Güncelleme Tarihi:
Fatih Akın’ın “Soul Kitchen”ı ülkemizde 1 Ocak’ta gösterime giriyor. Bu filmle 17. Uluslararası Hamburg Film Festivali’nde “Art Cinema” ödülü, Venedik Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü” ve son olarak 51. Lübeck Kuzey Ülkeleri Film Festivali’nde “Kuzey Almanya Film Ödülü”nü alan Akın, “Duvara Karşı’dan sonra başarımın kölesi olmuştum” diyor.
Hikaye ne zaman başladı?
- “Soul Kitchen”ın hikayesi 2003’e dayanıyor... “Duvara Karşı” bittiğinde şirketi yeni kurmuştuk. Kiralarımızı ödeyebilmemiz için yeni bir proje lazımdı. Başrol oyuncusu Adam Bousdoukos’un Yunan lokantasında çabucak bir senaryo yazdık. Tam para da bulmuştuk ki, “Duvara Karşı” ile 2004’te Altın Ayı ödülünü aldım. Bir gecede uluslararası bir yönetmen olmuştum. Üzerimde büyük beklenti vardı. Hemen “ıstanbul Hatırası” için 14 sayfalık bir sinopsis yazıp finanse ettik. O bizim kiralarımızı ödedi. O filmi çekerken tanıştığım sanatçılardan etkilendim ve çok geçmeden “Yaşamın Kıyısında”yı çektim. “Soul Kitchen” hep durdu, üzerinde çalıştım. “Ben yapımcısı olurum, biri çeker” diyordum.
Film üvey evlat gibi olmamış mı biraz?
- Hep başka yönetmenler vardı aklımda. Herkese “Sen çek” dedim. O kadar çok yönetmen arkadaşıma sordum ki, sonunda “Çok biliyorsan sen çek” dediler.
Ama “Kebab Connection”dan vazgeçmiştiniz...
- Vazgeçtim, çünkü gönlüm o kadar içinde değildi o senaryonun. Onu yazdım, paramı aldım, “Ne yaparsınız yapın” dedim. O senaryoyu eski yapımcım istedi diye yazdım ve çekmek istemediğimi söyleyip sattım. Soul Kitchen daha kişisel, daha önemli bir film oldu benim için. Doğru bir seçimdi.
SERSERİ YANIMI KORUMAM LAZIM
Neden?
- Çok uzun süre ciddiye almadım. Başarımın kölesi olmuştum. Cannes’da da ödül kazanınca, ne yapacağım dedim. Canım bu filmi çekmek istiyordu, ama entelektüel eleştirmenleri şaşırtabilirdim bu konuyla... Vefat eden hocam bana “ıstediğini yap, dürüst yaparsan her şey olur, kim ne diyecek bakma” demişti. Onun sözü benim için bir hayat dersi oldu. O cesareti kabul etmek benim için başlangıçtı. Uluslararası sinemada auteur (genellikle hem yazan hem çeken manasına geliyor) sinemacı olarak tanınıyorum, ama eğlenceli, serseri bir yanım da var, onu da korumam lazım.
Çekimler sıkıntı yaşattı mı?
- Ben sette çok stresliydim. Senaryo bitmemişti. Cannes’a yetiştirmemiz gerekiyordu. Filmde ayrılık da olduğu için sonbahar havası vermek istedim ama yapraklar tek tek düşüyordu. Yapraklar düşüyor diye senaryo bitmeden başladık. O dönem geceleri yazı yazdım, 1-2 saat uyudum, bütün gün çekim yaptım. Fiziksel anlamda gerçekten zorladı beni.
Filmde hangi yönetmenlerden referanslar var?
- Cohen kardeşler ve Big Lebowski tabii ki. Jim Jarmusch filmleri... “Her şey Çok Güzel Olacak” mesela. Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz’ın kardeş hikayesi çok güzel yazılmıştı. O sıcaklığı “Soul Kitchen”da da yakalamaya çalıştık.
