Güncelleme Tarihi:
İCLAL AYDIN BU EVDE OTURUYOR (FOTO GALERİ)
120 telefon konuşması ve 65 mail’le ikna oldu ancak. Haksız değil ama, “ben iki ayaklı bir masadayım” demişti ya, öyle sahi. Hayatının dengelerini bir daha bozmamak adına bu konuyu artık deşmek istemiyor. “Sadece bir kere konuşacağım ve susacağım” dedi, ben de sözü daha fazla uzatmıyor ve röportajımıza geçiyorum...
Şu meşhur köşe yazısı meselesine gelelim. Neden öyle bir yazı yazdın?
- Bu savunulması gerektiğini düşündüğüm bir konu değil. Aksine eğlendiğim bir komediye dönüştü. Böyle hissettim, böyle düşündüm, böyle yazdım ve bunun hesabını kimseye vermeyeceğim arkadaşım aaa! Jacqueline Du Pre’yi tanımıyorum ve umurumda da değil. Orada benim için kişiler değil davranış biçimi önemliydi. Benim kimseyle bir derdim ya da hesaplaşma planım yok. Olamaz da. Bir nezaketsizlikle ilgili, üstelik oldukça da gecikmiş bir uyarıydı. “Yazmadan Google’lasaymış bari” diyenler bile oldu ki en çok buna güldüm. Bu da ne demek? Neyi google’layacağım? Eleştirdiğim kişi kiminle beraberi mi? Benim ne demek istediğim gayet açıktı. Kimse bana ahlak, özel hayat mahremiyeti öğretmeye kalkmasın. Tecrübem ve uzun sürmüş suskunluğuma saklı sabrımla ezerim. şiir gibi bir yanıt mı oldu ne? Bu arada yarın kitabım çıkıyor.
Yazının çok kişisel olduğu hakkındaki yorumlara ne diyeceksin?
- Yazı zaten her zaman kişisel bir meseledir. şiir, şarkı sözü, roman kişiseldir... Bu kişisel serüvene kalabalıklar eşlik eder. Ben yazılarımı son bir cümle üzerine inşa ederim. O cümle mutlaka toplumun en azından bir parçasını ilgilendirir. Binlerce kadının ortak fısıltısını yüksek sesle dile getirdim ben. Herkes bir hatıranın içinde en azından ezilmemek ister, nokta! Diğer yazılarımdan farklı değildi.
BEN YAZARIM ONLAR TARTIŞIR
Bu olaydan ötürü imajının zedelendiğini düşünüyor musun?
- Hayır. Neden zedelensin ki? Bilmeden atıp tutan bir iki yazar yüzünden mi zedelenecekmiş bunca yıllık emeğim? Zafiyet gösterdiğimi sanmak anlık bir heyecan yaratmış olabilir üzerlerinde ama hayır. ışin komik tarafı herkes bu konuda bir şeyler söylerken ben olayları takip bile etmiyordum. Aklıma sürekli konuyla ilgili espiriler geliyordu. Olayların öznesi olarak bu konuda yakın çevremi de o süreçte çok güldürdüm. Altı üstü bir köşe yazısı yahu... Memleket meselesi haline getirildi. Ama hoşuma da gidiyor ne yalan söyleyeyim. Ben yazımı yazıyorum, birileri tartışıyor. Benim için değer taşımayan, kendisiyle ve hayatla sorunu olan bir avuç insanın yorumlarını neden ciddiye alayım?
Bu söylediklerin konuşulanlardan yaralanmamak için geliştirdiğin savunma mekanizman olabilir mi?
- Değil. Eskiden bu tür haberleri içselleştirirdim ama o şekilde adım atamaz hale geliyorsun.
Sence neden “ıclal eskiyi unutamadı” yorumları yapılıyor?
