Batı’nın oryantalist bakışı yok olmadıkça bu konu daha uzar

Güncelleme Tarihi:

Batı’nın oryantalist bakışı yok olmadıkça bu konu daha uzar
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 18, 2013 01:46

Dünyaca ünlü hiperrealist ressam Taner Ceylan’ın yeni sergisi ‘Kayıp Resimler’, 18 Eylül’de New York’taki Paul Kasmin Gallery’de açılıyor. Oryantalist bakışı sorgulayan ‘Kayıp Resimler’ serisinden, dünyanın farklı noktalarındaki koleksiyonlarda yer alan eserler, bu sergi sayesinde bir arada görülebilecek.

Haberin Devamı

New York’ta açacağınız sergide 10 eserinizin yer alacağı açıklandı. Hepsi ‘Ümidin Doğuşu’, ‘Bahar Zamanı’ ya da ‘Ten Kafesi’ gibi daha önce müzayede, fuar ya da sergilerde gördüğümüz eserler mi olacak?
- Evet, sergide ‘Kayıp Resimler’ serime ait resimlerim sergilenecek. 2010’dan itibaren yaptığım tüm resimler aslında. Evet, hepsi neredeyse tüm dünyayı, farklı fuarları, sergi ve müzayedeleri gezdi. Sergi için bir iki küçük sürpriz çalışma düşünüyorum ama henüz belli değil. Ama bu serginin asıl özelliği, serideki bütün resimlerin aynı mekânda ilk kez sergilenecek oluşu. Böylelikle ne anlatmak istediğim daha net görülebilecek. Ben de hepsini yan yana göreceğim için çok heyecanlıyım.

Devamı gelecek mi peki bu serinin?
- Oryantalizm, çok baştan çıkartıcı bir konu. 1994 yılında da ‘Genç Osman’ diye bir seri yapmıştım. Bu meseleyi ikinci kez ele alıyorum. Konuyu bu sergimde noktalamayı düşünüyorum ama bakalım gelecek ne gösterir... Batı’nın Doğu’ya olan oryantalist bakışı yok olmadıkça, bu konu daha çok uzar.

Haberin Devamı

İŞİN RENGİ BAMBAŞKAYMIŞ

Neden daha önce fuar, sergi ya da müzayedelerde görülen eserlerinizi bir araya getirmeyi tercih ettiniz? Bunun bir hikâyesi, önemi var mı sizin için?
- Bu seriyi bir bütün olarak düşündüm hep. Benim bir kişisel sergi hazırlamam en az 3-4 yıl demek. Bu kadar uzun süre resimlerimi sergilemeden bekleme şansım yok artık. Çalıştığım galerilere karşı bazı yükümlülüklerim var. Fuarlara katılmak gibi... Hem böylelikle uluslararası sanat ortamında daha fazla resmimi gösterme şansım oluyor. Serim tamamlanınca da koleksiyonlara yerleştirilmiş resimleri tek bir bütün olarak sergilemek için yan yana getiriyoruz.

Batı’nın oryantalist bakışı yok olmadıkça bu konu daha uzar

Almanya’dayken Türkiye’yi, oryantalist ressamların gördüğü gibi gördüğünüzden bahsetmiştiniz bir röportajda. Türkiye’ye geldiğinizde bunun değiştiğini söylüyorsunuz. ‘Kayıp Resimler’in fikri de bu dönemde mi oluştu?
- Evet, Türkiye çocukluğumda masallarda anlatılan büyülü ülkeydi. Kubbeleriyle Sarayburnu, Kapalıçarşı, deniz, sıcak hava... Tüm prensesler ve sultanlar bu güzel ve gizemli ülkede yaşıyordu. Batı’ya dair hiçbir şeyi barındırmıyordu. Bu imge, Batı tarafından hâlâ veriliyor. Türkiye’nin çağdaş sanatı hatta klasik sanatı, klasik müziği adeta yokmuş gibi büyülü dumanlı bir ülke... Tabii 80’lerde Türkiye’de yaşayınca, bir genç olarak işin renginin bambaşka olduğunu anladım. Sağlık, eğitim, kadının konumu, LGBT bireylerinin durumu, sokakta yürürken kimliğimin sorulup üstümün aranması... anladım ki Alice, Harikalar Diyarı’nda değil artık. Meğer bir rüyanın içinde yaşarken, başka bir rüya görüyormuşum. 90’larda Gülsün Karamustafa’nın ‘Fragmanları Fargmanlamak’ isimli segisini görmek de bende başka türlü bir aydınlanmaya neden oldu. Sergide Karamustafa, oryantalist resimlerden detayları almış fayans haline getirmişti. Bu fayanslarla da duvarları döşemişti. Yani siz buranın imgeleriyle o kadar gerçek dışı resimler yaptınızki, ben de o resimlerle fayans yapıp mekânı süslüyorum, demişti.

