Savaş Özbey
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2011 00:00
Eviniz kaç metrekare? Benimki 70. Uzatmaları oynayan bir bekara yetiyor da artıyor bile. Tatilde de lüks düşkünü biri değilim. İş icabı takip ettiklerim bir tarafa, benim için ideal tatil denize yakın, sakin bir butik otelde bütün gün hamakta hammak ve gak dediğimde rakımı, guk dediğimde buzumu servis edecek güler yüzlü bir garsondan ibaret. Ama...
Bir ‘gazetecilik faaliyeti’ için bir günlüğüne Antalya Belek’teki Susesi Oteli’ndeyim. Otelin altıncı katında 1666 numaralı oda... Tam 600 metrekare! Ha deseniz benim fakirhanenin 10 misli. İki salon, iki yatak odası, üç tuvalet, bar ve teras. Terasta 50 metrekarelik bir havuz. Havuz kenarına içkinizi koyup şahin bakışı dünyanın en yeni ve modern riviera’larından Belek Sahili’ni izliyorsunuz. Karşısı Akdeniz. Arkası Mısır. Parmak ucuna kalksanız naklen Tahrir Meydanı.
KÖPÜKLÜ JAKUZİDEN SERİN HAVUZA
Öyle Mardan’daki falan gibi şatafat yok ama yalın-lüks öyle şımartıcı ki, ne yapacağınızı şaşırıyor her saniyesini değerlendirmek istiyorsunuz. Fantezinin sonu yok. Resmen suça teşvik! En son gece yarısı jakuzide köpüğe boğulup o köpüklü halimizde buz gibi havuza atladık mesela. Amerikan versiyonuna karşı; genç, modern ve dinamik bir Türk rüyası anlayacağınız. Hayırlara gitsin de, bu rüyayı maalesef Ruslar görüyor. Halbuki erişilmez rakamlar da değil. Fiyatını sordum, sezonuna göre ???? liraya kiralayabiliyormuşsunuz bu saray yavrusunu. Kabul, balayına daha var ama birkaç arkadaş birleşip felekten bir yaz çalınabilir pekala. Saydım 8-10 kişiyi rahat rahat yatırabilirsiniz burada. (242) 710 24 00
AKDENİZ’İN EN MUTLU KUTUP AYISI
Hava sıcak... Denize giriyorsunuz, deniz de sıcak. Güneşin altındaki havuzlar zaten kaynama noktasında. İsmail Türüt’e döndüm, mendil elimden düşmüyor. Sıcaklar solumamı engelledikçe çöldeki kutup ayısı gibi hıncımı karşıma çıkan bahtsızlardan çıkarmaya çalışıyorum. Artık kimin gücü kime yeterse. Huysuzluk, hırçınlık diz boyu.
Susesi Oteli’nde bu soruna çok güzel bir çözüm bulmuşlar. Eğer isterseniz havuzunuza 200 kiloluk buz kalıpları atıyorlar. Kalıplar suya girdiği anda ısı anında düşmeye başlıyor. İster üstüne içkinizi koyun, ister sarılıp hemhal olun. Buzla bir aşk yaşadık ki, inanamazsınız. Üstünden atlayıp güreştim, altına dalıp sırtımı değdirdim. Öptüm yüzümü sürdüm, sarımdım döndürdüm. Bunu her kim akıl etmişse ölmüşlerinin ruhuna gitsin. Galiba Akdeniz’in en mutlu kutup ayısı benim.
Ajda’nın yeni dans hocası Alexander McQueen
KIBRIS’TA BU YAZ
Ajda Pekkan’ın “ikinci evim” dediği Kıbrıs Cratos otelde Süperstar’ın sahneye çıkmasını bekliyoruz. Sıcaktan yine çatacak yer arıyorum. Galiba en iyisi bir ebeveyn parçalamak. Böylece masa-stand aralarında koşuşturup durmadan ayağıma basan diğer çocukların velilerine de iyi bir mesaj vermiş olurum. Ya da direkt sevimsiz esprilerini uzattıkça uzatan sunucuya mı dalsam? Ben bu ikilemle boğuşup, bir daha bu rüzgarı bile fön makinesi gibi esen adaya ayak basmayacağıma dair yeminler ederken Ajda ‘Yakar Geçerim’le sahne alıyor. Daha ilk şarkıda ne hararet, ne asabiyet... 2 bin kişi Ajda’ya teslimiz. Bu, izlediğim kimbilir kaçıncı Ajda konseri. Fakat bu sefer bir başkalık var. Sanki daha da ışıltılı, daha da enerjik, daha inanılmaz.
Gıdısında, kollarının alt kısımlarında, kulak üstlerinde yaşlılığın izlerini arama aczinden kurtulduğum anda fark ediyorum ki, Süperstar’ın keyfi de bir başka türlü yerinde. Çevremdekilere soruyorum, onlar da benimle aynı fikirde. Bu yaz ne yapıp edip, mutlaka bir Ajda konserine gitmelisiniz.
