Evrim SÜMER
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 2006 00:00
Aslı Sümer, İstanbul Arnavutköy’deki artSumer sanat galerisinin sahibi. Yıllar evvel uluslararası bir şirkette yönetici olarak çalışırken, yeter artık dedi, işten ayrılıp bir süreliğine Amerika’ya taşındı. Galerici olan annesinin izinden gitmek için bir sürü eğitim aldı ve iki sene önce İstanbul’da kendi galerisini açtı.
Şimdi her sene birkaç kere yurtdışına, en çok da Amerika’ya gidiyor ve güncel sanat camiasını kolaçan ediyor. Aslı ile taze bir New York & Miami sanat fuarları dönüşünde onun en çok sevdiği müzeleri, galerileri ve sanatçıları konuştuk. Eğer yılbaşı ve bayram tatilinde New York’a gidecekseniz ve mağazalardaki indirimin esiri olmayı düşünmüyorsanız bu yazıyı okuyun.
CEZANNE TO PICASSO (Resim)
Metropolitan Museum of Art1800’lerin sonunda yaşayan ve aslında avukat olup, 29 yaşında galericiliğe başlayan Abroise Vollard ile ilgili bir sergi bu. Vollard, 19. ve 20. yüzyılın en önemli sanatçılarının ilk sergilerini açmış, tanıtımlarını yapmış. Cezanne ve Picasso bunların sadece ikisi. Van Gogh henüz hayattayken düzenlenen retrospektif sergi, Picasso’nun ilk Fransa sergisi (1901), Matisse’in ilk kişisel sergisi (1904) hep onun elinden çıkma. Gaugin ile de çalışmış ama Gaugin Vollard’ı hiç sevmezmiş mesela; çok manipülatif olduğunu söylermiş. Serginin en güzel yanlarından biri, ayrı bir odada sergilenen, tüm bu ressamların yaptığı Vollard portreleri. Bu sergi beni çok heyecanlandırdı çünkü bir galericinin sanatçılarla olan ilişkisine, onun sonuçlarına tanık oluyorsunuz. 7 Ocak’a kadar devam ediyor. Müzede ayrıca kesinlikle görmeye değer olan Americans in Paris ve Glitter & Doom- German Portraits from 1920’s sergileri de var. www.met.org
MIKE WOMACK (İnteraktif enstalasyon)
Zieher Smith Gallery Bu galeride tek bir enstalasyon var. İçeri girdiğinizde biraz karanlık bir mekan karşılıyor sizi. Karşınızda belki yüzlerce küçük küçük ayna var. Hepsi farklı seviyelerde ve farklı açılarda yerleştirilmiş. Önce neye baktığınızı anlamıyorsunuz. Sonra sizin yürüyüşünüzle birlikte ışık ve görüntü değişmeye başlıyor. Ayna duvarın arkasına geçtiğinizde, renkli objelerden yapılmış bir enstalasyonla karşılaşıyorsunuz. Aynalar sayesinde buradaki görüntüler ve renkler ortama dağıtılıyor. 1976 doğumlu Amerikalı sanatçı Mike Womack aynalarla ve görüntülerle oynamayı seviyor. Bu interaktif çalışmasıyla da sanatın sabit olmadığına gönderme yapıyor. Resmi ve heykeli birleştirip, onu amorf hale getirerek dinamik ve sürekli değişen bir imaj yaratmış. 13 Ocak’a kadar devam ediyor. www.ziehersmith.com
BABYLOVE/ DRIVE ME DRIVE ME CRAZY(interaktif enstalasyon)
Chelsea Art Museumİsmine bakıp da kanmayın, çocuk sevgisi veya doğurganlıkla falan hiç ilgisi yok bu işin. Babylove, Tayvan çıkışlı bir proje. Tayvanlı sanatçı Shu Lea Chang’ın bu enstalasyon-sergisi peş peşe birçok şehri dolaşıyor. Yaklaşık 300 metrekarelik bir alanda 170 santim çapında altı devasa fincan var. İçlerinde, derin denizlerden çıkan incilerin gen teknolojisi kopyalanarak üretilen malzemeden yapılmış, "biobot" dedikleri 70 santim boyunda bebekler oturuyor. Biobot, bio ve robotun karışımından geliyor. Çarpışan otomobillere benzeyen fincanlara oturup, direksiyonu çevirerek ve hız düğmelerine basarak mekanın içinde dolaşıyorsunuz. Biobot bebeğiniz süratinize ve hareketinize göre sürekli değişen aşk şarkıları çalıyor. Çalacağı şarkıları mekandaki bilgisayardan yüklüyorsunuz. Fincanlar çarpıştığında, bebeklerin hafızasındaki müzikler birbirine karışıyor ve remiksleniyor. İşin hem duygusal bir yanı var hem de genetiğe ve teknolojiye gönderme yapan bilimsel yanı. "Yaşananlara biz mi müdahale ediyoruz, yoksa hayat mı bizi yönlendiriyor"u sorguluyorsunuz biraz da. 13 Ocak’a kadar devam ediyor. www.chelseaartmuseum.org ve www.babylove.biz
TAL R (Resim)
Zach Feuer Gallery 1967 doğumlu İsrailli sanatçı Tal R son yıllarda çok tanındı. "le peintre n’est pas la" başlıklı sergisi, bir serinin dördüncüsü. Tal R resimlerinde sadece yedi rengi kullanıyor: Pembe, sarı, yeşil, kırmızı, kahverengi, siyah ve beyaz. İlk bakışta biraz çocuksu geliyor tablolar. Çünkü renkler çok parlak ve sabit. Renkleri karıştırmadığı için de derinlik yok, gölge yok, bazı yerde kompozisyonlar yarım kalmış, kurşunkalem izleri duruyor, boyalar fırçayla sürülmemiş, direkt tüpten sıkılmış falan... Bir anlamda bazı kalıplarla da dalga geçiyor ve onlara karşı duruyor. Serginin ismi de öyle; Fransız ekolünden biri sanıyorsunuz ama alakası yok. Tercümesi, "ressam burada değil".
