Hakan GENCE
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 08, 2006 00:00
Batılı Gezginlerin Gözüyle İstanbul, Sefa Kaplan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı. Kitap yaklaşık 368 yıllık bir süreçte gezginlerin İstanbul’u nasıl gördüklerini, gördüklerini nasıl aktardıklarını, bu arada İstanbul’da nelerin değiştiğini ve nelerin aynen kaldığını gözler önüne seriyor.
Kaplan, "Kitabın amacı Busbecq’den başlayarak, Cumhuriyet dönemine uzanan bir zaman dilimi içerisinde, Batılı gezgin ve devlet adamlarının, geldikleri dönemde İstanbul’u ve halkını nasıl algıladıklarını ortaya koymak" diyor.
LADY MARRY MONTEGU
Dünyada bir eşi daha yoktur
Seyyah Lady Montegu 1717 yılında Lady Bristol’e yazdığı mektubunda, kendisinden önce gelen Batılılar’ın İstanbul’u gerektiği gibi anlatamadıklarını belirtiyor: "Hıristiyanların oturduğu Galata, Beyoğlu ve Tophane mahalleleri güzel bir şehir teşkil ediyorlar. Bunları İstanbul ile bir deniz ayırıyor. Deniz Thames’in en geniş yerinin yarısı genişliğinde. Boğaz içinden inerken yirmi mil kadar uzaklığa bakış çok güzel, çok renkli. Dünyada bir eşi daha yoktur. Rumeli sahilinde de yedi tepe üzerinde İstanbul görülüyor. İstanbul çok büyük bir şehir. Sarayı görebileceğim kadar gördüm. Hıristiyanlık aleminde bu sarayın yarısı büyüklüğünde sarayı olan kral yoktur. Ayasofya saraydan sonra ikinci derecede meşhur. Bu caminin 113 ayak çapında olan kubbesi fevkalade büyüklükte mermer direklere dayanan kemerler üzerine inşa edilmiş. Çarşıların binaları çok güzel. İçleri son derece temiz..."
LAMARTİNE
Evlerin arasından yükselen mavi kubbeler ve yeşil tepeler
Ben bu memleketin ışığını seviyorum" diyen şair Lamartine’in İstanbul izlenimleri, 25 Mayıs 1833 tarihli günlüğünden: "Galata’nın, Beyoğlu’nun çeşitli renkli evlerle örtülü daha üç dört semtin sırtları, ayaklarımın altında denize kayarlar, bu semtlerden kimilerinin evleri kan kırmızı boyalıdır, kimilerinin ise siyah; bu koyu renklerin arasından mavi kubbeler görünür. Evlerin önündeki bahçeleri süsleyen çınarlar, incir ağaçları ve serviler yeşil kümeler halinde kubbeler arasından yükselir. Birbirlerinden küçük şehirler gibi ayrılan semtler, mahalleler arasından beliren yeşil tepeler, boyalı ahşap saraylar, çeşitli renklerle bezenmiş köşklerle örtülüdür; bu tepelerden, ancak sevilerin ucunu, minarelerin sivri ve parlak alemlerini belirten Boğazlar da görünür..."
THEOPHİLE GAUTIER
Bu lacivert yoldaki geziyle kıyaslanabilecek hiçbir şey yok
Gazeteci, şair ve yazar Theophile Gautier 1852’de İstanbul için şöyle diyor: "Boğaziçi, Sarayburnu’ndan Karadeniz çıkışına kadar, Thames üzerindeki watermenlerle kıyaslanabilecek buharlı gemilerin vızır vızır gelişiyle sürekli işler. Dünyanın iki kıtası arasında, aynı anda görülebilen Avrupa ile Asya arasında bir sınır gibi çizilmiş bu lacivert yol üzerinde iki saatte yapılan geziyle kıyaslanabilecek hiçbir şey yok. Çok geçmeden suların mavi zemini üzerinde son derece sevimli bir etki uyandıran Kız Kulesi beliriyor. Avrupa yakasında az sonra Çırağan’ı görüyoruz. Ben Doğu’da Arap ya da Türk mimarisini tercih ederim gene de, denize kadar inen beyaz merdivenleriyle bu haşmetli yapı hoş bir etki uyandırıyor..."
