Bankacılıkta gelinen nokta (2)

Güncelleme Tarihi:

Bankacılıkta gelinen nokta (2)
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 27, 2005 00:00

BİR ülkenin tüm sektörleri rekabete açık olmalıdır. Üretilen ürünlerin satışı da, üretimin sahipliği de rekabete açık olmalıdır. Ama, rekabet demek bir sektörün önemli bir bölümünü yabancı sermayeye teslim etmek olmamalıdır. Eğer böyleyse, bir sakatlık var demektir.Yabancı sermayenin girmek istediği bir sektöre yerli sermaye neden girmek istemez? Ya da, yabancıların üşüştüğü bir sektörden yerli sermaye neden çıkmak ister? Bu soruların yanıtları iyi irdelenmelidir. Çünkü, böyle bir durumun nedenlerinden bazıları mutlaka ekonomi dışı etkenlerdir. Sektörde bir sakatlığa işaret eder.Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya bankacılık sektörlerine yabancı sermaye girişini çeşitli yollarla engellemeye çalışmaktadırlar. Diğer Avrupa Birliği üyelerine ait sermayenin bankacılık sektöründe artmasını istememektedirler. Acaba neden?ESASLARBankacılık dünyanın en klasik işlerinden biridir. Asırlardan beri, bankalar halktan belli bir maliyetle mevduat toplarlar. Topladıkları fonları belli risk parametreleri içinde gelir getirici alanlara yatırım (kredi) yaparlar. Yapılan işe ne isim verirsek verelim, işin aslı budur. Abartılı da olsa, bankacılıkta yenilik aynı ürünü bir başka renge boyamaya benzer.Dünyada mali sektörde serbestleşmeye gidildikçe bankacılığın temel işlevi de değişti gibi bir durum yaratıldı. Özellikle genç nesil, bankacılığı ‘cambazlık’ ile aynı şey sanmaya başladı. Çok genç yaşta ‘cambazlık’ yaparak çok büyük para kazananlar oldu. Çok büyük paralar da kaybedildi. Çünkü, bazen cambaz ipten düştü. Önce kárları gördüklerinden, üst düzey yöneticiler de bu akıma kendilerini kaptırdılar. Basel Kuralları boşuna yaratılmıyor!Türkiye’de de çeşitli mali piyasalar açılıp mali sistem serbestleştikçe, ‘cambazlık’ yoluyla para kazanmak bankacılıkta neredeyse bir norm oldu. Bankaların hazine bölümünde çalışanların banka koridorlarındaki yürüyüşleri değişti. Bankaların üst yönetimlerinin ilgilendikleri en önemli alan hazine bölümleri oldu. 2001 Krizi ile birlikte şapka düştü kel göründü. Bütün bankalar en çok zararı hazine bölümlerinden gerçekleştirdiler. Son on beş yılda kazandıklarını üç ayda verdiler.Alan Greenspan’in çok güzel bir sözü vardır: ‘Finansal buluşlar bankacılığın esasını değiştirmez. Bankacılığın esası ölçülebilirlik, kredibilite ve risk yönetimi olarak kalacaktır.’ Bu esaslara sadık kalmayan bir bankacılık sistemi ve sistemdeki bankalar bir gün mutlaka çökeceklerdir. Bankacılık cambazlık değil, klasik bir iştir.Bankacılığın esaslarına sadık kalmayanlar dünyanın her yerinde yok oldular. Olmaya da devam edeceklerdir. Bir bankanın tüm birimleri önemlidir. Bankaların kár üretmeyen birimleri kár üretenlerin ürettikleri kárların kalitesini yükselttikleri ya da ölçtükleri için önemlidirler.KAÇIRTMAYALIMTürkiye’de bankacılık sistemi bu gerçeği bir ölçüde kavradı. En azından, profesyonel yöneticiler acı tecrübelerle şimdi sektöre daha farklı bakabiliyorlar. BDDK’nın kurulmuş olması da bu konuda çok önemli bir katkıdır. Ama, bankacılığın esaslarına sahip çıkacak bir nesil yetiştirmek için daha çok zamana ihtiyacımız var.Yeni nesil bankacılılar yetiştirme yolunda, yabancı sermayeli bankaların sektörde bulunmaları, rekabetin artması da dahil, birçok açıdan faydalıdır. Yeni nesil bankacıların eğitilmesinde yabancı sermaye önemli ve olumlu bir rol oynayacaktır.Böyle bir dönemde yerli sermayenin bankacılık sektörüne küstürülmüş olması çok büyük bir yanlıştır. Meksika ve Arjantin de bizim şimdi yaşadığımız dönemden geçtiler. Sonra, yaptıkları hatanın faturasını çok ağır bir biçimde ödediler.Bankacılığa yabancı sermayeyi davet edelim, ama yerli sermayeyi de kaçırtmayalım. Gelecek hafta devam edeceğim.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!