Bebeğin fotoğrafı

Güncelleme Tarihi:

Bebeğin fotoğrafı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2004 00:00

E şimdi doğruya doğru...İnsan, ilk bebeğine hamile olunca, biraz buldumcuk oluyor... Hatta komik oluyor. Yok, yok... Katıksız gerçeği yazmam gerekiyor:Fevkalade görgüsüz oluyor!Yeryüzünde birkaç ay sonra dünyaya gelecek o bebekten daha önemli hiçbir şey kalmıyor. Biraz ağırbaşlı olsa ya...Nerdeee?.. Her şeye saldırıyor. Tonla şey okuyor, hamilelikle ilgili bütün kitapları yalayıp yutuyor, herkesin bütün hikayelerini dinliyor. Doğum hikayeleri de askerlik hikayeleri gibi mübarek!Normal doğum yapanlar, sezeryancıları küçümsüyor. Sezeryancılar, ‘Bu çağda insan inliye inliye neden doğurur?’ diyor. Aradan epidüralciler fırlıyor:‘En iyisi bizimki... En iyisi bizimki...’Demek istiyorum ki, insanın bol bol kafası karışıyor ama...Kulağını da sürekli fil kulağı gibi açıyor. Acaba kaçırdığı bir şey var mı?Nasibini almadığı bir teknoloji nimeti mesela...***- Maç seyrediyorsun ama...- Söyle aşkım...- Bir klinik varmış...- Evet...- Gidiyormuşsun, bebeğin vesikalık fotoğrafını veriyorlarmış sana...- Artık daha neler!- Yemin ederim öyleymiş! Türkiye’de var mı bilmiyorum ama burada varmış. 20. haftadan sonra resmen ana karnındaki bebeğin yüzünün fotoğrafını çekebiliyorlarmış. Teknoloji nasıl almış başını gitmiş bakar mısın? Artık albüme mi yapıştırırsın, duvara mı asarsın...- Ve sen bir fotoğraf manyağı olarak, bunu duydun ve bitti değil mi? Şu anda o kliniğe gitmekten daha önemli hiçbir şey yok hayatta...- İnsanın birlikte olduğu kadını bu kadar iyi tanıması faydalı bir şey! Düşündüm ki, hafta sonu gezmemizi, belki o kliniğe yapabiliriz... Pekala Birleşik Arap Emirlikleri’nin teknolojik zenginlikleri de keşfedilebilir... Ama tabii sen de istersen...- Elimizde kızımızın tonla ultrason fotoğrafı yok mu? Neredeyse, bir albümü dolduracak kadar topladın biliyorum. Hiç utanmadan her doktordan üçer beşer tane istiyorsun...- Ama bu başka... Bu vesikalık fotoğraf... Düşünsene, doğduğunda da aynı yüzle doğacakmış!- E başka yüzle doğacak hali yok ya!- Onu demek istemiyorum! Şu an içimdeki yüz, dışarıya çıktığındaki suratındaki yüzle aynı olacak... - Dubai’de yaşaya yaşaya, Türkçeyi unutmuş olabilir misin?- Ve bizim o yüzü şimdiden görebilme imkanımız var... Merak etmiyorsan, unut gitsin...- Oooo tehlikeli sulara geldik! Madem bu kadar istiyorsun pazar gezmemizi Sharjah’a yaparız... Şimdi müsaadenle, maçıma dönebilir miyim?***Adı pazar gezmesi...Ama cumartesi gerçekleşiyor.Çünkü Dubai’de Araplar, perşembe-cuma; yabancılar ise Cuma-Cumartesi tatil yapıyor. Pazar gezmelerinde insanlar yanına kuru köfte filan alır ya, o cumartesi benimki de o hesap... Zaten iki adım öteye gidecek bile olsak, arabanın buz kutusuna, gizlice bir şeyler sokuşturuyorum. Resmen sokağa çıkarken kendime beslenme çantası hazırlıyorum. Su, bilumum meyve, mutlaka yeşil elma, sulu armuta da hayır demem, tamam 2 tane de çikita muz verin, sonra minik salatalıklar, o buz kutusuna bir güzel