Haberin Devamı

Kayıp Resimler serisiyle vermeye çalıştığınız mesaj nasıldı peki bu duruma?
- Aslında mesele, Batı’nın Doğu’ya olan oryantalist bakışını ters yüz etmek. Aynı zamanda da içten yapılan oryantalizmi sorgulamak. Kafalarda bir Doğu imgesi var. Türkiye denildiği zaman ilk akla gelen dansöz ve lokum gibi. Ve içerde var olan resmi tarihteki hatasız paşa ve sultan imgeleri gibi. Oysa ben, bambaşka bir tarih okuyorum, bize gösterilmeyen ve öğretilmeyen. Bunu resmederken de güncel fotoğrafçıların yapıtlarından faydalandım. Klasik edada yapılmış bir resimde Osmanlı paşalarına bakarken sanki bugün çekilmiş bir fotograf etkisi amaçlıyorum. Bu iki durumu yan yana getirerek aslında insan doğasının değişmediğine dair ipucu algılansın istiyorum.

Haberin Devamı

YENİ SERİNİN ADI ‘ALTIN ÇAĞ’

Aktardıklarınızı New York’taki sanat izleyicisi nasıl yorumlayacak? Osmanlı konusundaki fikirlerinde değişiklik olacak mı?
- Her şeyden önce kavramsal bir sanatçı değilim. Geleneksel akademik eğitim almış bir atölye ressamıyım. Ve benim gerecim estetik. Günümüzde artık iyi bir resim görmek neredeyse imkânsız. Özellikle New York’ta... İlk önce oradaki ortama iyi nitelikte resim göstereceğimi biliyorum. Önce resmin tadına varsınlar. Bunun üstüne bir de anlatmak istediğimi alırlarsa, bu da işin piyangosu olur.

Yine bu seriden ‘1879’ adlı eserin 2011’de Sotheby’s Türk Çağdaş Sanatı Müzayedesi’nde favori gösterilen Mubin Orhon’u geçip rekor fiyata satılmıştı. Bu, sizi de şaşırtmış mıydı?
- Tabii ki şaşırttı. Ama unutmamak gerekir ki, bir müzayedede iki koleksiyonerin kapışması sanatçının kariyerini belirlemez. Önemli olan eğer bir galeriyle çalışmaya karar verdiyseniz, istikrarlı şekilde bu tür iniş ve çıkışlardan etkilenmeden yola devam etmektir. Ne yazik ki son yıllarda sanatı salt bir yatırım aracı olarak gören algı, prematüre bir koleksiyoner-simsar karışımı bir şey doğurdu. Bu ‘tür’, hem yurtdışından hem de içeriden çok zarar verdi Türk sanatına. Dikkat etmek lazım.

Haberin Devamı

İlerleyen dönem için yeni bir seri ya da projeye başladınız mı ya da aklınızda bir fikir var mı?
- Evet uzun süredir kafamda dolandırdığım, ruhsal tarafımı ortaya çıkartan bir dizi resim var aklımda. Bu serimin adı ‘Altın Çağ’ olacak. Yıllardır içinde bulunduğum mistik öğretilerden edindiğim bilgilerle, gelecek ‘yeni insanı’ resmedeceğim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!