Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 2009 00:00
Başarıya tapınan bir dünyada herkes kazanmanın sırlarını öğrenmek istiyor. Amerikalı yazar ve “pop sosyolog” Malcolm Gladwell’e göre başarının sırrına vakıf değiliz. Hatta başarı hakkında gayet kabataslak ve basmakalıp fikirlerimiz var.
Gladwell başarının sadece kişisel özellikler, kararlılık ve yetenekle ilgili olmadığında gayet ısrarlı: “İnsan yoktan var olmaz. Soya, sopa ve himayeye bir şeyler borçluyuz. Kralların karşısına dikilen insanlar bunu tek başlarına yapmış gibi görünür ama bu doğru değil.” Yani kültürel mirasınız ve gizli avantajlarınız uygunsa yırttınız. Bu avantajları ve sıradışı fırsatları merak eden o kadar çok insan var ki, Gladwell’ın kitabı Outliers (Çizginin Dışındakiler) hit, kendisi de bir yıldız oldu.
Malcolm Gladwell çok parlak bir hikayeci. Konferans verdiği salonları tıka basa dolduran bir konuşmacı aynı zamanda. En büyük marifeti karışık akademik açıklamaları dramatize edip anlaşılır hale getirmek. Kimi zaman entelektüel yeterliliği sorgulansa da, tüm dünyada fikirlerine çok önem veren hatırı sayılır bir mürit topluluğu var. Yoksa neden kitapları haftalarca en çok satanlar listesinde yer alsın, insanları konuşmalarını dinlemek için neredeyse Rolling Stones konserine verdikleri parayı gözden çıkarsın ki?
Anlayacağınız Gladwell’in kendisi de tam bir başarı timsali. Dolayısıyla başarı hakkında konuşmaya hakkı var ve söyledikleri can kulağıyla dinleniyor. Yazdıklarına kıymet veriliyor, prestijli yayınlarda röportajları yayınlanıyor ve zaman zaman hafifçe kıskançlık kokan tartışmalara konu oluyor. Gladwell’ın kitaplarının kolay hazmedilmesi sizi yanıltmasın. Konularına kışkırtıcı bir yaklaşımı olsa da, ele alış biçimi epeyce terbiyeli. Hatta sofistike. Hem sık sık güncel örneklere ve referanslara başvuruyor, hem de çıkarımlarını sosyolog, psikolog, ekonomist ve tarihçilerin çalışmalarına dayandırıyor.
Popüler bilim yazarlığından miras, konuşur gibi yazma üslubu da işine yarıyor. Okurun kafasına tatlı tatlı giriyor ve ciğerini tüketmeden entelektüel olduğunu hissettiriyor. Kitaplarını herhangi bir kitapçının raflarını dolduran binlerce motivasyon ve kendine yardım kitabından ayıran en önemli fark da bu. Bir İngiliz eleştirmenin dediği gibi: “Geçen yüzyıla damgasını vuran büyük ideolojiler çöktüğü için karmaşık bir dünyada hayatta kalabilmek için basit ve şaşırtıcı numaralara ihtiyacımız var. Ve Gladwell’ın yaptığı tam da bu!”
KİMSE TEK BAŞINA BAŞARAMAZ
Bazı insanlar neden daha başarılı olur? Daha etkili ve üretken bir yaşam sürer? Ve neden bazıları potansiyellerini kullanamaz? Pek çok yetenekli insan arasında öne çıkanlar kimler? Gladwell’e göre başarı için zeki, çalışkan, hırslı ve tutkulu olmak gerekiyor ama iş bu kadarla bitmiyor. Başarı öngörülebilir bir rota izliyor. Sadece kararlarımızın ve çabalarımızın bir toplamı da değil başarı. Daha çok bir armağan. Çizginin dışındakiler, doğru zamanda doğru yerde bulunma şansının yanı sıra kendilerine fırsat verilenler. Ve bu fırsatları değerlendirecek güç ve soğukkanlılığa sahip olanlar.
Yazara kulak verirsek: “Kişisel liyakat, ‘en iyiler kazanır’ ve ‘insan kendi kendini yetiştirir’ mitlerine o kadar çok kapılmışız ki, çizgi dışındakilerin topraktan fışkırdığını sanıyoruz. Kitabı yazarken bayrağı bir adım ileri götürenlenin geldikleri kültürleri, ailelerini ve mensup oldukları kuşağı hep göz ardı ettiğimizi gördüm. Oysa ne kadar yetenekli olursanız olun bazen koşullara ve kültürel mirasınıza özgü sınırlamalardan kaçmanız mümkün olmaz. Başarı kesinlikle bir grup çalışmasıdır. Hiçbir atlet, bilgisayar programcısı ya da rock star tek başına başaramamıştır. Dahi olsalar bile... Başarılarında mutlaka pek çok insanın katkısı olmuştur.”
DOĞUM TARİHİ BİLE ETKİLİ
Kontrolümüzün dışındaki şeylerin başarı üzerindeki etkisini fazlasıyla küçümsediğimize inanıyor Gladwel: “Genellikle insanlara ve başarı hikayelerine bakmaktan onları yaratan koşullara gerektiği kadar yoğunlaşamıyoruz. Halbuki bunlar derinlemesine incelenmeyi hak ediyor. Aileleri, doğum yerleri ve tarihleri çok önemli. Yakından bakınca, başarılı insanların çoğunun gizli avantajlara ve olağanüstü fırsatlara sahip olduklarını gördüm. Kimi durumlarda da dezavantajlarını avantaja dönüştürmüşler. Öğrenmelerine, çok çalışmalarına ve dünyaya diğerlerinin veremediği biçimlerde anlam vermelerine olanak tanıyan kültürel miraslardan yararlanmışlar. Ait olduğumuz kültür ve atalarımızdan kalan miras başarı modellerimizi hayal bile edemeyeceğimiz yollarla biçimlendirir.”
