Güncelleme Tarihi:
22 şubat akşamı 50’nci sanat yılınızı kutlayacaksınız. Duygularınızı öğrenebilir miyim?
- Anneme, şehir Tiyatroları’ndan kazandığım parayı götürüşümün üzerinden 50 sene geçmiş. Bugünkü kadar taze bir hatıra bu bende. Kuyruğa girdim muhasebede, parayı aldım, bir dolmuşa binip Fatih’e geldim. Kapıyı çaldım, annemin kabul günüydü, elinde çay tepsisiyle karşımdaydı. “Hayrola?” dedi. “Bak anne bu para tiyatrodan kazandığım ilk para, sana getirdim” dedim. Annem başladı ağlamaya, tepsiye koydu parayı ve içeri girdi, “Oğlumun tiyatrodan kazandığı ilk para, bana getirmiş” dedi. şimdi gözümü şöyle kırpıyorum, o 50 yıl öyle geçmiş, göz açıp kapatıncaya dek bugüne gelmişim sanki.
Müjdat Gezen 50 yıldır harcadığı emeğe, döktüğü alınterine, çektiği çilelere “Değdi” mi diyor bugün, “Değmedi” mi?
- Elbette değdi... Eğer yeniden dünyaya gelmek diye bir şey varsa, dünyaya yeniden gelirsem, yine oyuncu olurum. Başka bir mesleği asla düşünmem bile. 10 yaşındaki bir çocuğu sahneye itersen, olacağı budur. Ben seçmedim, ilkokul öğretmenim “Sen şu rolü oynayacaksın” dedi. “Oynayamam” dedim, “Oynarsın” dedi. Israr ettim, o da ısrar etti. Sonunda cetveli kafama bir vurdu, benim kaderim bir metrelik tahta cetvelle değişti. Benim meslek seçme imkanım olmadı bu yüzden.
O öğretmenin elini öpmek lazım!
- Ona her zaman şükran duydum. İyi ki kafama o cetveli vurmuş. Yıl, 1953... Yedi yıl sonra profesyonel oldum...
50 yılın en tatlı ve en kahırlı iki anısı...
- En acı anı, Savaş Dinçel’le birlikte 12 Eylül’de ellerimiz, ayaklarımız prangalı halde cezaevine girişimizdir.
Suçunuz neydi?
- “Çizgilerle Nazım Hikmet” adlı kitabı hazırlamıştık.
SAVAŞ ÖLDÜĞÜNDEN BERİ GÖZÜMDE HİÇBİR ŞEY YOK
O dönemde bir de “Eşeğin Karnındaki Elmas” adlı kitabınız da vardı.
- O kitap biliyorsunuz daha sonra Kemal Sunal’ın oynadığı “Köşeyi Dönen Adam” filmi oldu ve Moskova Film Festivali’nde “En İyi Film” seçildi... Ne acılar var aslında... Annemi kaybettim, sahneye çıktım, babamı kaybettim, sahneye çıkıp komiklik yaptım... Bakınız, Celal Sururi diye bir ustam vardı benim. 40 derece ateşim var, tiyatroya geldim, çıkamayacağım. Başrol oynuyorum üstelik. “Lafları bile hatırlamıyorum Celal abi”’ dedim. “Çık çık oynarsın, sahnenin piri vardır” dedi. Gerçekten de çıktım ve ne ateş, ne bitkinlik, ne hastalık kaldı. Tabii sahneden inince yığılıp kaldım. Ustam “sahnenin piri” olayını şöyle açıkladı sonra: “O gün hasta olan sendin. Sahnede canlandırdığın adamın ateşi yoktu ki!” Bu benim aldığım ilk ders oldu. İyi günlere gelince... En iyi günüm bu okulun (Müjdat Gezen Sanat Merkezi) açıldığı gündür.
1991 yılı...
- Evet, 19 sene önce. Bu süre içinde beş şube açtık. şimdi Avrupa’da kısmetse bir şube açacağız.
Pek çok ünlü öğrenciniz var: Dolunay Soysert, Özge Özberk, Özgü Namal, şevket Çoruh, Zuhal Topal, Evrim Akın...
- Benim için bundan büyük mutluluk olamaz. Yavaş yavaş büyüdük, hızla ölüyoruz. Arkadaşlarımın büyük bölümünü kaybettim. Onun için hırsım filan da yok. Öğrencilerimi alkışlamak başka bir keyif.
Müjdat Gezen’in para hırsı da olmadı. Çünkü 19 yıl önce burasını (Müjdat Gezen Sanat Merkezi) yaptırırken tüm birikiminizi ortaya koydunuz. Bazıları “deli” dese de aldırmadınız...
- Benim bir arkadaşım vardı, bu konuyu hep tartışırdık. O çok zengin oldu. Ben olamadım. Çünkü elimdekini avucumdakini buraya yatırdım. Sonra bir gün ona dedim ki, sen hep para biriktirdin, ben insan biriktirdim. Öğrencim Günay Karacaoğlu bir gün bana “Hocam, sen çok yaşlanıp altına pisleyeceksin ya, onları gelip ben temizleyeceğim, biliyor musun?” dedi. Bitti, yeter benim için. Benim için tamamdır. Bir tanesi bile böyle düşünüyorsa, benim için kafidir. şimdi hiçbir şey gözümde yok. Ne mutlu bana... Artık kafama da hiçbir şeyi takmıyorum. Hele Savaş’ın (Dinçel) ölümünden sonra hiç... Ellerimde öldü...
