Başbakan’a operasyon yapan meslektaşımız suç işledi

Güncelleme Tarihi:

Başbakan’a operasyon yapan meslektaşımız suç işledi
Oluşturulma Tarihi: Aralık 11, 2011 00:00

Dr. Eriş Bilaloğlu, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı. İki yıldır bu görevde ama neredeyse 20 yıldır TTB saflarında hekimlik değerleri mücadelesi veriyor. Kimi zaman elinde megafon mitinglerde, kimi zaman salonlarda. Hep heyecanlı hep kararlı. Sözünü de hiç esirgemiyor

1970’lerden gelen ve idealleri olan kuşağın mesleklerini iyi yapma kaygıları öne çıkıyordu. Tabip Odası uygun bir zemindi. Pratisyen hekimlik grubunun kurulmasında Ankara Tabip Odası’nda aktif bir çaba harcadım arkadaşlarımla birlikte. Bir çaba harcayınca biraz öne çıkıyorsunuz. Arkadaşlar önerdiler ve 1990’da Tabipler Birliği’nde çalışmaya başladım. O tarihten sonra da değişik rollerde 20 yıldır görev alıyorum. Uzun süre genel sekreterlik yaptım, iki yıldır da başkanım.
1990’da Ankara Tabip Odası’nda benim de yer aldığım Etkin Demokratik Türk Tabipleri Birliği grubu, herkesin kendini dahil hissettiği bir TTB mecrası diye ifade ediyordu çizgimizi. Daha aktif, yüzü sokağa da dönen bir gruptuk. O çizgiyi Selim Ölçer ile TTB merkezine taşıdık. 1990’dan bu yana yeni isimler de girdi ama asıl olarak bu grup merkezin yönetiminde oldu. Yönetimi almak için mücadele eden iktidarlar tabii ki oldu. Örneğin Osman Durmuş TTB yönetimine aday olmuş, seçilememiştir. Recep Akdağ, 2002’de bir grubun onur kurulu adayıydı; bakanlıktan hemen önceydi. Hatta espri çıkmıştı, seçilemeyenler bakan oluyor diye.

MARAZİ MUHALEFET YAPMIYORUZ

İki kararnameyle tüm sağlık ortamını ilgilendiren düzenlemeler yapıldı. Bakanın ‘reformlar için teorik hazırlık dönemi’ dediği 2002 öncesine okuduğumuz kitaplarda ‘Sağlıkta var olanı çökertme dönemi’ deniyor. Şimdi ‘Daha da bozma’ gibi düzenlemeler yapılıyor. İstanbul’da öne çıkmış, Cerrahpaşa ve Çapa Tıp’ta yüzde 55 oranında işgücü kaybı var. Ya istifa edip ya da emekli olup ayrılmış. Biz aslında tam günü daha önce de destekliyorduk, şimdi de destekliyoruz ama bu yasa hekim işgücü piyasası düzenleme yasası. Bu yüzden itiraz ediyoruz. Çünkü performans sistemi var. Ne kadar çok hasta bakarsan o kadar para kazanırsın. Bakın 2 Kasım’daki kararname, yasamızın ilk maddesinden bir cümleyi çıkardı: “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak.” Bu cümleyi neden çıkarır hükümet? Bunun olmadığı bir tabiplik olur mu? Bu bende bir isyan duygusu doğuruyor, konuşurken öfkeleniyorum.
Öbür yandan destekse destek! Sigara evet, domuz gribi aşısına evet. O zaman bütün veriler bu aşının olunması gerektiği şeklindeydi, bakan da bunu söylüyordu. Başbakan aşı konusunda bakanın hak etmediği bir tutumla konuştu. O zamanki TTB Başkanı Gencay Gürsoy, “Sayın Bakan bize düşen bir rol varsa yanınızdayız” dedi. 1979’da da yönetim olarak bakan Osman Durmuş’a, Oktar Babuna meselesi nedeniyle teşekkür etmiştik. Yani marazi bir muhalefet değil yaptığımız.

