İşte izlenimlerim: Kafası çalışıyor, iyi bir eğitim almış, iyi aile çocuğu, düzgün, hatta fazla düzgün! Haliyle biraz düz. Gibi duruyor başta! Size güvenene, kendini teslim edene kadar. Bu çocuğun böyle bir sorunu var işte. Müthiş bir savunma mekanizması var. Sürekli kendini korumaya çalıştığı için, biraz gergin. Tellerine dokunsan müzik yapabilirsin. Kendini bırakmıyor. Kolay gevşemiyor. Ama biliyor musunuz sağlam. Sıkı duruyor. İnsan onun gibi birine güvenebilir. Onunla yola çıkabilir. Yarışmaya İstanbul'dan katıldı ama bu diyarlarda çok yeni, iki sene olmuş geleli, bence tutukluğu bundan. Oyunu kurallarına göre oynamaya çalışırken, aşırı derecede dikkatli, hata yapmamaya uğraşıyor. Bu da handikapı oluyor. Açık açık da söylüyor: ‘‘Kardeşimden başka arkadaşım yok burada.’’ Ama ben adamı seviyorum. Fiziğini seviyorum. Sakinliğini, duruluğunu seviyorum. Sesini seviyorum. Asaletiyle birlikte tuhaf bir naifliği var onu seviyorum. Konsantre olabilmek için kendi kendine şarkı mırıldanmasını seviyorum. ‘‘Bu elma yıkanmış mı?’’ diye sormasını seviyorum. Bu sterilliğini komik ve saf buluyorum. Ve sahici olduğunu düşünüyorum. Son söz: Barış'ın ileride açılacağına, bütün bu engellerinden, kısıtlarından kurtulacağına ve iyi bir popstar olacağına inanıyorum.
DUŞTA SEVGİLİNİN KULAĞINA ŞARKI SÖYLEDİ Müzik desem siz bana ne dersiniz...
- Gündelik hayatımda hep bir fon müziği var benim. Beni rahatsız eden şeylerden kaçmak için sürekli kafamda şarkı söylerim. Müzik benim yaşam bağlantım...
Hiçbir kadın için şarkı söylediniz mi?
- Söyledim, yaptım, yazdım, besteledim.
Bunu ona okudunuz mu?
- Evet, okudum.
Hadi şimdi de okusanıza...
- Tamam. (Okuyor. Ve güzel okuyor...)
Ne yaptı?
- Çok duygulandı. Gözleri doldu. Romantik bir andı.
O romantik anı anlatsanıza. Nerede okudunuz? Evde koltukta mı oturuyordunuz, bir kafede miydiniz, restoranda yemek mi yiyordunuz? Ne yapıyordunuz?
- Söylemek zor ama...
Niye zor olsun!
- Peki o zaman: O an birlikte duştaydık ve onun ben kulağına söyledim!
Vayyyy. Su akıyor muydu peki tepenizden! Daha iyi canlandırabilmemiz açısından...
- O kadar canlandırmanıza gerek yok! Benim için özel bir andı. Sadece bunu bilin yeter...
DOĞRU, FAZLA KONTROLLÜYÜM Nasıl bu kadar kontrollü olabiliyorsunuz? Fazla kontrol fayda değil zarar getirir insana! Ne bu? Kişilik mi? N'olur yani kendinizi biraz bıraksanız...
- Doğru, fazla kontrollüyüm. Elimden geldiğince rahatlamaya çalışıyorum. Ama biraz daha zamana ihtiyacım var. Belki de biraz yırtık olabilmek için güveneceğim insanlara ihtiyacım var. Bunun eksikliğini ben de hissediyorum. Sürekli temkinli olmak, sürekli doğru kelimeleri seçmeye çalışmak yorucu bir şey.
İlk çocuk olduğunuz için mi bu böyle?
- Ben onuncu çocuk çıksam da değişen bir şey olmazdı! Kişiliğim bu. Bende bir mükemmelliyetçilik var. En doğru kelimeyi seçmeliyim, duygularımı en doğru şekilde ifade etmeliyim, gramer hatası bile yapmamalıyım! Ama sürekli hata yapmamaya çalışmak da zor bir şey. Ben de hoşnut değilim bu halimden. İnsana ağırlık veriyor. Bunu aşmak istiyorum. Çok daha rahat davranabilmek, farklı yönlerimi sergileyebilmek, yeri geldiğinde çılgınlık yapabilmek istiyorum. Ama bu hatasız olma saplantım, şimdilik buna engel oluyor. İnanıyorum ki, zamanla daha yırtık, daha rahat, daha düşünmeden aklına geleni söyleyen bir yanım ortaya çıkacak...
ŞU DANS MESELESİ Bir gece kulübüne gittiğiniz zaman, kendinizi bırakıp dans edebiliyor musunuz?
