Güncelleme Tarihi:
Sorguladıklarıysa hem kafa karıştırıcı hem de bir o kadar hepimizin yaşadığı düşünceler: Belirsizlik, olasılıklar, görecelik ve umut.
- Babanız mühendis, anneniz mimar. Kimden aldınız sanatçı genini?
- Annem mimar ama 20 seneden fazladır çocuk kitapları resimliyor ve yazıyor. Babamın ise hobisi müzik, gitar ve buzuki. Hepsini çalıyor. Teyzem yazar, ayrıca iyi bir çağdaş sanat takipçisi. Halam ressam, kuzenim piyanist. Yani ailede bir sanat geni var diyebilirim, eğer öyle bir şey varsa...
- Nasıl keşfettiniz ilginizi? Teşvik aldınız mı?
- Çocukken hep çizerdim. Hamurlarla heykel yapar, dikiş dikerdim. Yani, ellerimle bir şeyler yapmayı, yaratmayı severdim. Sanata olan ilgim ve üretimim hep devam etti, ama tabii okul çağlarında sınavlar, dersler derken bu doğal yaratıcılık halinden uzaklaştığınız zamanlar oluyor. Ayrıca ben müzik, bilim, felsefe ve edebiyat gibi farklı alanlara da ilgi duyuyordum. Sanatı sonunda bilinçli olarak seçmem aslında çok fazla seçeneğim olmasından kaynaklandı. Sanat bu alanların hepsinden beslenebilir ve böylelikle daha ilginç olabilir diye düşündüm.
- Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde ya da yüksek lisansınızı yaptığınız Oslo Güzel Sanatlar Akademisi’nde ne tür işler üretiyordunuz?
- O zaman da çoğunlukla, şimdi olduğu gibi disiplinlerarası ve kavramdan yola çıkan işler üretiyordum. Ama ilgi duyduğum konular veya yaklaşım tarzım zamanla hem değişmiş hem de gelişmiştir. Bence işlerim zamanla sadeleşti ve yaklaşımımdaki mizah duygusu karamsarlığa baskın geldi.
PENCEREMDEN NE GÖRECEĞİ İZLEYİCİYE KALMIŞ
- Peki, ilk serginizde sanatınızı izleyiciyle nasıl, hangi üslupla tanıştırıyorsunuz?
- Görsel dil olarak sade, içerik olarak sorgulanabilir işler üretiyorum. Kendi kişisel meselelerimle dünyanın meselelerinin kesiştiği alan çok önemli. Bir şekilde hepimizin bildiği, alışageldiği verileri yapıbozuma uğratarak, bazen sadece oyuncu bir manipülasyonla, izleyiciyi görmeye kodlandığı imgeden sıyırıp, farklı bir pencereye yöneltmeye çalışıyorum. Tabii o pencereden ne gördüğü izleyiciye kalmış. Ve işlerimdeki mizah duygusunun fark edilmesi hoşuma gidiyor. Çünkü işlerimin bağıran bir yapısı yok. Biraz vakit geçirmek, üzerlerine düşünmek ve içerdikleri ince noktaları yakalamak lazım.
- Ne zamandır bu işler üzerine uğraşıyorsunuz? Neydi hazırlarken aklınıza takılan sorular ya da sorunlar?
- Yanılgı, belirsizlik, görecelik gibi konular hep düşündüklerim. Fakat tabii ki son birkaç aydaki sergiye çalışma sürecimde kavram daha da gelişti, somutlaştı. Somutlaşmış bir göreceliğin tabii ki oynak tarafları oldu. Konunun kendisi belirsizlikken, işler de belirsizlikle beslenerek hareketli ve değişken yapıda oldu. Katı görünümlü olan şeylerse zaten bir ironi içeriyor.
- Sergi tanıtımında, biraz da bilimsel olgulara kafa yormuşsunuz gibi bir anlatım var. Durum gerçekten böyle mi? Bu konulara bazı araştırmalar yaparak mı kafa yordunuz?
- Bu konularla zaten ilgiliyim. Eskiden beri okuduklarım ve deneyimlediklerim, yenileri de sürekli olarak kendine katarak bir şekilde zamanla içselleşiyor. Schrödinger’in kedisi, Kierkegaard’ın bir sözü, oradan son dinlediğim grubun şarkısındaki bir melodi, geçen gün başıma gelenler... Farklı şeyler kafamda bir noktada birleştiği zaman bunların birlikteliğinden bir fikir doğabiliyor. Bunun dışında, işlerin üretiminde gerekli öğeler için bazen teknik ya da içeriksel araştırmalar gerekiyor.
- Son olarak, genç bir sanatçı olarak etkilendiğiniz ya da beğendiğiniz isimler var mı?
- Tabii ki, Norveç’teki ve Türkiye’deki genç sanatçı arkadaşlarımdan birkaçının işlerini çok beğeniyorum. Bunun dışında aslında cevap vermek zor, çok isim var ama Sol leWitt ve Thomas Bayrle sevdiğim sanatçılardan.
Sümer Sayın’ın ‘Bir An İçin / For A Moment’ isimli ilk kişisel sergisi 29 Şubat’a kadar İstanbul Akaretler’deki artON the Gallery’de görülebilir. (212) 259 15 43.
YENİ ANLAM BULUNDUĞU ANDA YIKILIYOR
Sergide sütuna benzeyen iş, sınırlarının etrafından gözlemlenebilen 2 metre uzunluğunda bir Türkiye heykeli. Katı olan bu sınırlar, etrafından baktığımızda neredeyse tanımsız, bizi bildiğimiz bu forma yabancılaştıracak türde. Bunun karşısında Denge isimli dijital baskılarım ve videom yer alıyor. Bu işte alışageldiğimiz bir formu parçalarına bölerek ve birbirlerinden bağımsız hareket ettirerek parçalar arasında yeni ilişkiler kurulmasını sağlıyorum. Harfli işlerde de kelimeler harflere ve bazen harfler parçalarına bölünüp birbirlerinden bağımsız olarak dönerken yeniden bir araya gelecekleri uçucu ana kadar kendi yollarını çiziyor. Bu üç işte de temelde anlamı yıkarak anlamsızlığa ve oradan tekrar yeni bir anlam arayışına sürüklüyorum. Yeni anlam bulunduğu anda yeniden yıkılıyor.
‘BİR AN İÇİN’İN FARKI
“Bir an için... sandım” ile “Bir an için bile buna değerdi” cümlelerindeki farkın sergimdeki işlerle güzel örtüştüğünü düşünüyorum. “Bir an için” hem yanılgıyı hem de önemli bir zaman birimini düşündürtüyor. Ben de o anlık yanılgıları yakalamaya çalışıyorum.