Türkyılmaz, ABD’nin prestijli Duke Üniversitesi’nde doktora yapıyor, 1908-1938 dönemi Doğu Anadolu’su üzerine tez yazıyor. Serbest bırakılması için aralarında Orhan Pamuk, Hrant Dink, Etyen Mahçupyan, Taha Parla, Elif Şafak’ın da bulunduğu 257 aydın Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan’a mektup yazdı. Duke Üniversitesi
araya girdi. Eski senatör Bob Dole, Koçaryan’a çok sert bir mektup gönderdi. Sonuçta Türkyılmaz’ın cezası 15 aya indirilip ertelendi. Onunla hapisten çıktıktan iki gün sonra Erivan’da buluştuk. Yanında arkadaşı Daniel ve avukatı Vartui Elbakyan vardı. Beş gün boyunca konuştuklarımızı Ermenistan’dan ayrılma izni verilmeyen Türkyılmaz’ın can güvenliği nedeniyle, üç hafta yayımlamadık. Genç araştırmacı Ermeni arşivlerinde bulduğu yüzlerce özel belgenin kopyasıyla dolu bilgisayarlarını alıp, geçen cumartesi Amerika’ya döndü. Biz de artık bu röportajı yayınlayabiliriz...
17 Haziran’da, Erivan Havaalanı’nda ne oldu?
- İstanbul uçağına binmek üzere check in yaptırdım. Bavullarım ilk iki kontrolden geçti. Son kontrolden geri geldi. Bir anda çevremde sivil giyimli yedi kişi belirdi. Kimlikleriyle ilgili herhangi bir şey söylemediler. Gümrük görevlisi değillerdi. Sonradan hepsinin KGB (Ermenistan Güvenlik Örgütü demek istiyor) ajanı olduğunu öğrendim. Bir odaya sokup sorguya başladılar.
Ne soruyarlardı?
- Çantamdaki kitapları sorarak başladılar. Ama bence hepsini önceden biliyorlardı. Zaten çevremdekilere tez için kitap topladığımı, ayrıca koleksiyon yaptığımı söylemiştim. Ayrıca kitapları başkanlık sarayının bitişiğinden almıştım. Kim olduğumu, politik görüşlerimi, tezimi, tez malzemelerimi, Ermenistan’a geliş amacımı, ilişki kurduğum kişileri sordular. Sorguya bir avukat ve tercüman da katıldı. Başlangıçta Türk ajanı olduğuma emin gibiydiler. Türk istihbaratı ve askeri kurumlarıyla ilişkim olup olmadığını, tez için bu kadar malzeme toplamanın gerekip gerekmediğini sorguluyorlardı. Ermenice’yi neden ve nerede öğrendiğim de defalarca soruldu.
DEVLET RADYOSU’NDAN DESTEK HABERİ
Sorguda ve hapishanede işkence, kötü muamele gördünüz mü?
- Yakalanma anında tehdit, küfür vardı. Sorguda ve hapishanede saygılı davrandılar. İlk gün, sigara ve çakmak hariç her şeyimi alıp, 2x4 metrelik tek kişilik hücreye koydular. Beni getiren görevli gardiyana ‘Aman iyi bakın, iyi çocuktur’ dedi. Kitap istedim. Görevli ‘Hücrede iyice düşün, sonra kitap okuyacak vaktin olur’ dedi. Sonraki gün, iki ay boyunca kalacağım KGB’nin 28 No’lu hücresine götürüldüm. 4x5 metrelik bu hücrede yolsuzluktan tutuklu, çok kibar iki üst düzey bürokrat vardı. Radyodan sadece resmi istasyonları dinleyebiliyorduk. Haberlerde epeyce adım geçti. İlginçtir, çoğu tarafsız, bazen bana sempatiyle yaklaşan haberlerdi.
Hapishanede günler nasıl geçiyordu?
- Sabah 7’de zille birlikte genel radyo yayını başlıyor. Kahvaltıdan sonra şef gardiyan hücreleri gezip talepleri öğreniyor. 14.00’te öğle, 20.00’de akşam yemeği. Sabah kaynamış buğday, öğle ve akşam patates, pilav. Ben arkadaşım Daniel’in getirdiklerini yedim sadece. Zehirlenmemden korktukları için sıcak
yemek bana yasaktı. Sorgucuların halen ağırlıklı olarak Rus jargonu kullandığını, duvarlardaki Sovyetler haritalarını indirmediğini, kitaplıklarında çoğunlukla Rusça kitaplara yer verdiklerini gördüm. Ziyaret çok sınırlıydı. İstanbul’dan gelen annem ve arkadaşım Ayşegül’le 45’er dakika görüşebildim. Haftada bir hamam, günde iki saat havalandırma vardı. Şüpheci gardiyanlar ilk ayın sonunda değişti. Bana ‘Tarihçi’ adını taktılar. Ermenice konuşmamı garipsiyor ‘Bravo, edebi dil konuşuyorsun’ diyorlardı. Onlar Rusça kelimeler dolu, argo konuşuyordu. Kitap yüzünden hapsedilmemle dalga geçiyorlardı.