Neyse ki kadere razı olacak biri değil Gladwell, çözüm de öneriyor: “Bugün başarıyı belirleyen ‘şanslı farklılık’ yerine, fırsat eşitliği egemen olmalı. Çünkü toplum aramızdan kaç kişinin başarılı olacağı konusunda düşündüğümüzden daha etkili. Bunu çok umut verici buluyorum çünkü yetenekler her alanda çok daha kolay filizlenebilir. Böylece dünya yetindiğimizden çok daha zengin ve güzel bir yer olabilir.”
ÇİZGİNİN DIŞINDA BİR İSİM: MALCOLM GLADWELL
İngiltere’de doğdu, Kanada’da büyüdü. İngiliz babası mühendislik profesörü, Jamaikalı annesi psikoterapist ve yazar. Kitabını ithaf ettiği anneannesi Daisy, Colin Powell ile uzaktan akraba olduklarını söylüyor. Prestijli The New Yorker’da sürekli yazdığı bir köşesi var. Öncesinde Washington Post’ta bilim muhabiri olarak çalıştı. İlk kitabı “Tipping Point: How Little Things Make a Big Difference” (2000), (Kıvılcım Anı: Küçük Şeyler Nasıl Büyük Farklar Yaratır?) ile büyük bir sükse yaptı. Ardından ikincisi geldi: “Blink: Power of Thinking Without Thinking” (2005), (Göz Açıp Kapatıncaya Dek: Düşünmeden Düşünmenin Gücü) geldi. Son kitabı “Outliers” (2008) da dahil olmak üzere tüm kitapları Türkçe’ye çevrildi. Kitapları satış rekorları kıran Gladwell, 2005’te Time’ın “En Etkili 100 Kişi” listesindeydi. 46 yaşındaki yazar aynı zamanda ödüllü bir uzun mesafe koşucusu. New York’ta yaşıyor, bekar ve çocuksuz.
OUTLIERS’TAN OLAĞAN MUCİZELER
Başarının en büyük sırlarından biri, o konuda en az 10 bin saat çalışmak. Mükemmelliğin sihirli sayısı olan 10 bin saatlik çalışma yaklaşık 10 yıllık bir ustalaşma pratiği demek. Yani Mozart’ın beste yapmayı, Beatles’ın birlikte çalmayı ve Bill Gates’in de bilgisayar programcılığını öğrenmek için harcadığı zaman.
Varlıklı ailelerde doğan çocuklar kendilerini cesaretlendiren ebeveynler tarafından büyütüldükleri için başarı şansları daha yüksek. Bir başka avantajları da hayatları boyunca karşılarına çıkacak otorite figürleriyle başa çıkmayı öğrenmek.
Carnegie, Rockefeller and J.P. Morgan gibi dünyanın en zengin adamları 1830’ta dünyaya geldi.
Bill Gates ve Steve Jobs başta olmak üzere yazılım dahilerinin çoğu 1954-1955’te Kaliforniya’da doğdu.
Ayrımcılık yüzünden 2. Dünya Savaşı sonrası itibarlı hukuk firmalarında çalışma fırsatı bulamayan Yahudi avukatlar, mecburen şirket hukukuna yöneldi. Kapitalizmin palazlanması sayesinde büyük başarı elde ettiler. Bu güçlü avukatların çoğu evde giysi üreten Doğu Avrupalı çalışkan göçmenlerin çocukları. Genellikle 1930’lı yılların ortasında, Bronx ve Brooklyn’de doğmuşlar.
Kanada’daki başarılı buz hokeycilerinin ezici çoğunluğu yılın ilk aylarında (Ocak, Şubat, Mart) doğmuş. En büyük avantajları diğerlerinden ay farkıyla büyük olmaları.
New York Bronx’ta, yoksul çocukların arayı kapatmaları için pilot okul projesi KIPP (Knowledge is Power Program, yani Bilgi Güçtür Programı) devreye sokuldu. Öğrenciler, sabahın köründen akşama kadar ders yapılan bu okula cumartesileri ve yazın da (fazladan üç hafta) devam etmek zorunda. Sabır, motivasyon, disiplin ve kararlılığın öğretildiği KIPP’lerin üniversite başarısı diğer devlet okullarından yüzde 80 daha yüksek.
Otoritenin ve hiyerarşinin önemli olduğu Kore gibi kültürlerden gelen pilotlar hata yapmaya daha eğilimli.
Uzakdoğuluların neden daha çok matematik dahisi çıkardığını hiç merak ettiniz mi? Çünkü binlerce yıldır çeltik tarlalarında çalışan ailelerin çocukları. Pirinç tarımı çok büyük emek, özen ve süreklilik gerektiriyor.
Yazar, dünyanın en yüksek IQ’lu (195) insanlarından biri olmasına rağmen sıradan bir hayat süren Chris Langan ile atom bombasını geliştiren fizikçi J. Robert Oppenheimer’ı kıyaslıyor. Amerikan taşrasında ziyaret ettiği Langan’ın zekasından çok etkilenmiş ama “Bu zekanın hak etttiği yerde olmaması içimi acıttı” diyor. Langan tüm analitik zekasına rağmen sosyal becerilere ve pratik zekaya sahip değildi.