DR. PHİLİPP ANTON DETHIER
Yalnız Boğaz bile turistik yolculuk yapmaya değer
Bu yazının tarihi 1845. "İstanbul için küçük ama kullanışlı bir kent kılavuzu" başlığını taşıyor: "Avrupa’nın tatlı suları adını eski ve bir parşömen kağıt fabrikasının bulunduğu kağıthaneden almıştır. Kalıntıları Çobançeşme’dedir. Sütlüce, Hasköy ve Piri Paşa semtlerinde Humbaracılar Kışlası’nın kalıntıları ile askeri okul bulunur. Bu semtlerden sonra Tersane gelir. Hasköy arkasındaki Okmeydanı’nda bir Musevi mezarlığı bulunur. Geniş bir panoramanın keyfini çıkarmak isteyen turistlere Galata Kulesi’ne çıkmalarını tavsiye ederiz. Ufak bir konik çatı ile örtülen kule oldukça yüksektir (...)
Beşiktaş’a gelindiğinde artık Boğaz’ın ortasına varılmış sayılabilir. Yanlız Boğaz bile turistik yolculuk yapmaya değer..."
HANS CRISTIAN ANDERSEN
Nuh’un gemisine benzeyen kubbeleri altın alemli camiler
Ünlü yazar Hans Cristian Andersen İstanbul’da geçirdiği bir günü, 1841’de şöyle anlatıyor: "Galata Kulesi’ne çıktım. Buradan bakınca İstanbul uçcuz bucaksız görünüyor. Saat 7’de dışarıdaydım. Güneş parıldamadığı zaman, tıpkı Kopenhag’ın iklimi gibi: Karadeniz’den nemli sis dalgaları geliyor (...) Her biri Nuh’un gemisinin bir benzeri olan, kubbeleri altın alemli camiler, gri bulutlu gökyüzüne karşı parlayan zarif sütunlara benzer yüzlerce minaresi ve koyu kırmızı binalarıyla karşımızdaki bu taş denizinin arasından kara serviler ve yemyeşil çınarlar, başlarını arabeskvari uzatmışlardı. Yol kent surlarından başlayıp Altın Boynuz’un ucundaki çıkıntıyı meydana getiren saray bahçesini izleyerek, denize paralel olarak uzanıyordu. Surlar üzerine küçük bahçeler ve evler kondurulmuştu..."
EDMONDO DE AMICIS
Bir perinin sihirli değneğinden doğmuş büyük bir şehir gibi
Seyyah Edmondo De Amicis’in yazısı da 1874 tarihli: "Hiç kimse İstanbul’da hayal kırıklığına uğramamıştır. Bütün dünya bu şehrin dünyanın en güzel yeri olduğu fikrindedir. Koca tepelerin zirvelerine ve yamaçlarına göz alabildiğine dağılmış ve bir perinin sihirli değneğinden doğmuş büyük bir şehir gibi latif ve ışıklı Üsküdar, Altınşehir oradaydı (...) Galata, geride bir direk, seren ve bandıra ormanı. Galata’nın üstünde, Avrupai konaklarının kuvvetli hatları belli olan Beyoğlu, önde, rengarenk kalabalıkların karşılaştığı ve iki sahili birleştiren bir köprü. Solda, her birinden kurşun kubbeli ve altın minareli dev gibi bir caminin yükseldiği kocaman tepelere yayılmış İstanbul, beyaz pembe Ayasofya, altı minareli Sultanahmet, on kubbeli Süleymaniye..."
BAŞKA KİMLERİN YAZILARI VARLalenin hem soğanını, hem de ismini Batı dillerine armağan eden Büyükelçi: Ogier Ghiselin de Busbecg
(1554)
Avrupa’yı ilk kez 1001 Gece Masalları ile tanıştıran konsolosluk görevlisi: Antoine Galland (1670)
Bitkibilimci Joseph de Tournefort: Gerçekten de Türkler yaşamayı hak etmiyor (1701)
Baron de Tott: Türkler Tabiatı olduğu gibi seyretmeyi daha uygun buluyor (1755)
D’ohsson: Osmanlı toplumu modadan ne anlıyordu veya kürk israfının sosyal kaynakları (1790)
François Rene de Chateaubriand: Ben erdemlerle, sanatlarla süslü olmayan yerleri görmeyi sevmem (1806)
Batılı kadın imgesinden Doğu’ya kaçan ve trajik yanı ağır basan bir romantik: Gerard de Nerval (1843)
Herman Melville: Haftada üç dini töreni bayram günü olan tek kent İstanbul (1856)
Knut Hamsun: Ah siz esmer hanımlar, odalıklar, siz Türkiye’yi viran edeceksiniz (1899)
Claude Farrere: Fransız olmasaydım, Avrupa’ya karşı Ankaralı dostum (Mustafa) Kemal Paşa’nın yanında savaşırdım (1902)
Pierre Lotti: Fikirsiz başladığı yolculukları çok defa bir dava ile bitiren seyyah (1915)
Ernest Hemingway: İstanbul’da her delikanlının emeli bir punduna getirip banka memuru olmak (1922)