- Her türlü yorum yapılır. Ama bu yorum büyük saçmalık. Evet, uzun süren sorunlu bir dönem yaşadım. Tek isteğim akıl ve beden sağlığım ile hayatıma devam etmek ve çocuğumu büyütmekti... Onun dışındaki her şeyi unuttum. Konu aşk, intikam, kıskançlık değil yani. Ayrıca olsa da kime ne?
Tuna Kiremitçi “Tarantino filmine benzeyen sadece ikinci evliliğim değilmiş” demişti, neydi evliliğinizde Tarantino filmine benzeyen?
- Yazanına sormak gerek. Ya da bir martı sürüsü gibi bağrışarak bana yazı ve insanlık dersi vermeye yeltenenlere “Buyurun bakalım, şimdi ne diyeceksiniz” diye sormak gerek. Ki bu ve benzeri yazıların hiçbirine tarafımdan bir sansür talebi çıkmamış, karşılık verilmemiş ve hepsi suskunlukla karşılanmıştır.
AFFETTİM AMA YARA İZİ KALDI
Bu yaşadıklarından sonra aşka, erkeklere olan bakışın değişti mi?
- Yaşadıklarım erkeklere güvensizlik yaratmadı. Aksine ben çok sevilmiş şanslı kadınlardan biriyim. Sonuçta üzerinden zaman geçmiş, herkesin hayatı var. Çıkışa koştuğumuz bir zaman tünelindeyiz. Arkada kalanlarla kavga etmenin hiçbir anlamı yok. Amacım hiçbir zaman kavga etmek olmadı. En sıcak günde yapmadığımı neden şimdi yapayım?
Seni en çok kıran neydi?
- O kadar çok ki hatırlamıyorum... Fakat hiçbir zaman göstermek istemedim bunları. Sadece kendime haksızlık etmekle kalmazdım, yaşamımın sonrasında gelecek her olay ve kişiyi ipotek altına almak olurdu bu... Unuttum, kendimi affettim gitti. Yara izi kaldı mı? Kaldı elbette... Ama ben yaralı, mağdur falan filan kadın işinden hoşlanmıyorum. Gülmeyi, hatalarla ve sorunlarla eğlen-meyi seven biriyim. Keyfim de yerinde yani...
SANSÜR TALEBİ UTANÇ VERİCİ
Malum yazı konusunda karşı tarafın eleştirdiği tek kişi sen değildin, gazete editörleri de “bu yazıyı gazeteye koyanlar” olarak eleştirildi, buna ne diyorsun?
- Evet, Vatan editörlerinin de suçlandığı söylendi. Bu yorumu son derece utanç verici buldum. Söz konusu kişinin hiçbir yazısına nasıl sansür uygulanmadıysa ve o yazar şahsıma istediği gibi mizahi ve edebi göndermeler yapabildiyse, aynı şey gazetenin her yazarı için geçerlidir.
“Efsanevi filanca müzisyen üzerine yazdığım yazı” gibi bir açıklama yapabilmek için o yazının sonuna dipnot düşmek, soyadı kullanmak zorunludur. Kendi adıma bu işle dalga geçebilirim. Ama editörlere yapılan bu saygısızlığa sessiz kalamam. Orada kimsenin ödevi bir “fantezi”nin peşine düşmek değildir. Haddin aşıldığı nokta burasıdır.
KIZIM VE BEN YALNIZIZ AMA ÇOK GÜÇLÜYÜZ
Kızın Lal’in babası Kemal Başbuğ ile ilişkisi nasıl?
- Bazen ebeveynler birbirlerini cezalandırmak isterken şahane bir serüveni kaçırıyorlar. Ama biz birbirine sarılıp dünyayı birlikte gezme hayalleri kuran bir anne-kızız. Yalnızız ama çok güçlüyüz. Onu çok isteyerek dünyaya getirdik ama bugün ben evladımı tek başıma büyütmekteyim. Hem anne hem baba tarafından akrabaları da Lal’ın hep yanındalar. Onlara teşekkür borçluyum.Öte yandan Lal, babası hakkında hiçbir olumsuz konuşma duymadı.