O GECE SÖYLEYECEKLERıM BÜYÜK OLAY YARATACAK
Müjdat Gezen’in 50 yıllık sanat hayatında neler yok ki... Konservatuvar bitirdi, tiyatro yaptı, filmlerde-dizilerde oynadı, kitaplar, şiirler ve senaryolar yazdı, tiyatrolar açtı, yayınevi kurdu, turnelere çıktı, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kurdu.
- Bunlardan bir de para gelse çok memnun olacağım. Tiyatro tamamen dolunca bin lira kalıyor elimize, o kadar...
Yıllar öncesine dönelim... Merhum babanız elinizden tuttu ve sizi İstanbul Belediyesi şehir Tiyatroları’na götürdü...
- Evet, yıl 1960.
Arkadaşı olan sahne amiri Kemal Bey’e “Eti senin, kemiği benim” diye teslim etti... Müjdat Gezen ilk nasıl fark edildi?
- Şehir Tiyatrosu’nda ilk rolüm figürandı. Asaf Çiğiltepe’nin ilk rejisi, benim de ilk rolüm. ıki ay sonra Çiğiltepe beni çağırdı “Bir Halk Düşmanı” oyununda rol verdi. “Abi ben figürandım, ne oldu da bana rol verdin?” diye sordum, “Sen karışma, oyna” dedi. Ondan sonra Vasfi Rıza Zobu “Paydos” diye bir oyun koydu sahneye. Başrollerden birini Gazanfer Özcan oynuyor. Allah rahmet eylesin. Gazanfer abi, o yıl kendi tiyatrosunu kurarak şehir Tiyatrosu’ndan Gönül Abla ile birlikte ayrıldı. “Paydos”taki rol ortada kaldı. Vasfi Rıza bir sınav açtı. Kazanan Gazanfer Abi’nin rolünü oynayacak. Ben de tiyatroya küsmüşüm, Çarşıkapı’da plak mağazası açmışım, plak satıyorum. Tiyatrodan biri geldi “Gel, Vasfi Bey sınav açtı” dedi. “Gelmem, ben tiyatroya küstüm” dedim. “Küsme gel” dedi. Gittim, sınava girdim ve o rolü ben aldım. ılk defa alkışı da o rolümle aldım, o hazzı tatmış oldum. Yıl, 1963... Sonra Münir Özkul, Muammer Karaca tiyatrolarında çalıştım, askere gittim geldim, Ulvi Uras Tiyatrosu’na girdim. Sonra arkadaşlarla Halk Oyuncuları’nı kurduk. Ondan sonra bugünlere geldik.
Sinema anıları da çoktur mutlaka. Mesela usta yönetmen Ertem Eğilmez’le ilgili olan...
- Gülünmeyecek gibi değil. Eyüp Meydanı’nda, ağustos sıcağında çekim yapılıyor. ıple çevrelenmiş çekim alanı, çepeçevre toplanmış halk, Ertem Eğilmez kameranın başında sahneyi nasıl çekeceğini düşünüyor. Tam o sırada gözlüklü, kravatlı, efendi bir adam omuzuna dokunuyor: “Afedersiniz efendim, o kameranın deliğinden bir de ben bakabilir miyim?” Ertem Eğilmez bağırıyor: ‘Ne iş yapıyorsunuz siz kardeşim?” Adam mahçup cevap veriyor: “Jinekoloğum efendim.” Eğilmez hiddetle kestirip atıyor: “Beyefendi siz hasta muayene ederken, ben gelip ben de bakabilir miyim diyor muyum!” Adam kıpkırmızı dönüp gidiyor. Bizim meslek zengin bir meslektir. Zengin mesleği değildir ama... Hep orta halli ailelerin çocukları aktör olur. Zengin çocukları aktör olmaz, çünkü aile ona izin vermez. Kendi tabiriyle “doğru düzgün” bir mesleği olsun ister.
50. sanat yılı kutlamanızda, mutlaka sizi sahneye çağıracaklar. Orada ne diyeceksiniz?
- Söyleyemem, sürpriz. 30 saniye görüneceğim sahnede... Ama o 30 saniyede yıkılacak ortalık. Söyleyeceğim şeyler büyük olay yaratacak. ınan, ne söyleyeceğimi karım bile bilmiyor. O geceye kadar başıma bir şey gelirse kimse de bilemeyecek.
HASTALIKLAR GELİNCE BENDE EVHAM BİTTİ
Müjdat Gezen’i konuşurken evham olayını es geçmek mümkün değil. Bildiğim kadarıyla çok evhamlısınız. Aziz Nesin sizin için “Meme ve rahim kanseri olamayacağı için çok üzüntü duyuyor” diye yazmıştı...
- Allah rahmet eylesin, Aziz Nesin başka bir dostumdu benim. Bilirdi evham durumumu... Prof. Sabahattin Kerimoğlu vardı, asabiyeci. Bazen günde iki defa giderdim. Bir gün “Hocam bu hastalık hastalığı ne zaman geçer?” dedim. “Merak etme evladım 50’den sonra geçer” dedi. “Niye?” dedim, “Hastalıkların kendisi gelmeye başlar da ondan” dedi. Doğruymuş... Biz de 67 olduk artık. şimdi belim tutuluyor, sırtım ağrıyor. Hepsi gerçek, evhama gerek yok.
LEYLA BENİM İÇİN BİR ŞANSTIR
İlk evliliğinizi Gün Gezen’le yaptınız ve sonra Leyla Turgut’la nikah masasına oturdunuz...
- 12 yıl ilk eşimle evli kaldık, Leyla’yla 21 yıl bitti. ıkisinin de emeği büyüktür bende. Leyla benim için bir şanstır. Yeniden dünyaya gelirsem ve Leyla da buralardaysa, onu mutlaka arar bulurum.