Güncelleme Tarihi:
“Cemil ikinci çocuğum. İlki kızdı ve çok hareketliydi. Cemil’de her şey gecikti. 2.5 yaşına kadar konuşmadı örneğin. Göz teması kuramıyor, katı gıdayla beslenemiyordu. ‘Erkek çocuğu farklı olur, üzerinde durma’ dediler. Ama endişelerim yersiz çıkmadı. 2.5 yaşında otizm teşhisi kondu. Beynim o an sıfırlandı. Eşimle arabaya bindik ve sustuk, bir sene hiç konuşmadık bu meseleyi. Çevremizden de bir yıl sakladık.”
Nedenini sormadan anlatmaya devam ediyor anne Nevin Akşemsettinoğlu: “Çünkü otizmi duymamıştık bile. Bambaşka bir dünyaydı bizim için. Çevremize söyleseydik oğlumuza bir sıfat eklemiş olacaktık. Yarın öbür gün bunu atlatır da bana ‘Ne yaptın sen anne’ derse diye korktum. Bütün yoğunluğumu araştırmaya verdim. Bu arada biz de eğitimden geçtik. Ben ‘anne terapisi’ aldım örneğin. O bir yılın sonunda anladık ki bu durum geçecek gibi değil. Çünkü bu bir hastalık değil, bir özellik. O zaman kabullendik. O günden sonra oğlumu sonsuz bir özgürlüğe soktum. Çevremdeki herkesi de bilgilendirdim.”
Cemil Akşemsettinoğlu 2.5 yaşında eğitilmeye başlıyor. O dönem Ankara’da açılan Türkiye’nin ilk özel eğitim kurumlarından birine kaydediliyor. Burada grup terapisi alırken, annesinin çalıştığı kurumun kreşinde normal çocuklarla kaynaşıyor. Sacayağı, teşhisi koyan Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhunde Öktem’in muayenehanesinde tamamlanıyor. Üç buçuk yılın her günü 75 kilometrelik bu güzergâhta geçiyor.
Tüm süreci oğluyla yaşayan anne pek çok tıp doktoru dahil kimsenin otizmi tanımadığını fark edince diğer beş otizmli annesiyle birlikte ‘İlgi Otistik Çocukları Koruma Derneği’ni kuruyor. Ve ekip geniş çaplı bir otizmi tanıtma kampanyası başlatıyor. Ancak Cemil altı yaşındayken aile İstanbul’a taşınıyor.
1’İN ALTINI ÇİZEYİM DE DÜŞMESİN ANNE
“İstanbul’a gelince bütün eğitim süreci durdu. Gittiğim eğitim kurumları, ‘Bizdekiler ağır vaka, çocuğunuza yazık olur’ dediği için bireysel eğitime yöneldik. Bu arada da normal bir okula başlaması için her yeri tırmalıyorum. İlkokul öğretmeni yapan bir arkadaşımın sınıfına soktuk onu. Tabii zor bir bürokratik süreçten sonra... İlk zamanlar zil sesinden çok korkuyor, bahçeye çıkan çocukların sesinden ürküyordu. Bir noktada bunlara alıştı. Özel eğitim aldığı için okula başladığında yazı yazmayı ve rakamları biliyordu. Ancak nedense 1’i yazarken altına sürekli çizgi çekiyordu. Bir çizgi de değil, çiziyor çiziyor. 5-6 sene uğraştık çizmemesi için. Bir gün tavla oynuyoruz, skoru yazacak. İsmimin altına (0) yazdı, kendi isminin altına da (1) yazdı ve bana dönüp, ‘1’in altını çizeyim de düşmesin anne’ dedi. Takıntı sanıyorduk, oysa bakışmış. Biz koşullanmış bakıyoruz, o sadece bakıyor ve başka bir şey görüyor.”
Sonra başka bir okulun kaynaştırma sınıfında ortaokulu bitiriyor Cemil. Ardından Tuzla’da dört yıllık mesleki eğitim okulundan mezun oluyor. Bir yıl sonra da işe başlıyor. Anne Nevin Hanım: “Özel bir şirkette çalışıyordum o sıralar. Şirket büyüyünce personel artışı nedeniyle engelli çalıştırmak gerekti. Yöneticilerimin de Cemil’den haberi vardı. Bana gelip ‘Cemil’i işe almak istiyoruz’ dediler. Hayal ettiğim tek şey bu ama bir taraftan da stresli bir ortam var, hızlı çalışma gerektiriyor, kaygılandım. Cemil 140 kilo, yeri geliyor masalara vuruyor, kalkıyor, zıplıyor. Korkularımı söyleyince yöneticim ‘Bütün sorumluluğu alıyorum’ dedi. Ve Cemil şirkette, hem de veri girişi bölümünde işe alındı.”
