Güncelleme Tarihi:
? Sanat ve edebiyat dünyasıyla yakınlığınız nasıl başladı ?- Çocukluğumda şiir falan yazarken, edebiyat çevresine girdim. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ile tanıştım. Attilâ İlhan falan ağabeyim kadar yakınım oldu. Yılmaz Güney de arkadaşımdı. Demirtaş Ceyhun’la hikâyeler yazıyordu. Bir duruşmaya gitmediği için altı ay sürgün, bir sene hapis yedi. Hapishaneye daktilo alıp gönderdim, ‘Boynu Bükük Öldüler’i o daktiloyla yazdı. Bir gün yanıma geldi, “Ben artist olacağım” dedi. İtiraz ettim ama dinlemedi, “Bana beş takım elbise diktirin gerisine karışmayın” dedi. Giyindi, kuşandı İstiklal Caddesi’ne çıktı. Ferit Ceylan, Adana’da çekilecek filmde Yılmaz’ı da oynattı. Ferit, alkolik olduğu için, Yılmaz filmi hem çekti hem oynadı. İşte o film Yılmaz’ı birdenbire ortaya çıkarttı. ? Sizin yayıncılığınız da vardı...- Evet, beş yıla yakın yayınevi müdürlüğü yaptım. ? Bar işi nereden çıktı? - Kitap işinden sonra, İsviçre’ye gittim geldim, fotoromanlar çektim ve filmciliğe başladım. Bir kere ‘Otobüs’ filminin Türkiye ortağıydım. Arkasından Türkan Şoray’lı bir film yaptım, onun arkasından ‘Kurt Kızı’... Sonra Kemal Sunal ile ‘Kapıcılar Kralı’nı, arkasından ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ı çektim. Yine Kemal ile ‘Köşeyi Dönen Adam’ı yaptım. Yurtdışı için ‘Anadolu Uygarlıkları’ adı altında bir dizi yapacaktım. 10 bölümünü çektim fakat pazarlama aşaması olmadı. Barın olduğu yer yazıhanemdi, yine kara kara ne yapacağımı düşünmeye başladım. Para yok! Elimde TRT için yaptığım bir filmin KDV’si vardı. Onu bir buçuk ay sonra geri yatırmam gerekiyordu. Özetle, devlete ödeyeceğim KDV ile ofisimi bara çevirdim. Dost ve arkadaş çevreme güveniyordum. Güvenim boşa çıkmadı; bar 25 yıldır kapısını kapatmadı. ? Çiçek Bar’dan kimler geldi, kimler geçti? - Oy oy oy oy, saymakla bitmez ki. Elia Kazan, Cengiz Aytmatov, Turgut Boralı, İsmet Ay, Aykut Oray, Kemal Sunal, Zeki Ökten, Demirtaş Ceyhun, Savaş Dinçel, Üstün Korugan, Yaman Okay, Ömer Uluç, Orhan Aksoy... Bunlar aklımda kalan rahmetliler. Bir de yaşayanlar var: Tarık Akan, Rutkay Aziz, Mücap Ofluoğlu, Bülent Kayabaş, Mustafa Alabora, ressam Alaattin Aksoy, Aydemir Akbaş, Şener Şen, Osman Şengezer, Nuri Dikeç, arada sırada Özdemir İnce, Sevda Ferdağ, Fatoş Güney, Şerif Sezer, eskiden Selim İleri, Türkan Şoray... Saymakla bitiremem. Yazarı, çizeri, sinemacısı, reklamcısı, gazetecisi, sporcusu, hâkimi, savcısı, doktoru, tüccarı, işadamı, politikacısı, tiyatrocusu...? Eski müşteriler artık fazla görülmüyor. Bir bölümünü diğer tarafa yolcu ettiniz, kalanlara ne oldu?- Şimdi bir kısmı evden çıkamıyor, bir kısmı çıkmıyor, bir kısmının ekonomik durumu bozuldu, bir taraftan içkilerin fiyatları attı. Her gün zam geliyor, kimse içmesin diye devlet böyle bir politika uyguluyor. Burada 20 tane insan var özveriyle çalışan. Bir şekilde sürdürüyoruz. Bir zamanlar sadece tuvalette klasik müzik çalardı. Şimdi barı ayakta tutabilmek için canlı müzik de yapıyoruz. Bizim eski müşterilerimiz altı ile dokuz arası burada. Müzik olduğu akşamlar tamamen başka müşteri geliyor. ? Barda herkesin parsellenmiş bir yeri var, kimse kimsenin yerinde oturmuyor.