Suçlamalardan biri de 1890 baskısı bir kitabı ortadan kaybetmekti. Gerçekten böyle bir kitap var mıydı, nasıl kayboldu? - Kitap çantamdan çıkmayınca savcı yurtdışına gönderdiğimi iddia etti. Bir ihtimal birine vermiştim. Tanıştığım herkese soruldu, kitap çıkmadı. Savcının iddiası delilsizdi. Bunu mahkemede belirttim. Daha sonra eşyalarımı almak için KGB binasına gittiğimde, hapse girmeme neden olan kitaplar içler acısı haldeydi. Haritaları yırtılmış, ciltleri parçalanmış. Görevliye ‘Bunlar mıydı kültürel değer, kitaplara böyle mi baktınız’ dedim. ‘İzin verilenleri al, gerisini yere bırak’ diye cevap verdi. Korkarım hálá oradalar.
İLGİMİ EN ÇOK VAN MEKTUPLARI ÇEKTİ
Dört kez Erivan’a gittiniz, iki ay hapis yattınız. Arşivde bulduklarınız buna değdi mi, mesela keşfettiğiniz en önemli belge neydi?
- Arşivler tezim açısından çok zengindi. Patrikhane yazışmalarını, Paris, Lozan ve Sevr görüşmelerine katılan Ermeni heyetinin raporlarını, dönemin gazetelerine Anadolu’dan gelen mektupları inceledim. En çok ilgimi çeken Van olayları sırasındaki yazışmalar, köylerden gelen mektuplar, 1915 olayları öncesi ve hemen sonrasındaki yazışmalar, araştırmalar, istatistiklerdi.
n Sadece Ermenistan’daki arşivlerde mi çalıştınız?
- 2002’den bu yana Milli Kütüphane’de, Osmanlı Arşivleri’nde, Cumhuriyet Arşivi’nde, Viyana Mikhitarist Manastırı Kütüphanesi’nde çalıştım. Ayrıca Diyarbakır, Tunceli, Erivan’da karşılıklı görüşmelerle bilgi topladım. Süreli yayınları inceledim. Kişisel anıları, ders kitaplarını, haritaları topladım. Şu anda araştırmam bitti, yazım aşamasına geçeceğim.
n ‘Türkiye’yi Hayal Etmek, Bir Ulus Yaratmak: Doğu Anadolu’daki Devlet Oluşumu ve Coğrafi Politikalar 1908-1938’ tezinizin ekseni Türk-Ermeni ilişkileri mi?
- II. Meşrutiyet’in ilanından II. Dünya Savaşı’na kadar yaşanan kritik gelişmelerin Ermeni, Kürt ve Türkler’de ne tür kimlik değişimlerine yol açtığını inceliyorum. Anavatan fikrinin, ulusal, coğrafi tahayyüllerin doğuşuna, gelişimine, entelektüellerin milliyetçilikteki rollerine bakıyorum. Bunları Türk ulus devletinin inşasıyla bağlantılı irdeliyorum. Bölgedeki etnik grupların oluşumunu, değişimini inceliyorum. Kuramsal çerçeveyi yakın dönem milliyetçiliği, devlet inşası ve coğrafya teorileri üzerine kuracağım.
n Peki, teziniz bugüne kadar yazılmamış, duyulmamış ne söyleyecek?
- İddialı konuşmak istemiyorum. Tezin ilginçliği, yeniliği salt bana bağlı değil. Bu konudaki literatürün, ne kadar canlı, üretken, açık görüşlü olduğuyla da bağlantılı. Farklı eğilimlerdeki Ermeni, Türk, Amerikalı ve diğer akademisyenlerin geliştirdiği diyalog bu açıdan çok önemli.
n Ermenistan’da yaşadıklarınızdan ne gibi bir sonuç çıkardınız?
- Hakkımda Ermenistan’ın dostu, Amerika’nın adamı gibi değerlendirmeler yapılmasından üzgünüm. Ermenistan’ın değil, Ermenilerin dostuyum ve hep böyle kalacağım. Türklerin ve Kürtlerin de dostuyum. İlgim siyasi değil, akademik. Yaşadıklarım beni çok üzdü. Milliyetçilik, kanser, AIDS, kazalar ve doğal felaketlerden daha tehlikeli. İki ülke arasındaki gerginliğin faturasını bizler ödüyoruz. Tutuklanmam, serbest bırakılmam siyasi karardı. Sevindirici olan Türk, Ermeni, Amerikalı birçok aydının akademik özgürlüğün kısıtlanmasına karşı sesini yükseltmesiydi. Ermenistan Ulusal Arşivi Müdürü Amatuni Virabian ve birçok bürokrat destek verdi. Tutuklanmama gösterilen ortak tepki Ermeni, Türk, Amerikalı akademisyenlerin beş yıldır oluşturmaya çalıştığı diyalog zemininin meyvesiydi. Dayanışma komitesine, Koçaryan’a mektup yazan herkese, üniversiteme, tez hocalarıma minnet borçluyum. Şimdi bana düşen politik tartışmalardan uzak durup, akademik çalışmaya yoğunlaşmak.
