata dokunmayı seven biri. Ben, o hayata daha uzaktan bakıp düşünmeyi seven biriyim. Nihat hayat arsızı!