- Çok çok nadir olan bir şey. Çok havaya girmiş olmam lazım. Yanımdaki arkadaşlarımla çok keyifli bir gece geçiriyor olmam lazım. Mesela, ben bu yarışmada dans etmedim şimdiye kadar. Belki de dans etmeden bitecek. Dans etmeden eleneceğim ya da kazanacağım. Ama bir gün gelecek ki, görecekler Barış karşılarında dans da ediyor. Ve yüzüne gözüne bulaştırmadan! Ama ben bunu istediğim gibi yapacağıma inanmadan, böyle bir şey kalkışmam. Ben bir işi yapıyorsam hakkını vermeliyim...
BEN KIVIRTMIYORUM Önce bu İzmir-İstanbul meselesini halledelim. Memleket nere?
- Yarışmaya İstanbul'dan katıldım. Ama İzmirliyim ben...
İzmir size ne kattı, İstanbul ne kattı? Bu şehirlerden neler aldınız?
- İzmir, benim çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği yer. Saf ve sağlam dostuklarım var orada. İstanbul için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Geleli daha 2 yıl oluyor. Ondan önce de 7 senelik bir Ankara maceram var. Yani üniversite yılları...
İzmir'in kızları için doğru olan şey erkekleri için de geçerli mi? Şunu demek istiyorum: Ben sizi çekici buluyorum. Siz de aynı şekilde kendinizi çekici buluyor musunuz?
- Artık buluyorum!
O nedenle mi üstü çıplak poz verdiniz!
- O gerçi, çıplak poz olarak nitelendirilebilecek bir şey değil ama kendimi beğeniyor olmamın tabii ki bunda payı var. Kendisini beğenmeyen saklamaya, bir şeyleri örtmeye çalışır değil mi?
Peki bel bölgenizde biraz fazla kilolu olduğunuzu kabul ediyor musunuz!
- Erkekliğin şanından değil mi?
Bir erkeğin bel bölgesinde fazlalığı olması, yani biraz göbekli olması -gerçi buna seks kuşağı diyenler de var- hakkında ne düşünüyorsunuz!
- Valla, ben o kuşağı seviyorum. Ama ilerleyen günlerde ondan bir parça giderse de fena olmaz. Sporumu eksik etmeyen bir insanım. Herkes gibi ben de daha fit olmak isterim.
Bu tür sorular sorulunca rahatsız oluyor musunuz? Yoksa normal mi karşılıyorsunuz?
- Normal karşılıyorum.
Yaşasın! Rahatladım. Çünkü ben zannettim ki, size Türkiye'nin gayri safi milli hasılasını filan sormam gerekiyor. O kadar ciddi duruyordunuz ki!
- Öyle bir ciddi duruş yansıdı. Bu sahte bir yansıma da değil. Ama sadece ciddi değilim...
Bu arada ben Türkiye'nin gayri safi milli hasılasını bilmiyorum. Siz biliyor musunuz?
- Hayır.
Gömleğinizi çıkarıp, fotoğraf çektirdikten sonra sanki biraz kıvırttınız. Mazeret bulmaya çalıştınız: ‘‘Ben aslında üstümü değiştiriyordum da o zaman çektiler.’’ Şimdi hangisinden pişmansınız: Gömleğinizi çıkarttığınız için mi? Yoksa insanlar üzerinize gelince ‘‘Gömlek benim. Beden benim. Yaptım kardeşim. Size ne?’’ diyemediğiniz için mi?
- Gömleğimi çıkarttığım için pişman değilim. Ama zamansız bir eylemdi. Huzursuz oldum ve gardımı alarak cevap verme gereği duydum. Yoksa yaptığım şey ne terbiyesizlik ne ahlaksızlık. Yine de kendime ‘‘Yanlış oldu Barış, zamanlaması doğru değildi’’ dedim. Kıvırtma yok ama...
Ne var peki?
- Onlar bizim ilk canlı yayın tecrübelerimizdi. Canlı yayın esnasında kelimeleri seçerek kullanmak, kelimelerin nereye gideceğini kestirmek kolay olmuyor.
Star olabilmek için insanların huyuna gitmek zorunda mı hissediyorsunuz kendinizi?
- Kesinlikle hayır.
ÜÇ YIL SÜREN AŞK Çok sık áşık olur musunuz?
- Çok sık áşık olduğuma inandırırım kendimi.
O ne demek?
- Hayatıma aşkı dahil etmek için elimden geleni yapıyorum demek. Aşkın hayatımdaki en önemli şey olmasını istiyorum. Ben aşka áşığım...
Ben bu ‘‘Aşka áşık’’ laflarını anlamıyorum. Daha düz beyinliyim! Ben şuna áşık oldum. Şu kadar yıl devam eden bir ilişkim oldu. Şöyle hissettim gibi şeylerden anlıyorum...
- Üç sene süren bir ilişkim oldu. Aşk filmlerinde düşülen bütün komik durumlara da düştüm. Ona besteler yaptım. Güzeldi. Aşktı. Ama bitti.
Ne yapıyordur sizi ekranda görünce...
