Eralp BAYDAR / Bluejean Dergisi, Londra
Oluşturulma Tarihi: Ekim 15, 2005 00:00
İnsanın eline her gün Depeche Mode röportajı yapma fırsatı geçmiyor. Hazır fırsatı yakalamışken, ‘Precious’ single’ıyla müjdelenen 11’inci stüdyo albümleri ‘Playing The Angel’ın tanıtımı için Londra’ya uğrayan Dave Gahan’ı iyice bir terlettim... Malumunuz, ‘Precious’ bu ay başında çıktı, ‘Playing The Angel’ ise pazartesi tüm dünya ile aynı zamanda Türkiye’de de satılmaya başlayacak.
Grubun çeyrek yüzyıllık seyrinden Dave’in bestecilik serüvenine, solo kariyerinden 1996’daki sözde intihar girişimine uzanan söyleşide, yeni albüm turnesinde İstanbul’a yine geleceklerinin müjdesini de verdi Dave Gahan.
Çeyrek yüzyıldır müzik dünyasındasınız, hálá ilk günkü heyecanınızı koruyor olmanızın, müziğinizi bu kadar taze tutabilmenizin sırrı ne?
- Risklerden korkmamak ve dolayısıyla her defasında kendimizi yeniden yaratmak. Sırtınızı geçmişe dayarsanız kendinizi tekrarlamaktan öteye gidemezsiniz. Bunun da bizim için ilginç hiçbir yanı yok. Eh, bizim için ilginç değilse hayranlarımız için nasıl ilginç olsun? O yüzden daima Depeche Mode’un sınırlarını zorladık.
BENZERİMİZ DE TAKLİDİMİZ DE YOK
Bugüne dek dünya çapında 50 milyon single ve albüm satan Depeche Mode’un U2 ve R.E.M.’le aynı ligde olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Neden olmasın? Devamlılık ve saygınlık bakımından ne U2’dan, ne de R.E.M.’den bir eksiğimiz var. Hatta ben Depeche Mode’a biraz iltimas geçerim; etrafta U2 ve R.E.M.’in ucuz taklitleri ve benzerleri var ama bizim benzerimiz de yok, taklidimiz de, rakibimiz de...
Yirmi küsur yıl Martin L. Gore bestelerini seslendirdikten sonra iki yıl önce kendi bestelerinle tek başına stüdyoya girdin. Dahası ‘Paper Monsters’ için çıktığın turnede stadyumlar yerine ufak mekanları yeğledin. Neden?
- On yıldan fazla süredir beste yapıyorum, ama iki yıl öncesine dek bırak solo albümde toplamayı, onları kimseye göstermeye bile cesaret edemezdim. İtiraf etmeliyim, Martin gibi mükemmel bir bestecinin gölgesinde yaşamak da bu konuda hiç yardımcı olmadı. Derken bir gün demo kayıtlarımı korka korka Daniel Miller’a (Mute Records’un patronu) dinlettim. Ne olduğunu anlayamadan beni stüdyoya sürükleyip ‘Albümünü dört ay içinde piyasada görmek istiyorum!’ dedi.
Solo albüm Depeche Mode’u nasıl etkiledi?
- Bence gayet olumlu oldu, basıncı azalttı. Beste yapabildiğimi bilirken sadece Martin’in bestelerini yorumlamak bende huzursuzluk yaratıyordu. Şimdi keyfime diyecek yok. Bir yandan kendi kanatlarımla uçma özgürlüğüne, diğer yandan Depeche Mode’a besteci olarak katkıda bulunma şansına sahibim.
Son albümünüz ‘Exciter’ 2001’de yayınlanmıştı. Dört yıl aradan sonra stüdyoda bir araya gelmek nasıldı?
- Eski ama rahatlığını son moda hiçbir şeye değişmeyeceğiniz bir kazağı yeniden üzerinize geçirmek gibi. Bu albümü kaydetmek zorunda olduğumuzu iyi biliyorduk. Aksi takdirde hayatlarımızda bir şey yarım kalmış olacaktı. Kayıtlar son iki albümünden çok daha keyifli geçti. Ekip olarak yeniden bir arada olmak harikaydı. Yeni bir prodüktörle, Ben Hillier’la çalışmak da öyle.
Bugün hálá Depeche Mode’un parçası olmaktan hoşnut musun?
- Olmasaydım bugün burada bulamazdın beni. 90’ların ortasında biraz sapıttığımı kabul ediyorum ama şimdi her şey yolunda. Bugün Depeche Mode’un parçası olmak onbeş yıl öncekinden çok daha keyifli. Yirmibeş yıldan sonra şimdi kendimi yüzde 100 Depeche Mode’un parçası hissediyorum.