Peki kendi hayatınızdan?
- Adam’ın lokantası, bel fıtığım, DJ’lik merakım...
SİNİRLENİRSEM HAVADA SANDALYELER UÇUŞUR
Filmlerinizde özellikle yemek ve sevişme sahnelerini büyük özenle çektiğiniz anlaşılıyor, bunun nedeni nedir?
- Yemek ve sevişmek bizi insan olarak yaşatan şeyler. Biz yemek yemezsek ölürüz. Seks yapmazsak, çocuk olmazsa da insanoğlu ölür. Yerken bir zevk alıyoruz, sevişmede de durum aynı. Hem yemek hem de sevişme sahneleri çekmek çok zor. Çekerken de oyuncular “Nasıl öpeyim?” diyor. “Kafana göre takıl” diyemiyorsun. Detayla çalışmak lazım.
Oyuncuları zorlar mısınız?
- Bazen biraz sabırsızımdır. Oyuncu diyaloğunu bilmiyorsa ve 30 kez tekrar almam gerekirse sinirlenebiliyorum. Ama herkesin içinde kızmam, bir kenarda söylerim. Zaten sinirlendiğimde, en fazla kendime sinirlenirim. Bazen telefonlar, sandalyeler havada uçuşuyor, camlar kırılabiliyor.
BENiM YURDUM FiLM SETLERi
Tüm filmlerinizde neredeyse aynı oyunculara yer veriyorsunuz. Bu kendi rahatlığınızı düşünmenizden mi yoksa cast sorumlusu eşiniz Monique Akın’a söz geçirememenizden mi kaynaklanıyor?
- Aslında her ikisi de. Birçok karakter, direkt oyunculara göre yazıldı. Moritz Bleibtreu, Adam Bousdoukos ve Birol Ünel’in karakterleri yazılırken aklımda zaten onlar vardı. Seçtiğim oyuncular en iyileri. Benim sinemam dünya sinemasında bir yere geldiyse, oyuncularım ve ekibim sayesindedir.
Soul Kitchen bir yurt filmi... Sizin yurdunuz neresi?
- Herkes kaldığı yere “yurdum” diyor aslında. ılla doğduğun, büyüdüğün yer yurdun olmak zorunda değil. Nerede iyi hissediyorsan orası yurdundur. Benim için yurt, kafada oluşan bir şey. Zannediyorum ki benim yurdum sinema. Kendi evimde kağıt nerede, anahtarı nereye koydum bilmem. Ama sette hangi kablo nereye gidiyor, hangi işçi ne yapıyor bilirim. Set benim yurdum.
Diğer filmlerde kahramanların hep bir memleket arayışı var.
- Biz memleket filmi yapmak istedik. Belki o benim arayışım, belki bilinçaltım, bunu bilemedim. Ama bir yandan da çözdüm. Ne kadar bu yurdun çocuğuysam, oranın da çocuğuyum. ılk aşkımı, ilk öpüşmemi Hamburg’da yaşadım. Türkiye benim anne-babamın yurdu. Ben onları korur, sever, desteklerim. Ama her şeyi kabul etmem. Mesela 21 yaşında kendi evime çıkmaya niyetlendiğimde evde büyük krizler yaşadık. Babam çok tepki gösterdi. Onlara göre evlenene kadar çocuklar evde kalırdı. Ben hayatı öyle tanımıyordum ki! “Eve kız getiremiyorum” diyordum, “Getirebilirsin” diyorlardı. Sigara içemiyorum, “ıçebilirsin” diyorlardı. Herkes kendi dört duvarını ister. Bunu anlatmamın nedeni Almanya’da ciddi bir uyum sorunu var. Siz burada bunu yaşamıyorsunuz. Orada ciddi şekilde “Türkler kim, bizden mi onlardan mı?” diyorlar. Öfkeler ve soru işaretleri kaynıyor. Ben Almanca düşünüyorum. Madem konu bu, benim memleketim orası.