MALATYA SİVAS CEMAATİ MAHKEMESİ’NDE YARGILANDIErmenistan’da yasa gereği devletin tayin ettiği avukat duruşma günü alamadığı için Türkyılmaz haftalarca mahkemeye çıkacağı günü bekledi. İstanbul’daki dostları, tecrübeli avukatlar Vartui Elbakyan ve Hrair Ghukasyan’ı tuttu. Savcıya göre, Türkyılmaz iki ayrı suç işlemişti: Yurtdışına çıkarken nadir kitap bildiriminde bulunup 250 dolar harç ödemeyerek 215 sayılı yasayı ihlal ve Khevond Alişan’ın Kilikya’da Ermeni yerleşimini anlatan 1890 baskısı kitabını kaybetmek. Kitabın çantada olduğunu yetkililere o söylemişti. Ama çantadan çıkmamıştı. Avukatların tüm çabalarına karşın verilmeyen duruşma tarihi, 257 aydının, Duke Üniversitesi’nin ve sonunda Ermenistan dostu eski Amerikan senatörü Bob Dole’un Devlet Başkanı Koçaryan’a gönderdiiği mektuptan sonra belli oldu. Malatya Sivas Cemaati Birinci Sulh Hukuk Mahkemesi’ndeki 5 duruşmanın ardından hakim önce 2 yıl hapis cezası verdi. Sonra bunu 15 aya indirdi. Sonunda tecil etti. Genç araştırmacı 16 Ağustos öğle saatlerinde serbest bırakıldı.
ALTI DİL BİLİYOR
Türkyılmaz 1972 Ankara doğumlu. Doktor babasının mecburi hizmeti nedeniyle Sivas ve Mardin’de büyüdü. İngilizce’yi Kadıköy Anadolu Lisesi’nde, Kürtçe’yi dostlarından öğrendi. Etnik sorunlara merakı ve taş plak koleksiyonculuğuyla başlayan tarih tutkusu onu Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’ne girdiğinde Anadolu tarihini derinlemesine incelemeye yöneltti. Ermenice, Osmanlıca öğrendi. ABD’deki Duke Üniversitesi’nin bursunu kazanıp kültürel antropoloji dalında yüksek lisansa başladığında Fransızca dahil 6 dilde araştırma yapabiliyordu. Okulun gözde öğrencileri arasına girdi, araştırmaları üniversite ve çeşitli kurumlarca desteklendi. Osmanlı döneminde Anadolu’dan Amerika’ya göç eden Rum, Yahudi, Ermeni ve Türklerin kaydettiği taş plakları toplayan Türkyılmaz, Gökhan Aya ile hazırladığı ‘Amerika’daki Osmanlılar’ seçkisini önümüzdeki günlerde yayımlamayı düşünüyor.
AVUKAT HRAIR GHUKASYAN
Yasa ilk kez Yektan’a uygulandı
Sadece benim için değil, halk için de ilginç bir davaydı. Çünkü, diğer fıkralarında uyuşturucu, nükleer madde kaçakçılığı suçlarını düzenleyen yasa ilk kez kültürel boyutuyla bir yabancıya uygulandı. Ermenistan mahkemelerinin en kısa soruşturma süresi 2 aydır. Yektan’ın hapisten çabuk çıktığı söylenebilir. Çok daha uzun sürebilirdi. Temyiz süresi nedeniyle 2 hafta daha Ermenistan’dan ayrılamadı.
LEVON ABRAHAMYAN(Ermenistan Bilim Akademisi, Arkeoloji ve Etnografya Enst. Çağdaş Antropoloji Bölüm Başkanı)
Yazık, nükleer silah kaçakçısı muamelesi gördü
Aynı şey benim de başıma gelebilirdi. Yasayı kitabı satanın bilmesi gerekiyordu. Tutuklanmasını eleştiren bir yazı yazdım. Bu olayda beni en çok üzen, Yektan’ın uyuşturucu ve kitle imha silahı kaçakçılarıyla aynı kefeye konulup yargılanmasıydı. Halı, eski para gibi kültürel değerlerimizi kamyonla yurtdışına taşıyor bazıları. Keşke aynı dikkat onlara da gösterilse.