BAŞBAKAN ÖZEL AMA VATANDAŞ NE OLACAK

Bakan Akdağ, 23 Kasım’daki Meclis sunusunda “Milli iradeyi meslek örgütünün ayaklarının altına seremem. Tam günü hiç kimse için bozamayız” diyor. İki gün sonra da Başbakan’ın ameliyatını bu düzenleme nedeniyle emekliye ayrılmış bir meslektaşımız yaptı. Başbakan’a yapılan uygulama aslında özel sektörde çalışan bir doktorun kamu hastanelerinde ameliyat yapamayacağı kuralının yanlışlığını kanıtladı. 26 Ağustos’taki düzenlemeyle öğretim üyelerine dendi ki, “Ya özele geçin ya bu tarafa”. Çok sayıda insan böyle mağduriyetler yaşıyor. Hekimi üniversitede ama aynı zamanda özelde çalışıyor, günlük mesaide hastaya elini süremiyor. Başbakan için bu çelişki görmezden gelindi. Tabii biz de şunu biliyoruz; Başbakan özel bir kişi. Ama özel durumların sayısı o kadar artabiliyor ki, o zaman vatandaşın durumu ne olacak? Açıklamamızda onu yazdık. Başbakan’a acil şifalar diliyoruz; kendisinin Türkiye’de tedavi yolunu seçmesinden memnun olduk. Ama bilgilerimize göre oranın doktorları değil başka bir heyet getirilmiştir, bu meslektaşımız bu düzenlemeyle emekli olmuştur. O nedenle bu yaptığı da suç. Bakan’ın bu eşitsizliği tekrar değerlendirmesini bekleriz” dedik. Açıkçası bir hakka işaret ettik.

HEKİMLİK
Mahalle baskısı vardı

Ankara Mimar Kemal Lisesi’nde okudum. Lisedeyken iyi yazdığımı, kendimi iyi ifade ettiğimi düşünüyordum’Mahalle baskısı olarak, başarılı çocuğun doktor olması gerekir’e de kapalı değildim. Çocuk doktoru amcam da emsaldi önümde. Her konuya bir de ben bakayım merakım vardı. Çocukken ishal olup ansiklopediden kendime kolera teşhisi koyduğumu hatırlıyorum. Gazetecilik bende heyecan yaratıyordu. Tıbbı da yazarak evdekileri mutlu etmiştim, gazeteciliği kazanırım sanıyordum, tıbbı kazandım. 1979 kimi heyecanların olduğu dönemdi. Ankara Tıp Fakültesi’ne girdiğim yıl mezun olanların yıllığına baktığımda hemen hepsinin ‘Türkiye’yi kurtaracağız ve halk için hekimlik yapacağız’ ideallerini yazdığını gördüm. Hekimlik idealle sürdürüldüğü zaman topluma ve bireye yararlı olabilir. Maalesef orada erozyon yaşandı.

ASKERLİK
Zorunlu haller dışında silaha dokunmadım

Siyasal, sosyal, toplumsal olaylara duyarlıydım. Hatta Türkiye ile ilgili konularda başkalarının söylediğiyle davranamam, kendim analiz yapmalıyım diye Çin ve Sovyet elçiliklerinden broşürler almıştım. Sol çizgideydim ama bir fraksiyona dahil değildim. Kimi eylemlere katılıyordum. 1985’te üniversite son sınıftayken, yasadışı sol örgüt iddiasıyla gözaltına alındım. 15 gün emniyette kaldım, o dönemde herkes gibi bize de kötü muamelede bulunuldu. Dört ay kaldım cezaevinde sonra beraat ettim. Fakülteden mezun olunca mecburi hizmet kurası çektim. Çankırı’da beş ay çalıştım, askerliğimi tecil etmediler. Sakıncalı kurasıyla Sarıkamış’a gittim yedek subay olarak. Sağolsun komutan bana kıyak olarak tankla atış yapmayı bile teklif etti ama acemilikteki zorunlu haller dışında silaha dokunmadım açıkçası.

DOKTORLUKTAN ATILMAM
Bir kız meselesi

Sağlık ocağına bir yazı gelmiş, mecburi hizmete rağmen 10 gün işe gitmediğim için hekimlikten atıldığım yazıyormuş. Hayatımda bir gece uyuyamadığımı bilirim, o gecedir. Pazartesi günü asteğmen kıyafetimi giyip bakanlığa gittim. Askere gidiyorum diye kağıt yazıp bırakmıştım. Ama o kağıt kaybolmuştu! Altı yıl okumuşum, doktorluğu yapmamı engelliyorlar. Akşam yedi gibi girdim müsteşarın odasına. Anlattım, durumu, Sarıkamış’tayım, doktorluk yapıyorum, olur mu böyle şey! “Tamam evladım, sen git” dedi. Ne yaptı bilmiyorum ama o günden beri doktorluğa devam ediyorum. Düzeltildi diye bir yazı gelmedi bana. Politik kimliğimden mi yaptılar o düzmeceyi bilemiyorum. Böyle anlaşılmayan meseleler için ‘kız meselesi’ derim. O da öyle... Doktorluktan atılmam için yapılan düzmece bir travmaydı. Ondan sonra anladım ki, en kısa sürede uzmanlığımı yapmalıyım. Kamudan atılırsam kendi başıma ayakta durabileceğim bir alan diye biyokimyayı işaretledim. Yüksek bir puanla kazandım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!