Bir duyduğunu bir daha unutmadığı için annesinin ‘telefon fihristim’ dediği Cemil, kısa sürede tüm şirket çalışanlarının ismini öğreniyor. Yaydığı pozitif enerji, şirketi de sarıyor. Arkadaşlarının göbek isimlerini öğrenmek için göbeklerine bakma isteğine bile kızılamıyor. Ve Cemil yedi yılda şirketin neşesi haline geliyor.
GÜNLÜĞÜNE ‘DÜNLÜK’ DİYOR ANNESİ KİTABINI YAZIYOR
Bu işin esası kabullenmek, sonsuz sevgi, çok erken yaşta eğitim ve durumun mizahi tarafını görmek. O zaman otizmden sıyrılabiliyorlar. Göz kontağı kuramayan Cemil şimdi gözlerimin içine bakıyor. Ben-sen kavramı yoktu, kendisiyle de sen diye konuşurdu, o meseleyi çözdük. Arabamın vitesini hep o değiştiriyor. Öyle bir alıştırdı ki o olmadığı zamanlarda, vitesi yanımdaki değiştirsin diye bekliyorum, değiştirmeyince de kızıyorum. Çok sorumlu, her sabah kendisi kalkar, kahvaltısını yapar, büfeden gazetesini alır ve servise biner; servisi kaçırdığı olmadı hiç. Altı yıl önce otobüse bindirdim, tek başına Bursa’ya teyzesinin yanına gitti. Korktum tabii yalnız bırakmaya ama kendine güvenmesi için biraz cesur davranmak gerekiyor. Şimdi iki haftada bir Bursa’ya gidiyor. Tabii 20 yıllık eğitimden sonra, bunu yapabileceğini hissettiğim an yaşadık bu özgürlüğü. Cinselliği anlattık, biliyor. Evlenmeyi de çok istiyor. Belli mi olur, evlenir belki. Cemil insanda ciddi alışkanlık yapıyor. Şimdi yaşadıklarımızı yazmaya başladım. Oğlumun ‘dünlük’ adını verdiği günlükleri var, onları da kitaba koyacağım.
Mizahi tarafını görüyoruz dedim ya; bir gün ablası su istedi Cemil’den. Cemil mutfağa gitti ve bir bardak su getirdi. Ablası da sevinçten, “Dile benden ne dilersen” dedi. Yanıt “Özür dilerim” oldu. Kavramları, imaları, deyimleri anlamıyor. Biz gülünce o da bizimle gülüyor. Bazen “Neden güldünüz” diyor; komik olduğunu anlatıyoruz. Bir keresinde “İstikbal nedir” diye sordu. “Oğlum, istikbal insanın geleceğidir” diye onun anlayabileceği kelimeleri seçerek ciddi ciddi anlatmaya çalışıyorum. Acaba Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” sorusu üzerine mi soruyor, diye düşünüyorum bir taraftan. “Anlatabildim mi Cemilcim, istikbal nedir” dedim. “Yatak” dedi.
BİLARDODA BABAMI HAŞAT EDİYORUM
Basketbol ve futbol da oynamasına rağmen Cemil Akşemsettinoğlu’nun en sevdiği spor dalı bilardo. Babasından öğrenmiş. Her sorumu bir-iki kelimelik cümlelerle yanıtlarken “Çok güzel bilardo oynuyormuşsun” deyince kendini tutamıyor: “Çok güzel bilardo oynuyorum. Rakip tanımıyorum. Babamı haşat ediyorum.” Oğlunun bilardo oyunculuğu için mükemmel diyen annesi Nevin Hanım ise bilardoda Türkiye’nin öncü isimlerinden Semih Saygıner ile otizm turnuvaları düzenlemeyi hayal ediyor.
MÜDÜRÜ: HATASIZ İŞ YAPIYOR
İpsos araştırma şirketinin operasyon direktörü Şems Hür: “Cemil, sahada anketlere verilen yanıtların, kodlama anahtarıyla eşleştirilerek sisteme yüklenmesini sağlayan 10 kişilik kadroda. Zihinsel algoritması çok özel. Tam zamanlı çalışıyor. Çok azimli ve çalışkan. Yapılanı kontrol eden başka birim olduğu halde o kendi kontrol ediyor. Genel kontrolde de onun yaptığı işlerde hata çıkmıyor. En önemlisi egosu yok. Bu çok önemli bir vasıf. İsterse yükselmesi bile mümkün. Mümkün olduğu kadar ona farklı bir muamele yapmıyoruz. Çünkü bizden biri.”