- Yüzünde hoş bir tebessüm oluşuyordur. Benim için mutludur. Çünkü o benim bütün hayallerimi biliyordu. Bütün kalbiyle, kurduğum hayallerin gerçekleşmesini istiyordur.
BU ÇOCUK KİMSELERE BENZEMEZ DESİNLER Puanınız tuttuğu için mi Mülkiye'ye girdiniz?
- Hayır. İsteyerek girdim. ÖSS sınavından bir gün önce aileme, ben Mülkiye'de okumak istiyorum dedim.
Hedef, ideal neydi? Siyasal Bilgiler'e girip hariciyeci olmak mı?
- Gençken, idealler biraz da çevrenin empozesiyle şekilleniyor. Evet, ‘‘Siyasallı olmak sana yakışır’’ dediler. Ama her şeye rağmen benim kendi kararımdı. Ne var ki, Ankara'ya gittikten sonra ne kadar özgürlüğüme düşkün olduğumu fark ettim. Müzik aşkımı fark ettim. Ben daha serbest işler yapmak istiyorum.
Kitlelerin sizi nasıl hatırlamasını istersiniz: Deli, marjinal, uçuk kaçık olarak mı? Yoksa çok efendi, çok düzgün, çok saygılı ve kibar olarak mı?
- Öyle bir tanımlama getirmeliler ki, daha önce yaptıkları hiçbir tanımlamaya benzemesin. Bu çocuk kimselere benzemez desinler. Saydığınız o iki gruptan da bir şeyler olmalı o tanımlamanın içinde...
Ne var ki şimdiye kadar efendi, uslu, kibar, saygılı gibi sıfatlarla anılıyorsunuz. Sadece bu sıfatlarla kalıcı olabileceğinize inanıyor musunuz?
- Monotonluk herkesi sıkar. Ki özellikle popüler kültür, her an bir devinim içerisinde, bunlar yetmeyecek tabii...
Zerrin Özer sizin için asil demişti. Kime sorsanız düzgün çocuk diyor. Allah aşkına sizin hiç mi çılgınlığınız yok? Bir çılgınlık söyleyin...
- Ben bir deniz çocuğu olarak, gözlerden uzak bir plajda denize girmeyi çok severim...
Oldu mu böyle bir vaka?
- Var tabii böyle bir vaka...
Şöyle bir korkunuz yok mu: Bu çocuk iyi hoş da biraz muhallebici çocuğu!
- Yok, asla.
Ölçülü, tutarlı, ne dediğini bilen, saygılı, defosuz... Defosuz olmak sizin defonuz olabilir mi!
- Defosuz olma kaygısı yaşayan herkesin defosu budur. Kendim için şunu söyleyebilirim: Biraz zor açılıyorum. Gerçi açıldığım zaman da geri dönüşüm olmuyor. Ama ben insanlara kolay kolay güvenemiyorum. Benim samimiyetime layık olup olmadıklarına, beni kırıp kırmayacaklarına inanmam zaman alıyor.
Ne oldu? Çok mu kırıldınız? Birileri sizi çok mu acıttı ki, etrafınıza duvarlar ördünüz...
- Kırılmamış kalp olabilir mi? 18 yaş öncesinde ‘‘Kız gibisin, bir kız gibi duygusalsın, aşırı hassassın’’ derlerdi. Zamanla insan bunu törpülemeyi öğreniyor. Demek istiyorum ki, bir savunma mekanizması geliştiriyor ve kendini kapatmaya başlıyor.
Kızlar 18 yaş öncesinde ilgi duyar mıydı size?
- Hayır. Onlar beni reddetti. Kendi hikayemi biraz da çirkin ördek masalına benzetiyorum. Grubun en popüler, en dikkat çeken, en aranılan insanı hiçbir zaman değildim. Ama üniversite yaşantısıyla birlikte sanki her şey tersine döndü. Bir sürü meziyetim ön plana çıktı. Yolda, belki benim ‘‘Ne hoş bir abla’’ diyeceğim insanlar, baktım ki beni süzmeye başlıyorlar. Sonra anladım ki, beni beğeniyorlar...
Siyasal Bilgiler'de okuyan birinin başka bir şey yapması beklenirken sizin Popstar'da işiniz ne?
- Tam da bu işte: İnsanın içinden gelen sesi dinlemesi gerektiğini savunuyorum. Belki hálá popçulara zibidi gözüyle bakan insanlar vardır. Ben, Siyasal eğitimini tepiyor, popçu olmaya çalışıyor demelerini göğüslemek istiyorum. Çünkü hayatta önemli olanın, mutlu olduğun şeyi yapmak olduğuna inanıyorum.
Siyasal Bilgiler'de okumuş birinin elde ettiği kazanımları elinizin tersiyle itmeyi kabul ediyorsunuz yani!
- O kazanımlar benim içimde zaten. Ama o okulu bitirdikten sonra elde edeceğim bir sıfat vardı, hariciyeci ya da başka bir şey. O sıfatlar beni artık ilgilendirmiyor.