Güncelleme Tarihi:
SAADET IŞIL AKSOY FOTOĞRAFLARI
Hollywood yapımı “Aşkın Yaşı Yok”ta rol aldınız. Sohbetimize bu filmden bahsederek başlayalım isterseniz...
- Catherina Zeta-Jones’un oynadığı Sandy, kocası tarafından aldatılınca iki çocuğunu da alıp New York’a taşınıyor. Çocuklarına bakıcı ararken Justin Bartha’nın canlandırdığı Aram ile yolu kesişiyor. Aralarında bir aşk başlıyor ama kadın adamdan 12 yaş büyük. Bu nedenle problemler yaşayıp ilişkilerini bitiriyorlar ve Aram daha sonra farklı ülkeleri dolaşmaya başlıyor. Türkiye’ye de geliyor. Ortaköy’de tek başına yemek yerken, benim oynadığım karakterle tanışıyor ve aralarında bir arkadaşlık başlıyor.
Bu proje için size nasıl teklif geldi?
- Buradaki yapımcıdan geldi teklif. “Bir günlük bir çekim olacak, yer almak ister misin?” diye sordu, kabul ettim. Çünkü böyle işlerde yer almak çok hoşuma gidiyor. Oynadığınız rol küçük de olsa yurtdışında adınızın anılmasını sağlıyor ve oradaki oyuncu sendikasına üye olmanın kapısını açıyor.
Peki yabancı bir ekiple çalışmak ve set ortamı nasıldı, neler yaşadınız?
- Filmdeki sahnelerin çoğu New York’ta çekildiği için buraya çok küçük bir ekip gelmişti. O yüzden buradaki setlerle kıyaslayabileceğim kadar büyük bir çekim olmadı. Bir gün sürdü zaten, büyük hislerle tanımlanacak kadar bir şey yaşamadım. “ıyi ki içinde yer almışım” dediğim bir film oldu.
İŞİTME ENGELLİLERLE ÇOK VAKİT GEÇİRDİM
“Şark Oyunları” adlı sinema filminde de rol aldınız. O filmden biraz bahseder misiniz?
- “şark Oyunları”, Bulgaristan-İsveç ortak yapımı bir filmdi. Benim dışımda iki Türk oyuncu; Hatice Aslan ve Kerem Atabey rol aldı. Genel olarak Bulgaristan’da çekildi. ıstanbul’da geçen birkaç sahnesi vardı. Cannes Film Festivali’nde gösterime girdi. Kişisel bir hikaye üzerinden anlatılan politik bir film “şark Oyunları”. Ben ailesiyle gezmek için Sofya’ya giden bir Türk kızını oynadım. Gece gezerken Neo-Nazi grupları tarafından saldırıya uğruyor. Bu sayede Bulgar bir gençle tanışıyor. Aralarında bir etkilenme oluyor...
Gelelim rol aldığınız başka bir filme; “Başka Dilde Aşk”a... Sağır ve dilsiz bir adamla çağrı merkezinde çalışan bir kızın aşkını konu alan bu filmden sonra hayata bakış açınızda bir değişiklik oldu mu?
- Ben iletişim mevzusuna kafayı takmış biriyim. ıletişim çağında yaşıyoruz ama birbirimizle ne kadar sağlıklı iletişim kuruyoruz? Bilgiye bu kadar kolay ulaşmak bir bilgi kirliliği yaratıyor ve bu da iletişim problemlerine yol açıyor. Bana filmin hikâyesini ilk anlattıklarında çok heyecanlanmıştım. Film sayesinde işitme engellilerle çok vakit geçirdim. Bambaşka bir dünyaları var. Onlardan çok fazla etkilendim.
TİYATRONUN EN ZOR KISMI SELAMA ÇIKMAK
Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi’nin ilk filmi “Yumurta”, İzmir’in Tire ilçesindeki sakin bir kasabada yapıldı. Sizin de bir gün her şeyden uzaklaşıp bir kasabaya yerleşme gibi bir planınız var mı?
- Kendime bu anlamda özgürlük tanıyorum. Gidip bir kasabada da yaşayabilirim, sokakta gösteriler de yapabilirim. Bu konuda planlarım yok ama dediğim gibi kendimi özgür bırakıyorum.
Sinema ya da dizi arasında bir tercih yapmanız gerekse, seçiminizi hangisinden yana kullanırdınız?
- Ben sinemaya olan sevgim nedeniyle oyunculuk yapmaya karar verdim. Benim için sinema çok önemli. O yüzden dizilerden bir tık daha üstün tutuyorum. Oyuncuysanız, bir şekilde oynamak istiyorsunuz. Üç-beş ay iş yapmazsanız canınız sıkılıyor, kendinizi işe yaramaz hissediyorsunuz. Her zaman da sinema yapmak mümkün olmuyor. Diziler bu anlamda insanı ayakta tutuyor.
Bu arada “Çelik Manolyalar” adlı tiyatro oyununda rol alıyorsunuz. Nasıl gidiyor oyun?
- Bu oyun benim için çok güzel bir tecrübe oldu. ılk defa bu kadar uzun performans sergilediğim bir tiyatro oyununda yer alıyorum. Altı kadının hikayesini anlatıyor. şenay Gürler, Suzan Aksoy, Suna Keskin, Oya ınci ve Aslıhan Erguvan ile beraber oynuyorum. Farklı nesillerden oyuncularla birlikte oynamak çok güzel. Onların yanında kendimi evde gibi hissediyorum. Bir yandan da oyunculuk yüksek lisansı yapıyorum. Okul ve sahne birbirini destekliyor. Benim için bu işin en zor kısmı, seyirci karşısına selama çıkmak. Beni hep o kısım endişelendiriyor. Seyircinin gözlerinin içine bakıp ne hissettiklerini anlamaya çalışıyorum.
İLİŞKİMİ KONUŞMAKTAN UTANIYORUM
Bu kadar yoğun bir tempoda çalışırken aşk hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz?
- Hayatımda şu sıralar biri yok. Bunu konuşmaktan da utanıyorum aslında... Bugün yok diyorum, yarın olunca da var demem gerekiyor. O yüzden bu konuda pek konuşmamayı tercih ediyorum.
SAADET ARTIK YETER DÜZGÜN BİR ŞEY GİY!
Bugün oldukça rahat bir kıyafet giymişsiniz. Günlük yaşamınızda rahatlığa mı, yoksa şıklığa mı önem verirsiniz?
- Mümkün olduğunca rahat kıyafetler giymeye özen gösteriyorum. Hatta bazen o kadar rahat oluyorum ki, çevremdekiler “Saadet artık yeter, doğru düzgün bir şey giy” diyor! Bazen günlerce eşofmanla gezdiğim oluyor. Hele çekim ve prova dönemiyse hiçbir şeyi gözüm görmüyor. Bazen kadın olmayı unuttuğum bile oluyor! Yani kadınlığın süslenip püslenip dışarı çıkma kısmını unutuyorum. Havalar ısınınca içimden biraz daha iyi giyinmek gelmeye başlıyor. Bazen yolda yürürken insanlar beni çoğu zaman tanımıyor. Ama selam verdiklerinde, kendi mahallemdeymişim gibi hissediyorum.