- Hakikatken yerler parsellenmiştir. Mesela gazeteci Nuri Dikeç’in bardaki taburesine hayatta kimse oturmaz. Turgut Boralı yıllarca aynı tabureye oturdu, o öldükten sonra yerine İsmet Ay geçti. Daha sonra oraya Mustafa Alabora oturmaya başladı. Bir köşede Yeşilçam masası vardır. Orada sadece sinemacılar oturur. Rahmetli Kemal Sunal, Zeki Ökten, Atıf Yılmaz, Orhan Aksoy o masanın müşterileriydi. Şimdi Rutkay Aziz, Tarık Akan, Şerif Gören, ressam Alaaddin Aksoy ve diğer sinemacılar oturur. Tiyatrocular daha çok barın içinde ve dışında yer alırlar. Aydemir Akbaş ise ortağım Azmi ile birlikte sporcuların masasını tercih ederler. Ben ise masadan masaya dolaşıp, kadeh kaldırırm. ? Bir de özel günleriniz var.- Biz Atatürk’e, Cumhuriyet’in ilkelerine çok bağlı olduğumuz için, her 29 Ekim ve 10 Kasım’da özel günler düzenliyoruz. O günlerde 1920’lerden itibaren basılmış gazeteleri, Atatürk’ün bilinmeyen fotoğraflarını, taş baskı afişleri asıyoruz. Bazen balo düzenliyoruz. 10 Kasım’da özel beyaz leblebi fırınını kapının girişine koyuyoruz. Gelenler bir tabak leblebisini ve rakısını alıp içeriye giriyor. O gün ilk duble rakıdan para almıyoruz.? Barın mutfağı sağlam mı?- Çiçek’in mutfağı aslında çok güzel. Başında 20 küsur yıldır çalışan bir Arnavut aşçı var. Ali Sirmen ve eşi sadece şinitzel yemek için buraya gelirler. Bizim pazı sarmamız da çok meşhurdur. Karı koca gurme arkadaşlarım var. Bizde köfte gerçekten muhteşem yapılır. Şener Şen geldiği zaman, önce kurufasulyesini yer. Bezelye çorbamızı içmek için de özel olarak gelenler var.
Salyangozun tadı hâlâ damağımda
? Hangi yörenin yemekleri ağzınızı sulandırır?- Antep yemekleri, kebapları, Çukurova’nın o muhteşem kebapları. Mardin’de Cercis Murat Konağı’nda yediğim yemeklerin tadı hala damağımda. Ben sadece oranın mutfağıyla bir ülkenin tanıtımının yapılabileceğine inanıyorum. ? Dünya mutfağıyla aranız var mı?- İtalyan mutfağını çok seviyorum, o yüzden italya’ya çokça gidiyorum. İspanyol mutfağı da tam damağıma göre. Fransız mutfağını da inkar edemem. Bir kafede yediğim salyangozun tadı hala damağımda. Korsika’da, Zeynep Oral öğle yemeğinde beni midye yemeye götürdü. Koca tencerenin içinde midye geldi önümüze. İkimiz o koca tenceredeki o midyeleri bitirdik, bir de suyunu kaşıkladık. Böylesine lezzetli bir şey yediğimi hatırlamıyorum. ? Kimlerle ve nerede yemek yemek hoşunuza gider?- Sevdiğim insanlarla kadeh tokuşturarak yemek bana çok keyif veriyor. Yemekten çok, o sohbeti seviyorum aslında. Konuşmaya daldığımızda tabağımızda yemeği unutuyoruz. Fıkrası, şiiri, siyaseti, edebiyatı derken yemeklerin yağı donuyor.
Ben çocukken savaş zamanıydı et bulamazdık
? Çocukluğunuzda mutfağın hâkimi kimdi?- Doğal olarak annemdi. Babam hiçbir şeye karışmazdı ama annem çok iyi yemek yapardı gerçekten. Rahmetli annemin yemeklerinin dışında özel olarak beğendiğim şeyler enderdir. Çocukluğumuzda alıştığımız yemekler, Osmaniye geleneği içinde Çukurova yemekleri. Antep falan hepsi birbirine yakındır; dolmalar, içliköfteler, analıkızlılar müthiş bir mutfağa sahiptir bizim oralar. ? Kebap alışkanlığınız yok muydu, yapmaz mıydınız?- Osmaniye’de kebap alışkanlığı pek yoktur. Et alışkanlığı vardı. Çocukluğumda savaş döneminin kıtlıklarını yaşıyorduk, et falan bulmak çok zor şeylerdi. Babam nalbantlık yapıyordu, evde tavuk falan varsa o kesilirdi. Kebap, ocakbaşı gibi şeyler aklımızdan bile geçmezdi.