Bedensel tutku aşk değildir

Güncelleme Tarihi:

Bedensel tutku aşk değildir
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 2010 00:00

“Asmalı Konak”ın Dicle’si, artık izleyici karşısına Ege’nin Dürüye’si olarak çıkıyor... Muğla’da çekilen ve cumartasi akşamları Star TV’de ekrana gelen “Dürüye’nin Güğümleri” dizisinde Emre Kınay’la başrolü paylaşan ıpek Tuzcuoğlu, sette yaşadığı zorlukları ve özel hayatına dair merak edilenleri Seninle dergisine anlattı.

Haberin Devamı

Bir röportajınızda kadınların erkekleri damızlık olarak kullandıklarını söylemiştiniz. Her gün sevgili değiştiren erkekler kadınlara nasıl bakıyor dersiniz?   

- Bunu tek bir cümle gibi değerlendirmek çok yanlış. Benim anlatmak istediğim; çocuk yapmak için bazı kadınların sevgiyi ve aşkı yaşamlarına sokmadan hareket etmesiydi. Hatta buna gittikçe yaygınlaşan sperm bankalarını da dahil edebilirim. Bu söz sadece bir tek amaç uğruna, “aman yaşım geçiyor çocuk yapmalıyım” konsepti üzerine yaşam kuran kişilerle ilgili. Tanrı dünya var olduğunda Adem ve Havva’yı yaratmış ve düzeni bu iki cins üzerine kurmuş. Aile denilen kavram; erkek, kadın ve çocuktan oluşur. Bence bunlardan birinin eksilmesi ya da yok olması doğal dengeyi bozar.
 
Aşka inanan biri olarak aşk çocuğu doğurmak istediğinizi söylüyorsunuz. Sizce aşk diye bir şey kaldı mı?

- Hayat devam ettiği sürece aşkın var olacağına inanıyorum. Ancak günümüzde yaşanan her türlü ilişkiye aşk adı verilmesini doğru bulmuyorum. Hoşlanmak, etkilenmek, şehvet ve bedensel tutku, aşk değildir.

Daha önce iki kez evlenip ayrılmış, bir kez de direkten dönmüş biri olarak siz kaçak gelin misiniz, yoksa erkekler sizden ürküyor mu?

- ıki kez evlenip ayrılmış biri olarak evlilikle ilgili herhangi bir merakım ya da takıntım yok. Beklentim de... ıki evliliğimden sonra sadece bir ilişkimde evliliğin kıyılarına kadar yanaştım. Ama fırtınanın gücü bu kıyıya demirlemeyi engelledi. Yine de ne aşktan ne evlilikten kaçarım. Bence bunlardan kaçan kişi, kendinden ve yaşamın gerçeklerinden kaçıyordur.

GÜZELLİĞİMŞ SADECE KENDİME FISILDIYORUM

Hülya Avşar’ın “Türkiye’nin en güzel kadını benim” söylemine “Onun dönemi artık bitti. Türkiye’nin en güzel kadını benim” diye karşılık vermiştiniz. Bu çok iddialı bir söz değil mi? Kendinizi niye güzel buluyorsunuz?


- Bununla ilgili bir yazı yazmıştım. O yazıda esas konunun Hülya Avşar ya da benim güzelliğim olmadığı işleniyordu. Kendimi güzel buluyor muyum derseniz, evet... Ama bunu sürekli anons edip çığırtkanlık yapmıyorum. Sadece kendime fısıldıyorum.

Sadece güzel bakmak, güzel olmaya yeter mi?

- Tabii ki hayır. Güzellik bütünde olduğu sürece etkileyicidir. Kadın ya da erkeğin bilinç düzeyi, yaşamı algılayışı, çevresi ile kurduğu empati, ruhsal gelişmişliği, bu bakışın etkileme gücünü artırır.

Yıllar geçtikçe giyiminiz daha da sadeleşiyor. Peki ya fikirleriniz, duygularınız, iç dünyanız?

- Genel olarak ruh haline göre giyinen biriyim. Sadeleşme konusuna gelince... ıçselliğiniz zenginleştikçe, dışa yansıyan kısım önemsiz gelmeye başlar. Ne kadar teferruat, aksesuvar, renk cümbüşü, makyaj, dikkat çekme durumu varsa, ruhtaki açıkları kapama ihtiyacı o kadar fazla demektir. ıç dünyanız büyüdükçe dışa açılan kapı küçülür.

