Güncelleme Tarihi:
En sık 30’lu yaÅŸlarda görülse de yaÅŸamın getirdiÄŸi olaylar, genetik yatkınlık gibi nedenlerle bazı dönemlerde ve yaÅŸam biçimlerinde daha sık gözlenir. ÖrneÄŸin bekar kadınlar daha az depresyona yakalanırken bu durum erkeklerde tam tersidir. Evli erkeklerde bekar erkeklere göre daha az depresyon görülmektedir.                Â
Â
Depresyon kayıp edilene verilen tepki olarak tanımlanmıştır. Bu sevilen bir kişinin kaybı, iş veya statü kaybı veya aile ve arkadaş çevresi tarafından sağlanan duygusal destek kaybı olabilir. Kaybedilen ne olursa olsun depresyondaki kişilerin davranışları birtakım ortak özellikler gösterir. Bunlar;
·       ÂÇaresizlik, umutsuzluk duyguları
·       ÂKendini deÄŸersiz görme, sıkça eleÅŸtirme, gereksiz yere suçlama
·       ÂSevgi ve güvenlik gereksinimi
·       ÂHiçbir ÅŸeyden zevk almama
·       ÂÄ°ntihar fikirleri
·       ÂDikkat bozukluÄŸu ve unutkanlık
·       ÂYorgunluk, bitkinlik, hareketlerde yavaÅŸlama ve halsizlik
·       ÂUyku düzeni bozuklukları (Uykusuzluk ya da aşırı uyku)
·       ÂVücut ağırlığında deÄŸiÅŸiklikler (iÅŸtahsızlık veya çok yeme)
·       ÂCinsel isteksizlik
Yaşamda kaybedilene duyulan tepki öfke ile karmaşık hale gelir. Depresyona yatkın kişiler öfkelerini kendilerine yöneltmektedirler. Örneğin işten kovulan kişi kendisini kovan amirine karşı öfke ve düşmanca duygular beslemesine karşın savunma mekanizmasını kullanarak öfkesini kendisine yönlendirir. Sonuçta herkesin kendisine kızgın olduğunu düşünmekte, kendisini yetersiz ve değersiz bulmakta ve diğer insanların onu dışlamakta haklı olduğuna inanmaktadır.
Depresyondaki kişiler tüm tepkilerinde olduğu gibi öfkelerini açığa vurma konusunda da kendilerini engellerler ve yaşamdaki güçlükler için kendilerini suçlarlar. Fakat bu engelleme ve öfkenin kendine yönlendirilmesi depresyonun nedeni değil sonucudur. Mutsuzluk ve değersiz hissetmenin nedeni çevresindekilerin onları desteklememesi ve yeterli ilgi görememe düşünceleridir.
Depresyondaki kişilere en çok yardımı dokunan, çevrelerinden gördükleri ilgi, destek ve anlayıştır. Ne var ki bu da her zaman çok kolay olmamaktadır. Yaşamayı ve neşelenmeyi reddeden insana yardımcı olmak bazen o kadar güçleşmektedir ki çevresindekilerde depresyondaki kişinin duygu ve davranışlarından olumsuz etkilenmekte ve bu da içinde bulunan durumu daha güçleştirip kısır döngüye neden olmaktadır.
Depresyona eğilimde çevresel faktörlerin olduğu kadar genetik faktörlerin de üzerinde durulmuş ve bunun kökeninde biyokimyasal değişiklikler olduğu düşünülmüştür. Stres hormonlarının fazla salgılanmasına bağlı olarak depresyondaki kişilerin vücutlarında daha çok sodyum (sofra tuzu) bulunduğu saptanmış ve depresyonun hafiflediği durumlarda vücuttaki sodyum miktarında azalma gözlenmiştir. Vücuttaki kimyasallarda dengesizlik sinir sistemindeki uyarılırlığı arttırarak depresyonda rol oynayabilir. Sinir sisteminde uyarıların iletiminde rol alan kimyasal maddelerden norepinefrin ve serotoninin depresyonda önemli olduğu düşünülmektedir. Depresyon bu maddelerin birinin veya her ikisinin eksikliğinde ortaya çıkmakta, fazlalığı ise maniye (normal olmayan neşe hali) neden olmaktadır. Vücut kimyasallarında oluşan değişimler depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların bulunmasında yol göstermiştir.
Bazı oldukça güçlü süperegosu olan, zayıflığa tahammülsüz, katı, sürekli mantık ve akılla sorunları çözmeye çalışan, duygularını bastıran kişilerde depresyon bulguları baskılanabilir ya da kişi tarafından reddedilip farklı yönlendirilebilir. Örneğin bu tip kişiler sıklıkla işkoliktirler ve sabah yorgun uyanmayı yorgunluğa veya uykusuzluğa bağlayıp vitamin içerler. Sinirli ve gergin olmalarını çevrelerindeki kişilere yorup onlara daha çok yüklenirler. Çarpıntı, çeşitli ağrıları, bitkinlikleri, konsantrasyon bozukluğu için değişik tıp alanlarına yönelir ve sıklıkla uzun süre farklı tedaviler görürler. Zaman içinde yakınmalarda düzelme olmadıkça bu tip kişiler hastalık hastası haline gelirler. Bu tip hastalarda tanıyı ancak deneyimli bir psikiyatr koyabilir.
Depresyon belirtilerinin bazıları günlük yaşamda hepimizin hissettiği keyifsizlik, isteksizlik, dikkat dağınıklığı, ilgi azalması gibi yakınmalardır. Bunlar yaşadığımız hayal kırıklıkları, üzüntü verici olaylar karşısında verdiğimiz doğal tepkiler olabilirler. Ancak başka bir alana dikkatimizi vererek ve irademiz ile bu hislerden kurtuluruz. Eğer bu tip duygular iki haftadan uzun sürüyorsa ve diğer bulgular da ekleniyor ise mutlaka bir psikiyatrik değerlendirme için doktora başvurmalıyız.
Unutulmaması gereken depresyonun kronikleşme ve tekrarlama olasılığı olan, ancak tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğudur.
Dr. Göksel,  Kariyer Destek / Sorun Yanıtlayalım / Sağlık bölümünde sorularınızı yanıtlıyor.    Op. Dr. Abdülkadir Göksel   Dr.Göksel'in yenibir.com'da yayınlanan diğer yazıları: Kadınların korkulu rüyası: Menepoz! Denge Bozukluğu: Baş Dönmesi (Vertigo) Gırtlak Kanseri ve Sigara Bağımlılığı Yaz geliyor, güneş lekelerine dikkat! Anti-aging: Bir yaşam biçimi Stres kaynaklı diş hastalığı: Bruksizm Bilgisayara bağlı göz yorgunluğu
Baş ağrsı ve sinüzit
Ses kısıklığını önemseyin!
Her 10 kadından birinin kabusu: Meme kanseri!
Burundan estetik ameliyat olmadan önce...
Gürültü sağlığımızı tehdit ediyor
Horlama Seksi Öldürüyor
Çocuklarda Alerji ve Sinüzit
Lazer ile Gözlüğe Elveda!
Ciddi bir hastalık: Şişmanlık (Obezite)
Klimadaki tehlike: Lejioner hastalığı