Güncelleme Tarihi:
Ömür GEDİK
Yusuf karakterinin çocukluk dönemine ve büyüme sancılarına odaklanan film, duru, sade, dingin havası, derinliği ve muhteşem görüntüleriyle Kaplanoğlu sinemasına alışık olan izleyiciyi avucunun içine alıyor.
Semih Kaplanoğlu’nun Yumurta ve Süt filmlerini izleyenler için Bal gerçekten de bal tadına bir film.
Üçlemenin kesinlikle en iyisi.
Yetişkinlik ve gençlik dönemlerine tanık olduğumuz Yusuf’un bu kez çocukluk dönemini mercek altına alıyoruz.
Üçlemenin belki de en az diyaloglu filmi olan Bal, Yusuf’un çocukluk ve büyüme sancılarını perdeye duru ve sade bir anlatım diliyle aktarıyor.
DOĞA VE YUSUF’UN GÖZLERİ
Çamlıhemşin’in muhteşem doğasının renk kattığı görüntülere eşlik eden bir başka güzellik de her bakışından başka bir anlam çıkarabileceğimiz küçük Yusuf’un kocaman gözleri.
Babasıyla alçak sesle konuşurken onun gözlerinin içine bakması, sınıfta okuma ve kurdele alma telaşı sırasındaki heyecanları, korkuları, her şey bu güzel gözlerden okunuyor.
Bal’ın en önemli özelliklerinden biri doğayla içiçe ve bütünleşmiş bir film olması. Yörenin güzelliği ve muhteşem doğası Kaplanoğlu’nun filmiyle çok güzel örtüşüyor.
Çarpıcı görsellik kadar içerik de filmin en can alıcı noktalarından. Diğer filmlere ve çeşitli olaylara yapılan göndermeler, metaforlar (süt içme, kovanın içindeki suya yansıyan dolunay görüntüsüne Yusuf’un tepkisi) filmin zenginlikleri arasında.
Baba oğul ilişkisi şimdiye kadar böyle az diyalogla ama bu kadar da derin işlenmemişti herhalde. Burada Erdal Beşikçioğlu kadar filmin küçük yıldızı Bora Altaş’ın (Kaplanoğlu, küçük oyuncu Bora Altaş’ı nerede keşfettiği sorusunu “Evet, bu Tanrı’nın bir lütfu, film çekimlerine 3 ay kala Bora’yı bisikleti ile film ekibinin çevresinde oynarken gördüm, kendisi ile konuşur konuşmaz Bora’nın bu film için uygun olduğunu anlamıştım” şeklinde yanıtlamıştı) müthiş oyunculuğundan da söz etmek gerek.
Ve tabii bir de Semih Kaplanoğlu’nun oyuncu yönetiminden söz etmeden olmaz. Gerek okulda, gerek evde, gerekse de köy meydanında yapılan şenlikteki (bu sahneler yurtdışında çok ilgi görmüştü) oyuncu yönetimi kendini hissettiriyor.
Babanın bal peşinde koşarken kaza geçirdiği etkileyici bir açılış sahnesiyle başlayan film, orta yerinde tekrar bu sahneye dönüyor. Olaylar birbirine öyle bir zamanlamayla ve öyle güzel bağlanıyor ki, kurgu anlamında da Kaplanoğlu’nu alkışlamak gerek.
Yusuf’un büyümesine paralel olarak gelişen talihsiz olayları, Yusuf’un annesi ve evini sahiplenmesini izlemek, bu kurguyla izleyiciye hakkıyla geçiyor.
NE İZLEYECEĞİNİZİ BİLİN
Bal’ın çok eleştirilecek olan yavaş temposu; aslında Yusuf’un sancılı çocukluk dönemi, evin erkeği olma konumuna zorunlu ve erken geçişini acele etmeden, içimize sindirmemize bir olanak tanıyor.
Ve böyle bir filmde bu tempo insanın ruhuna iyi geliyor.
Yeter ki bu konuda hazırlıklı olun ve kendinizi Bal’ın ritmine bırakın.
Ama uyarmadı da demeyin, durağan planlardan, ağır tempodan rahatsız oluyorsanız, Semih Kaplanoğlu’nun diğer filmleri gibi Bal da size göre değil.