tıkıştırıyorum...Ama lütfen, önlem almam lazım...Ya trafik sıkışırsa... Ya başımıza bir felaket gelirse...Dünya hali bu, belli mi olur?.. Sonra ben ne yer ne içerim?..Kendimi düşünüyorsam namerdim...Birazdan vesikalık fotoğrafını çektireceğimiz bebek... Onun suçu ne!2 yeşil elma, 1 büyük şişe su, 3 kuru kayısı, yarım tatlı limon ve 3 adet tuvalet molasından sonra Sharjah’a varıyoruz.Sharjah, Dubai’ye taş çatlasa yarım saat uzaklıkta olan bir küçük şehir. Ruhsuz ve renksiz. Zaten Dubai dışında bu Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşanacak yer yok. İşte klinik de şu gökdelenin 4. katında: Fetal Medicine Clinic.***Normal muayene odalarına benziyor, biraz daha genişçe o kadar... Ama doktor ışıkları söndürünce ortalık birdenbire sinema salonuna dönüşüyor. Bir klinikte olduğunuzu unutuyorsunuz....Bu uzandığım şey, Mayadrom’daki koltuklardan bile rahat! Bir patlamış mısırım eksik! Ayıp olmasa, sevgilim de yanıma uzanabilir mi diyeceğim?Demiyorum tabii.Doktordan değil, sevgilimin hışmından korkuyorum.Futbol topu yutmuş gibi duran, çıplak göbeğimle iki seksen orada yatıyorum.Heyecen içinde.O da nesi!Karşı duvardan aşağıya dana gibi bir ekran iniyor.Doktor ‘Boş verin bebeğinizin vesikalığını, Tom Cruise’un yeni filminin DVD’si geldi, hadi seyredelim’ dese inanacağım, o kadar koptum meseleden... Biz buraya film seyretmeye mi geldik?Evet, film seyretmeye geldik!15 dakika resmen karşıdaki dev ekranda karnımdaki kızımızı izledik. Bu efendim, ultrasound’un 4D’si oluyormuş, 4 boyutlu ultrason yani. 4. boyut da, zaman. Filmi izler gibi ana rahmindeki bir bebeğin bütün hareketlerini izliyorsunuz.Akıllara ziyan bir şey!Türkiye’de de vardır belki, ama bebeğimi daha önce bu kadar büyük ekranda ve oda karartılarak izlememiştim. 360 gr. ağırlığında ve 25 santim boyundaki kızımız, sürekli elini yüzüyle kapattığı için (pek utangaç!) adam gibi bir vesikalık fotoğrafı çekilemedi...Doktor ‘Lütfen öksürün’ diyor, ‘Siz öksürürseniz, kızınız küçük çaplı bir deprem yaşayacak ve pozisyonunu değiştirecek...’ Ee ben bunu şimdi öğrendikten sonra öksürür müyüm? Neden ona rahatsızlık vereyim? Neyse, kibarca öksürdüm, bizimki hiç oraları olmadı, baş parmağı yine ağzında, suyun içinde oynamaya devam ediyor, sonra 2 eliyle kordonu tutuyor, ayaklar, bacaklar, bir hareketli, bir hareketli... İnsan oracıkta o kordonla ip atlamaya başlayacak diye korkuyor...***Dönerken yanımızda kızımızın ilk filmi vardı. Bana eksik bilgi verilmiş. Bu klinik, bebeğinizin sadece vesikalık fotoğrafını çekmiyor, size orada izlediğiniz 15 dakikalık filmin cd’sini de veriyor. Ya işte böyle.Eski nesiller, çocuklarına doğumlarını izletebiliyordu.‘Vay be!’ diyorduk biz de, ‘Teknolojiye bak, bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu...’Şimdiki nesil ise çocuklarına ana rahmindeki hallerini bile izletebilecek.‘Bu, doğmadan 3 ay önceki halin, bu doğmadan 2 ay önceki halin...’HAMİŞ: Dönüşte buz kutusundaki o 2 muzu da afiyetle yedim...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!