ALMANYA’DA KENDİMİ MİSAFİR HİSSETMİYORUM
İsviçre’yi boykot ettiniz...
- Evet, çünkü orası memleketim değil. Ama aynı sorun Almanya’da çıksa terk etmem orayı, sokağa çıkarım. Ya ses, ya yazı, ya filmle karşı gelirim. Onlar da yetmezse taş atarım. Irkçı kuvvetlere karşı boykot ederim. Ben orada kendimi misafir olarak hissetmiyorum.
Burada da misafir değilsiniz ki.
- Buradaki sahiplenmeye hiçbir zaman karşı çıkmadım ki... Burada da beni sahiplensinler, bundan gurur duyarım. ıki ülkede de sahiplenilmek sorun değil.
Neden Hamburg?
- Oraya bir film borcum vardı. ıstanbul’a olan borcumu “ıstanbul Hatırası”nda ödedim. “Soul Kitchen” ile de Hamburg’a olan borcumu ödedim.
Eleştirmenler filminizi beğenince tepkiniz ne oldu?
- şaşırdım. Almanya’da eleştirmen-lerin yüzde 90’ının iyi yazması beni şaşırttı. ıtalya, Yunanistan ve ıspanya’da sol hareket filmin arkasında durdu.
Sol hareket neden sahip çıktı?
- Tamam ben eski komünistim falan ama nedenini önceleri anlayamamıştım. Sonradan anladım ki Zinos karakteri işçi sınıfını temsil ediyor. Emlakçı da kapitalist kısmı... Dünyadaki ciddi krizin nedeni New York’taki emlakçılarla başladı. İşçi sınıfı ile kapitalist savaşa giriyor ve işçi sınıfı kazanıyor. Bunu bilerek yazmamıştık açıkçası.
Washington Post’un “Soul Kitchen”ı son 10 yılın en iyi filmi seçmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Filmin başarısı oyuncuların. Her şeyi onlar yaptı. Ben sadece kararı veren kişiyim.
UĞUR YÜCEL ABİM GİBİ
Uğur Yücel ile dostluğunuz ne zamana dayanıyor?
- “Duvara Karşı” sırasında tanıştık. Orada oynamasını istiyordum. Ama “Yazı Tura”yı çektiği için vakti yoktu. Derken ıstanbul’a her geldiğimde görüşmeye başladık. Fikir alışverişlerimiz oluyordu. Ben ona Nürnberg’te ödül verdim, o da bana Antalya’da... O benim abim gibi. Benden çok tecrübeli. Yolumu şaşırdığım zaman hemen ona giderim, o da bana ne derse çıkar. Aynı zamanda çok muhteşem bir oyuncu. “Soul Kitchen”da ufak bir rolü olmasına rağmen bütün dünyada onu konuşuyorlar.
“New York I Love You” çekimleri nasıl gitti?
- Onlar dünya çapında tanınmış oyuncular önerdi ama ben Uğur Yücel ile çalışmayı istedim. Bir saniye 24 kare ve ben her kareyi seve seve çektim onunla.
ÇALINTI SENARYO İDDİASININ ASLI
Senaryonuzun “Hotel Monopol” hikayesinden çalıntı olduğu söyleniyor...
- Başarının katlarını çıkarken böyle şeyler oluyor. Kitabın yazarı Alexander Wallasch benim fanlarımdan biriydi. Kitabını bana verdi. Facebook’tan “Sürekli okudun mu?” diye soruyordu. Okumamıştım. Film çıktı, “Benim hikayemi çekti” dedi. “Beni mahkemeye ver” dedim, mahkeme yerine gazeteciye gitti. Gazeteci bizi aradı, sordu. Sonra ben avukatımla görüştüm. Mahkemeye gittik, kazandık. Karşı taraf kabul etmeyince yine gittik, yine kazandık. Olay bundan ibaret.