Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2003 00:00
ŞİRKETLERİN veya benim tercih ettiğim sözcükle, firmaların bir kısmının batması, ekonomik hayatın bir gerçeğidir.Önce ‘‘firma’’ kelimesini niçin tercih ettiğimi açıklayım. Malum, şirket kelimesi Arapça ‘‘şirk’’ kökünden gelir. Şirkin bir türevi iştirak; bir diğeri de müşterektir. Demek ki, şirk kökükün anlamı, ortaklık etmek, katılmaktır. Ekonomi içinde yer alan iktisadi birimlerin sadece bir kısmı ‘‘ortaklık’’tır. Birçok iktisadi birim ‘‘tek kişi’’den oluşur. Büyük bir kısmının sahibi de devlet veya belediyelerdir; yani kamudur. Onlarda da bir iştirakten bahsedilemez. Firma kelimesi bu kuruluşların hepsini kapsar. Ben her iki kelimeyi de yazının daha iyi anlaşılması için ihtiyaca göre kullanmaya devam edeceğim. Her ülkede her zaman bazı firmalar batar. Bir firmanın batması, zararlarının sermayesini aşması demektir. Pek tabii, iş bu raddeye gelmeden, firma sorumlularının veya denetleme mevkiinde olanların duruma müdahale etmesi ve icap ediyorsa, konuyu yargıya kadar götürmesi gerekir. Zaten kanunlar da bunu emreder. Batmaya doğru giden bir firmanın kötü hali, sadece sahiplerini değil, halkı da devleti de ilgilendirir. Çünkü batan firma yalnız kendine değil, tüm çevresine zarar verir. Bu çevreye, a) firmaya kredi vermiş bankalar, b) o firmayla iş yapan yan sanyiciler, bayiler veya ona rakip olan diğer tüccar ve sanayiciler, d) o firmanın tahvillerini almış bireysel yatırımcılar, e) orada çalışanlar f) nihayet vergi alacakları tehlikeye giren devlet girer. Son tahlilde bir ülkenin her ferdi, o ülkede faaliyet gösteren her firmanın ‘‘çıkar paydaşı’’dır. Çıkar paydaşları veya kısaca ‘‘paydaşlar’’ın (steakholders) içinde, pek tabii ‘‘hissedarlar’’ (shareholders) da vardır. Ama paydaşlık çok daha geniş bir kavramdır. Üstelik hissedarlık, gönüllü bir ilişki iken, çıkar paydaşlığı zorunlu bir ilişkidir. İşte bu yüzden ‘‘batan firmalar’’ meselesi, halkı doğrudan ilgilendirir. Bu bir kamu meselesidir. Uzmanlık alanım ‘‘işletme/yönetme ekonomisi’’ (managerial economics) olduğu için, ben de lafı dönüp dolaştırıp iyi bildiğim konulara getiriyorum Siz de bu yüzden bu köşede bir sürü kár/zarar yazısı okuyorsunuz. Bu güne kadar daha çok, yönetim hataları ve/veya yolsuzluk-hırsızlık yüzünden firmaların neden ve nasıl battığı meselelerini irdeledim. Bunlara içsel sebepler diyebiliriz. Firmaların batmasında, bunların yanında, dışsal sebepler de etkilidir. Bunlara kısaca ‘‘çevre koşulları’’ diyebiliriz. Türkiye'de çok sayıda firmanın batmasının dışsal sebeplerinin en önemlileri şunlardır:1) Kayıt dışılığın yaygınlığı yüzünden, kayıt içinde çalışan firmalar üzerine gelen anormal vergi yükleri.2) Devletin, gitgide daha fazla borçlanma sarmalına girmesi yüzünden aşırı düzeylere çıkan reel faizler. 3) Sözde enflasyonu önlemek için döviz kurlarının sürekli baskı altında tutulması. 4) İdil rekabet ve kanun hakimiyeti ortamının tesis edilememesi. Firmaların kendilerine çeki düzen vermeleri beklemek paydaşların hakkıdır. Ama bu olumsuz koşulları değiştirmek de, paydaşlar adına ülkeyi yöneten siyasetçilerin görevidir.Son Söz : Paydaşlık, hem yetki hem sorumluluk demektir.
button