Güncelleme Tarihi:
Dünyada yaşlılığın tanımı değişiyor. Günümüz yaşlıları ‘‘üçüncü çeyrek’’ adını verdikleri dönemi, hayattan daha çok zevk alarak, daha çok müzik dinleyerek ve hayatta daha etken bir rol üstlenerek geçirmeyi tercih ediyor. ‘Üçüncü çeyrek’, sona hazırlık dönemi olmaktan çıkıp, olgunluk ve meyve verme dönemi artık. Ülkemizde de üçüncü çeyreği diledikleri gibi yaşayan,‘‘Aa bu yaşta böyle şeyler yapılır mı?’’ cümlesinden nefret eden, yeni kuşak yaşlılar var. Onlar asla kendilerini bir yaş grubunun temsilcisi olarak görmüyorlar. Bu yazı dizisinde onların üçüncü çeyreğe bakışlarını görecek ve bundan böyle yaşlanmaktan hiç korkmayacaksınız.
Sümerolog, yazar Muazzez Ilmiye Çığ, 80'li yaşlarını istediği herşeyi yaparak dolu dolu geçiriyor. Annesinin öğüdünü tutmuş, asla koyu, boğucu renkler giymiyor.
‘‘Annem, ‘yaşlıları kimse sevmez' derdi. Bir de böyle derbeder, koyu renkli giyinen yaşlıların çirkin olduğunu düşünürdü. Bu yüzden hep renkli giyindi, ben de onun yolundan gidiyorum.’’
Geçtiğimiz ay, 2. Alanya Triatlonu'na katıldı. 11 derecedeki Dim Çayı'nda üç km. rafting yaptı; yağmurun altında, çamurlu dik parkurda, 13 km. bisiklet çevirdi ve sonra beş km. koştu. Yarışma sonunda Onur Ödülü'ne layık görülen Oktay Tiyenşan, 71 yaşında. İzmirliler'in Oktay Dedesi, hergün üç saat idman yapıyor. Sabahları kahveye gidip pineklemektense iki saat bisiklete biniyor, akşamları ise bir saat koşuyor. Yaşıtlarının alay ve gıptayla karışık ‘‘Aaa bu yaşta bisiklete binilir mi?’’ sorularına gülerek cevap veriyor. ‘‘Ölene kadar spor yapıcam.’’ Bugüne kadar 150 kişiye bisiklete binmeyi öğreten Tiyenşan, torunlarının bisikletlerini de kendisi yapmış.
‘‘1947 senesinde İzmir'de bisiklet yarışı düzenlenmişti. Ben o yarışmaya vitesi olmayan bisikletimle katıldım. 36 kişi arasında 7. oldum ve vitesli bisikletleri geçtim. Cesaretimi takdir eden İzmir Bisiklet Federasyonu başkanı Agah Bey, bana yarışmadan sonra vitesli bir bisiklet hediye etti.’’ Bundan sonra tüm bisiklet yarışlarına katılan Tiyenşan dereceler almaya başlamış. O aslında uçak makinisti. Fabrikadan emekli olduktan sonra yarışmalara katılmaya devam etmiş ve 50'nin üzerinde madalyası var.
Tiyenşan 25 yıldır emekli hayatı sürüyor. Ama öyle bir hayat ki bu, kimi zaman öğrencilerini toplayıp bisikletle Ege turu yapıyor, kimi zaman İzmir'den Antalya'ya pedal çeviriyor. ‘‘Bafa gölünde bir gece mola veririm. Ertesi gün Antalya'da olurum.’’ Tansiyonu 13'e sekiz. Kalbi yavaş ve kuvvetli atıyor. Belki yaşı 71 ama kendisini 30'unda hissediyor. ‘‘Sağlığımı spora borçluyum. Triatlonları kovalıyorum. Alanya'da hava biraz zorladı. Rampa, çamur olunca tehlikeli. Yavaş inmek zorunda kaldım. Hava güneşli olsaydı daha iyi derece yapabilirdim.’’ Şimdi sırada yazın yapılacak Çeşme Triatlon'u var.
BİR GÜN YETMİYOR
Yirmi yıl önce emekli oldu. Seksenini çoktan aştı. Ancak evinde yaşlılığını düşünerek yaşamaktansa, her sabah bilgisayarının başına oturarak makaleler yazmaya, yeni fikirler üretmeye devam ediyor. Sümeroloji üzerine kitaplar yazıyor. Bir haberde Sümer Kraliçesi olarak tanıtılan Muazzez Ilmiye Çığ, Üçüncü çeyreği mutlu yaşayanlardan. ‘‘Yirmi sene önce emekli olduğum halde kongrelere katılmaya devam ediyorum. Misafir olarak Amerika'ya, Portekiz'e, Avrupa'ya gidiyorum. Yakında ODTÜ'nün düzenlediği bir konferansa katılacağım.’’
