Oluşturulma Tarihi: Eylül 25, 2005 01:08
Tıp dünyası bir ilke daha imza atmak üzere. ABD’de Cleveland Üniversitesi yakın bir gelecekte dünyada ilk yüz naklini gerçekleştirecek. Yani yüz nakli artık bilim kurgu olmaktan çıkıyor. Ancak konu hassas. Pek çok etik ve tıbbi tartışmayı da beraberinde getiriyor. Peki, bir başkasının yüzü ile yaşamının geri kalanını sürdürmek nasıl bir duygu?
Yakın zamana kadar üzerinde yoğun tıbbi ve etik tartışmalar süren bir ‘ilk’ daha tıp literatürüne girmeye hazırlanıyor: Yüz nakli.
Gelin şöyle bir senaryoyu gözümüzde canlandırmaya çalışalım. Bir araba kazası sonucunda yüzü feci şekilde yanmış, bu yüzden nişanlısı tarafından terk edilmiş, yalnızlığa itilmiş bir kişi. Birden önünde yepyeni bir kapı aralanıyor. Bir başkasının yüzü ile yepyeni bir yaşama başlama fırsatı...
Konu her açıdan karmaşık. Acaba bu kişi hiç tanımadığı bir ölünün yüzünü taşımayı psikolojik olarak kabullenebilecek mi? Tıbbi açıdan doku ve sinirler yeni yüze uyum sağlayabilecek mi? Hastanın adaptasyon süresi içinde alacağı yoğun ilaçların yol açabileceği başta kanser olmak üzere çeşitli hastalık riskleri de cabası...
Etik ve teknik olanaklar üzerine yıllar süren ateşli bilimsel tartışmalardan sonra, geçen sonbahar, ABD’de Ohio’daki Cleveland Kliniği bu yeni cerrahiyi tanıyan ilk kurum oldu. Finlandiya ve Amerika’da öğrenim görmüş olan Polonyalı asıllı cerrah Maria Siemionow ve ekibi ise ilk hastalarını aramaya çoktan başladı bile.
NAKİL İÇİN 12 ADAY
55 yaşındaki Maria Siemionow, önümüzdeki birkaç hafta içinde kendisini ziyarete gelecek 5 erkek ve 7 kadın misafiri arasından yüz nakli yapacağı adayını belirleyecek.
Siemionow, dış görünümlerinden dolayı pek kimseye görünmek istemeyen ziyaretçileriyle karşılaştığında onlardan gülmelerini, ağızlarını ve gözlerini açıp kapamalarını, kaşlarını çatmalarını isteyecek, dudaklarını, yanaklarını ve burunlarını elle muayene edecek... Bunların sonucunda ise dünyada ilk kez yapılacak yüz nakli ameliyatına en uygun olan hastayı belirlenmiş olacak.
Yüz nakli için gelen adaylara; ‘Korkuyor musun?’, ‘Başkasının yüzüyle yaşamanın altından kalkabilecek misin?’ türünden sorular yöneltilecek. Ardından böyle bir ameliyatın taşıdığı riskler anlatılacak. Yeni yüz, vücut tarafından reddedilebilir, bu durumda öncekinden daha beter bir görünüm ortaya çıkar. Organ reddini baskı altına alacak ilaçlar verileceği için ileride kanser riski doğabilir. Enfeksiyon da bir başka ciddi risk. Ayrıca alınan ilaçlar yüzünden böbrekler de iflas edebilir.
Bu kriterlere uygun aday belirlendiğinde, kişiye, doku tipi, yaş, cinsiyet ve deri rengi bakımından uygun düşen bir kadavradan alınacak tam bir yüz nakledilecek. Diğer bir deyişle, nakli yapılacak olan yüz, kas dokusu hariç, üst deriyle beraber büyük oranda alttaki yağlar, sinirler ve damarlar da dahil olmak üzere çıkarılmış olacak.
Bu arada diğer bir ekip hastanın kusurlu yüz dokusunu da çıkaracak. Daha sonra kıskaçla uçları kenetlenmiş olan damarlar ve sinirler, tekrar naklin yapılacağı yüze bağlanacak. Kafatası, boyun, ağız, göz ve burun çevresinde çok hassas dikişler atılacak.