Hálá birbirinizin en iyi arkadaşı olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
- Doğrusunu istersen, hiçbir zaman birbirimizin en iyi arkadaşı olmadık. Muhtemelen o anlamda Martin ve Andy (Fletcher) birbirine daha yakın. Kesin olan, aramızda sağlam bir bağ bulunduğu. Birbirimize büyük saygımız ve derin bağlılığımız var. İlişkimiz yirmi beş, on beş, hatta beş yıl öncekinden farklı bir boyutta. Arkadaşlığın çok değişik bir versiyonu. Bir albüm; bestelenmesi, kaydedilmesi ve turnesiyle ortalama üç yıllık bir proje. Her defasında o süreyi zorlanmaksızın uyum içinde geçiriyoruz. Bu küçümsenecek bir başarı değil.
KENDİ SINIRLARIMI GENİŞLETMEYE ÇALIŞIYORUM
İkinci solo albümünü ne zaman dinleyeceğiz?
- Birçok bestem yedekte bekliyor, ayrıca sürekli yenilerini üretmeye çalışıyorum. ‘Paper Monsters’ yayınlandığından beri 12-13 demo kaydettim. Şüphesiz, şu an ‘Playing The Angel’ üzerine yoğunlaşmak zorundayım, ama tanıtım ve turne biter bitmez soluğu stüdyoda alacağım. Solo albüm kaydetmek benim için çok önemli. Depeche Mode’dan birşey almak, onun gücünü zayıflatmak gibi bir niyetim de yok. Yalnızca kendi sınırlarımı genişletmeye çalışıyorum.
Ufukta yeni bir dünya turnesi var. Turnelerden eskisi kadar keyif alıyor musun?
- Keyif aldığım, sahnede olmak. Benim için turnede olmak sahnede olmakla eşit. Oysa sahnede taş çatlasa iki saat kalıyorsunuz. Şehirden şehire sürüklenirken günün geride kalan kısmı inanılmaz derecede sıkıcı. Hele de karım ve çocuklarımdan uzaktayken.
Çocuklarımla The Simpsons seyretmekten daha büyük keyif düşünemiyorum
Gençken hayal bile edemeyeceğim yığınla şeyi yapma fırsatı yakaladım, yığınla şeyi de batırdım ama, insan en çok hatalarından ders alıyor, değil mi? Dokuz yıl öncede kaldı hatalar... Bir aptallık edip uyuşturucuların dozunu kaçırdım. Birçokları hálá intiharı denediğimi düşünse de öyle bir niyetim yoktu. Eğer kendimi öldürmek isteseydim, bunu bir otel odasında yapmazdım. Neyse... Alacağım dersi fazlasıyla aldım. Bugün hayatımda ne eroine yer var, ne de kokaine. Üçüncü evliliğim harika gidiyor. İlk evliliğimden olan 17 yaşındaki oğlum Jack ve yeni eşim Jennifer’den olan altı yaşındaki kızım Stella’ya mükemmel bir baba olmaya çalışıyorum. Eskiden en büyük keyif sandığım şey, uyuşturucuların ardına sığınıp sorunlarımdan kaçmaktı. Oysa şimdi Jack ve Stella’yla televizyon karşısında pizza yiyip ‘The Simpsons’ seyretmekten daha büyük bir keyif düşünemiyorum. Her zamankinden daha mutluyum. İyi bir baba ve eş olmaya çalışıyorum. Bu ikisi her şeyden önemli.
İstanbul’u unutmam mümkün değil2001 ekiminde ‘Exciter’ turneniz kapsamında İstanbul’da verdiğiniz konserden neler kaldı aklında?
- Sahnedeyken performansıma
yoğunlaştığım için aklımda başka bir şey kalmadı ama İstanbul’u unutmam mümkün değil. Harika bir otelde kalmıştık. Boğaz ayaklar altındaydı, Asya karşımızda uzanıyordu. Şehir ışıkları, camilerin görüntüsü,
ezan sesleri çok ilginçti. Bambaşka bir dünyada olmama karşın kendimi yabancı hissetmediğimi hatırlıyorum. İşin en güzel yanı, konser ertesinde birkaç gün boş vaktimizin olmasıydı. Oğlum Jack’i de beraberimde İstanbul’a götürmüştüm. Harika vakit geçirdik. Biliyorsun herhalde, tekrar gidiyoruz İstanbul’a.
Tekrar mı?
Ama ‘Playing The Angel’ın turne programında İstanbul gözükmüyor!
- Evet, gidiyoruz.
Medyaya dağıtılan turne programından haberim yok ama, İstanbul’un yeni turne duraklarımız arasında olduğundan eminim.