Dahası, Ajda dans etmeye başlamış. Bilirsiniz, normalde Süperstar’ımızın el-kol koordinasyonu yok. Dans edemez, heyecanlı yeniyetmeler gibi bir hareketi fazla öne çıkarken diğeri geri kalır. Ne var canım? Bu kadar ilahilik içinde bu da onun insani yanı...
Fakat Kıbrıs’ta Ajda’yı görmeliydiniz. O beden diline hakimiyet, o kıvırışlar, titrelemeler... Sanki Ajda gitmiş yerine Shakira gelmiş. Eğilip Süperstar’ın menajeri Etel’e Ajda’nın yeni bir dans hocası, bir koreografı mı var diye soruyorum. Çok tatlı bir kadın: “Nerdeee” diyor; “Ayol vakti mi var...”
İşin sırrı sonradan ortaya çıkıyor. Süperstar, Cratos gecesi için toprak rengi, her yanı ip ip saçaklı muhteşem bir kıyafet giymiş. Yaptığı her hareketi öne çıkaran, kıvırmaların sonuna o dalgalanmaları konduran, titremelerin ezdire ezdire hakkını veren o kıyafet.
Meğer elbise Alexander McQueen markasının tasarımcılarının elinden çıkmış.
Feribot rekabeti Sakız’a yaradı
ÇEŞME’DE BU YAZ
Çeşme’den Sakız adasına feribot seferleri oldum olası vardı. Atla feribota, ver elini karşı yaka... Fakat bu işi yapan tek bir firma olduğu için fiyat 60 Euro civarındaydı. Bu yıl, ‘piyasanın öpülesi görünmez eli’ devreye girmiş, yeni yeni feribot firmaları türemiş. Rekabetten dolayı da fiyatlar 6 Euro’ya kadar düşmüş. Öyle ki, millet Dalyan’a Şifne’ye taksi parası vereceğine akşam yemeği için bile atlıyor Sakız’a gidiyor. Niyeti bozanlara naçizane bir önerim olacak. Limanda hemen soldan ikinci dükkan: Musta Balıkçısı. Gitmişken 9 Euro’ya inci rakısı almayı unutmayın.
Şehbender asıl şimdi Şeyh Bender oldu
İSTANBUL’DA BU YAZ
Beyoğlu Belediyesi’nin şanlı Asmalımescit baskını, gece hayatı yazarlarına sıra bırakmayacak kadar medyanın gündeminde. Ne güzel. Asmalı’ya hayatında adımını atmamışlar bile meseleyi sahipleniyor, ala ve vala ile yazıktırıp çiziktiriyor. E dedik ya, ne güzel. Tek bir düzeltmem olacak: Bundan sekiz yıl kadar mukaddem, yani Asmalı bugünkü haliyle Asmalı olmadan evvel, ben de bölgenin bir sakiniydim. Asmalı ve civarı, burayı sonradan keşfetmiş Şişli ve Kadıköy eşrafının sandığının aksine it-kopuk, tinerci-kapkaççı kurtarılmış bölgesi değildi. Evet, kiralar daha düşüktü, evet daha sakindi ama Refik’te yemeğimizi yiyip, Babylon’da konserimizi izleyip rahatça evlerimize giderdik. Sonra sonra kiraları ödenemez, sokaklarında yürünemez, geceleri uyunamaz olunca, ‘yolcudur Abbas’ anonsuyla terki diyar eyledik. Gönül de koymuyorum, şehirler yaşayan organizmalar, siz de onlara ayak uydurmalısınız. Ortaköy ve Cihangir ahalisine sevgilerimle...
Ben başka ve daha ideolojik bir meselenin derdindeyim. Adları saymakla bitmez onlarca feylezof ve düşünür bir şeyi nasıl adlandırdığınızın (nomanklotür) o şeye ve dünyaya bakışınızı yansıttığını söylüyor. Bugün, sosyal medya üzerinden örgütlenen insanlar ‘şanlı Asmalı baskınını’ protesto ediyor olacak. Hazır protesto etmişken size bir de hedef göstereyim. Şeyh Bender sokağı tabelası. Neden derseniz, o küçücük tabelada rahatsız olduğunuz bütün bu uygulamaların ideolojik arka planı saklı. Açıklayayım: Sokağın Osmanlı’dan bu yana gerçek adı Şehbender. Şehbender, konsolos demek. Vaktiyle orada bulunan konsolosluk binasından mütevellit sokak bu ismi almış. Fakat ne olduysa oldu, asırlık sokak ismi, son dönemde Şeyh Bender oldu. Sanki orada Bender isminde bir şeyh yaşamış, vaktiyle burada tarikatı varmış ve sokağın ismi ondan geliyormuş gibi... İşte tipik bir tarihi yeniden yazma, isimlendirme ve şekillendirme operasyonu. Masalar bugün kalkar, yarın yeniden gelir. Asıl mücadele edilmesi gereken zihniyet işte o tabelanın altında gizlidir.