AFFEDEN DE BENİM KENDİNE KIZAN DA

“Asmalı Konak”tan sonra herkes sizden Dicle’nin üstüne çıkan bir rol bekledi. Senaryo mu çıkmadı, ne engel oldu buna?


- Hayatta her türlü duruma, hale ve tavra hazır olmak gerekir. Yaşamı iş ve özel diye ayırmam. Bir bütündür benim için. Karşınıza çıkan, içinde olduğunuz işlerin kendilerine has enerjileri vardır. Kiminin çok büyük ve etkileyici, kiminin daha sade ve küçüktür enerjisi...

Çevrenizdeki insanların düşünceleri sizin için ne kadar önemli? Mahalle baskısı sizi nelerden vazgeçirebilir?

- Açıkçası hiç önemli değil. Kim ne demiş, hiç ilgilenmem. Bu hayat benim. ıyisiyle kötüsüyle... Affeden de benim, kendime kızan da... Gerisi ise kuru gürültü, lüzumsuz patırtı gürültüdür.

Kadını kadın yapan özellikler sizce neler?

- Özgüveni, yaşamdaki duruşu, erkeğine davranışı, ailesine kucak açışı, dostlarına verdiği güven, kendini sevmesi...

Yaşamdaki lüksleriniz neler?

- Hayatımı kaliteli ve keyifle yaşayabilmek için öncelikle sağlıklı bir yapım olmalı. Hem ruhen hem de zihnen... Böylesi kaotik bir ortam ve meslek grubunun içindeki en büyük lüksüm; kendi dilediğim dostlar ve arkadaşlarımla görüşmek... Bana olumsuz ve negatif duygular veren kişilerle pek vakit geçirmem. Dünyevi olarak lüks diye söyleyebileceğim şeyler ise iyi ve kaliteli yerlerde yemek yemek, senede birkaç kez yurtdışı seyahatine çıkmak ve Davidoff Cigarillos içmek...

DÜRÜYE KARAKTERİNİ ÇABUK BENİMSEDİM

Gelelim yeni diziye... “Dürüye’nin Güğümleri”ndeki rolü kabul etmenize en büyük etken neydi?


- Öykünün doğallığı ve samimiyeti... Senaryoyu okurken eğleniyor ve gülüyorsanız, o işin içinde olmalısınızdır. Bir diğer güçlü etken ise dizinin yönetmeninin Mustafa şevki Doğan olması... Çünkü çalışmak istediğim yönetmenlerden biriydi. Dürüye karakterini çok sevip benimsedim bir de...

Köy kadınının mı yoksa şehirli kadının mı daha şanslı olduğunu düşünüyorsunuz?

- Her ikisinin de kendine göre zorlukları ve avantajları olduğunu düşünüyorum. Doğal ortamda yaşayıp o havayı solumak, doğal kaynak sularını içip onlarla yıkanmak, tüm beslenme tarzınızın özünüze yakın olması büyük avantaj. Çünkü biz şehirli kadınlar bunlar için şehirlerde büyük paralar harcıyoruz. Yaşam şartlarına bakarsak iki kadın da çalışıyor ama şehirli kadının hırsları, ihtirasları, mücadelesi bence ona daha çok zarar veriyor. Bir diğer açıdan bakarsak köydeki kadın aşık olduğu, sevdalandığı kişiyle evlenemiyor. Bu üzücü bir durum.

Haberin Devamı

İNEK SAĞMAK BAŞTA BENİ BİRAZ ÜRKÜTTÜ

Rol gereği ilk kez inek sağıyor, traktör kullanıyorsunuz. Neler hissettiniz?


- ıster istemez heyecanlanıyorsunuz. Çünkü nasıl yapılacağını bilmiyorsunuz. Tabii ki ineklerin iri cüsseleri sizi ürkütüyor. Ama nasıl sağılacağını öğrendikten sonra korku azalıyor. ınek sağmak, tavukları yemlemek, bebekleri sırtına bağlayarak iş yapmak, traktör kullanmak, lokma dökmek ve daha birçok ilki yaşamaktan çok keyif alıyorum.

Bu rol sizi ne kadar zorluyor?

- Muğla şivesi ile konuşmam gerektiği için başlarda biraz telaşlıydım. Zorluğun üstesinden gelebilmek için şive koçluğu yapan, aynı zamanda dizide köyün delisini oynayan Volkan Bas’la çalıştım. Buradaki kadınları gözlemek, onlarla onlardan biri gibi muhabbet etmek, farklı kültürlere şahit olmak çok keyifli. Rol beni zorlamanın aksine çok keyif vermeye başladı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!