Yukarıdaki Tal R’nin Sanat Okulu adlı tablosu. 6 Ocak’a kadar devam ediyor. www.zachfeuer.com
EZRA JOHNSON (Resim/video/animasyon)
Nicole Klagsbrun Gallery Ezra Johnson’un burada sergilenen iki çalışması çok hoşuma gitti. Aslında ressam ama bu galeride iki video çalışması sergileniyor. Yaptığı çok detaylı tabloların üzerine diğer resimleri ve objeleri yerleştiriyor, sesler ekleyerek bunu animasyon bir hikayeye dönüştürüyor. Tekniği biraz karışık. Biri 22, diğeri 28 dakikalık iki animasyondan kelimeler ve metaforlarla yönlendirilen bir hikaye. East River’da sakin bir tekne-evde başlıyor, araba kortejleriyle ve ormanda av manzaralarıyla devam ediyor, bilinmeyen mekanlara gidiyor. Ezra Johnson, karanlığı ve kötücüllüğü neşeli bir şekilde anlatıyor. 6 Ocak’a kadar görülebilir. www.nicoleklagsbrun.com
EL GRECO TO PICASSO (Resim)
Guggenheim Museum Guggenheim’daki bu sergide 15. ve 20. yüzyıl arasında yaşayan İspanyol ressamların eserlerini görüyorsunuz. Kronolojik olarak veya ressama göre sergilenmiyor tablolar. "İspanyol resmi nereden nereye geldi" sergisi de değil bu. Portreler, natürmortlar, peysajlar gibi konulara göre düzenlenmiş, farklı dönemde yaşayan ressamların aynı başlıktaki eserlerini bir arada görüyorsunuz. Çok güzel, çünkü mesela Velasquez ve Picasso’nun iki portresinin arasındaki benzerliği ve/veya farklılığı inceleyebiliyorsunuz. Yandaki resimler, Velasquez’in 1619’da (solda) ve Picasso’nun 1960’ta yaptığı iki portre. Guggenheim’daki Kandinsky Gallery de mutlaka görülmesi gerekenlerden. 28 Mart’a kadar devam ediyor. www.guggenheim.org
EN SEVDİĞİ 5 YERMexico City
Kapadokya
New York
Siena
Amsterdam
seyahatte ne okuyorGittiği yerle veya göreceği sergilerle ilgili yazılar okuyor. Uzun uçak yolculuklarında ise bitirmediği romanları.
ne yiyor, ne içiyorYemek konusunda müşkülpesent değil ama kokusunu sevmediklerini veya içinde deneysel olmak adına acayip malzemeler olan şeyleri denemekten hoşlanmıyor.
ne giyiyorRahat olmayı seviyor. Kumaş pantolon, spor ayakkabı bavulunun olmazsa olmazlarından.
neyle seyahat ediyorTekne ve arabalı vapur ile. Çünkü tabiatla iç içe ve açık havada olmayı seviyor.
nerede kalıyorOtelini yerine, kalitesine ve fiyatına göre seçiyor. Küçük ve temiz otelleri seviyor.
kimle seyahat ediyorRomantik bir yere gidiyorsa sevgiliyle, iş için veya galeri gezmek için gidiyorsa -özellikle de New York’a- kesinlikle yalnız olmayı seviyor.
çantasının olmazsa olmazlarıFotoğraf makinesi, kişisel bakım malzemeleri, bir sürü alerjisi olduğu için burun damlası ve acil durum ilaçları.
oradan ne alıyorSanatla ilgili kitap ve dergi, ufak tefek objeler alıyor.