Tüm bunlar yaklaşık 15 saat sürecek. Yapılacak olan bir dizi ameliyatta, belki de birden fazla ameliyathanede etkin bir şekilde, dönüşümlü olarak çalışacak uzman ekiplerine ihtiyaç duyulacak. Bütün masrafları klinik tarafından karşılanacak operasyonun ardından hasta, 10-14 gün hastanede kaldıktan sonra yeni yüzüyle taburcu edilecek.
Ancak iş bu kadarla bitmiyor. Sonraki aylar çok daha ızdırap verici geçebilir. Organ nakli olmuş hastalar, kendi bağışıklık sistemlerini bastırmak ve vücudun nakledilmiş olan organı reddini önlemek için, bir ömür boyu ilaç kullanmak zorunda kalırlar. İlaçlar pahalıdır. Maliyeti ayda 1000 doları bulur ve ilaç kullanımı her zaman işe yaramaz. Ama işe yarasa bile uzun vadeli bağışıklığı bastırma, ölümcül enfeksiyonlara ve kansere yakalanma riskini arttırır.
ESKİ METOT NEYDİ?
Bugüne kadar nasıl bir metot uygulanıyordu? Plastik cerrahlar genellikle zarar gören yüzü, hastanın sırtından ya da kalçasından alınan deriyle kaplarlar. Hastaların bundan kısıtlı da olsa bir yarar sağlayabilmeleri için sayısı elliyi bulabilen bir dizi ameliyat geçirmeleri gerekebilir ve elde edilen sonuç her zaman aynı değildir.
Toplumsal yaşam için önemli olan normal bir yüz ifadesi, kalkık kaşlar ve hafif bir gülümsemeye kavuşmak imkansızdır. Hatta, yapısal olarak karmaşık olan gözkapakları ve ağız düzgün bir şekilde açılıp kapatılamayabilir. Düzinelerce ameliyattan sonra bile, birçok kusurlu hasta tüpler yardımıyla beslenmek zorunda kalır.
Çoğu zaman bir maskeyi andıran estetik sonuç ise öyle bir umutsuzluğa yol açabilir ki, nadiren de olsa, bazılarının evlerini terk etmelerine bile neden olur. Kronik depresyon rastlanmadık bir şey değildir.
Yüz nakli ise tüm bu sorunları bitirmeye aday görünüyor. Siemionow’un ekibi harıl harıl hastanın ameliyat sonrası tedavisini kolaylaştırıcı yeni teknikler üzerine çalışıyorlar. Örneğin laboratuvar fareleri üzerinde yapılan bir dizi yeni ve farklı deneylerde, arka bacak nakillerinde uzun vadeli ilaç kullanımını 7 güne düşürmeyi başardılar. Eğer benzer sonuçlara insanlarda da ulaşabilinirse, bu gelişme, nakilleri çok daha fazla sayıda hasta için -buna yüz kusurlarına sahip olanlar da dahil- mümkün kılabilecek.
ETİKÇİLERİN İTİRAZI VAR
Birçok tıp etikçisi, özellikle hayat kurtaran değil de, hayatı değiştiren böyle bir gelişmenin karşısında yanıtlanmamış çok sayıda soru olduğuna inanıyor. Eğer yeni yüz vücut tarafından reddedilirse, hastanın beklentileri ne olacak? Alıcının görüntüsünün vericiye benzemesi durumunda, bunun, her iki tarafın ailelerinin üzerindeki psikolojik etkileri ne olacak?
Etik ve bilim politikası profesörü Karen Maschke, ‘Bu düşüncenin üzerinde biraz daha durulmalı. Kesin olarak bildiğimiz, bu iki sorudan herhangi birine yanıt veremeyeceğimiz ya da artıların eksilerden daha ağır basıp basmayacağı’ diyor.
Siemionov ise olayın diğer boyutunu şöyle açıklıyor: ‘Yüz naklinden söz edince, insanlar, sizin kendini beğenmişlikten, kibirden söz ettiğinizi sanıyor. Sanıyorlar ki, sağlıklı biri ortalıkta başkasının yüzüyle dolaşacak. Oysa biz bunu travmatize olmuş hastalar için cerrahi açıdan ileri bir adım olarak kabul ediyoruz.’