Çığ, toplumsal olaylara öyle duyarlı ki, aynı görüşte olmadığı haberler üzerine televizyonlara, gazetelere evinden telgraf çekiyor. ‘‘Telgraf masrafını kısmak için bir süredir gazete okumuyorum.’’ Muazzez Hanım bugünlerde Anneler Günü'nde başlatılan ‘‘Analara küfredilmesin’’ kampanyası için imzalar topluyor, Diyanet'in ‘‘Güçlü erkek dört kadın alabilir’’ fetvası üzerine, dergilere demeç veriyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bu fetvayı kınayan mektuplar bile yollamış. Ona bir gün yetmiyor. Çalışma masasının başında bazen koca bir gün geçirebiliyor.‘‘Ama yürüyüşü hiç aksatmıyorum. Hergün bir saat yürüyüşe çıkarım. Alışverişlere kendim gidiyorum. Geçen yıla kadar torbaları taşıyabiliyordum ama bu yıl zor geliyor, artık dizlerimin zorlandığını hissediyorum.’’
Kızdığı programlara telgraf çeken Muazzez Hanım, takdir ettiklerine de teşekkür mektubu yolluyor. ‘‘Discovery Kanal'a bayılıyorum. Artık sadece belgesel seyreder oldum.’’ Kimi zaman altı saat, kimi zamansa 10 saat uyuyor. ‘‘Keyifli olmaya çalışıyorum. Canım ne isterse onu yapıyorum. Bir ara misafirlerime kendi uydurduğum yemekleri yapmaktan zevk alırdım.’’ Ne kahve içiyor, ne de çay. Ağzına hayatında sigara koymamış. ‘‘Tiryaki olma kabiliyetim yok’’diyor.
Kendisini bir yaş grubuna dahil etmiyor. ‘‘Aynaya bakmazsam içimden hala yirmi yaşımdaymışım gibi geliyor. Ama bana hadi seni o yaşlara döndüreceğiz deseniz, asla kabul etmem. Çünkü kendimi en verimli hissettiğim yaştayım.’’ Dostları arasında hep hastalıklarından şikayet eden, mızmızlık yapan insanların olmamasından hoşnut. ‘‘Öyle mızmız yaşlılar olsa bile onlara ne kadar nasihat etsem, tabiatlarını değiştirmem mümkün değil.’’ Sağlığın mı insanın ruhunu, yoksa ruhun mu sağlığı etkilediğini bilemediğini söylüyor. ‘‘Ben genel olarak sağlıklı yaşadım. Hiçbir zaman ciddi bir hastalığım olmadı. Tansiyonumun olduğunu biliyorum, tansiyon ilaçları kullanıyorum. Düzenli olarak vitamin alıyorum. İstediğim herşeyi yapıyorum’’. Kendini hiçbir şeyden mahrum etmeyişini şöyle anlatıyor: ‘‘Yaşlıyım, ona göre davranayım demem. Gönlümün istediğini yaparım. Bu yaşa gelen insanlara da kendilerini sevdikleri bir konuda daima canlı tutmalarını öneririm’’.
AĞAÇTAN İNMİYOR
Tokat'ın Zile ilçesinde yaşayan 105 yaşındaki Hüseyin Uyanık da gençlere taş çıkartıyor. Kurupınar köyünde yaşayan yedi çocuk ve 70 torun sahibi Uyanık, akrobatik hareketlerle ağaçların tepesine çıkarak, budama yapıyor.
Hüseyin dedenin tek sıkıntısı, yaşıtlarının hepsinin ölmesi. ‘‘Şu ana kadar iki defa evlendim. İki eşim de öldü. Hiçbir rahatsızlığım yok. Hayatım boyunca hiç doktora gitmedim. Kendimi çok iyi hissediyorum.’’ Uzun yaşamasını ve bu kadar sağlıklı olmasını yoğurt ve pekmeze borçlu olan Hüseyin dede, her gün bir tas yoğurt ile pekmez tüketiyor. Oğlu Dursun Uyanık ise babası kadar dinç olamamaktan yakınıyor. ‘‘Yerinde hiç durmaz. Babam kendi işini hep kendisi yapar. Ağaçlarımızı budar, komşulara bahçe işlerinde yardımcı olur. Ben onun kadar dinamik değilim.’’
Bugüne dair şikayetleri
Televizyonlarda çok seviyesiz programlar oluyor.
Politika çirkinleşti. Saygı yok.
Her etkinliğin kaldırdığı bir kıyafet vardır. Operaya kot pantolonunu çekmiş botlarla gidenlere tahammülümüz yok.
Çok çirkin binalar yapılıyor.
Taksiler pis kokuyor, şoförler bangır bangır müzik dinliyor.
Neden uslu dursunlar ki
Haluk Şahin, 24 Nisan 1998 tarihli yazısında yaşlılığın eski tanımının artık sarsılmaya başladığını, bakın nasıl anlatıyor.
‘‘Kürt'ün emeklisi koyun, Türk'ün emeklisi torun bakar. Ancak 65'ini geçmiş olan Köy Enstitüsü mezunu emekli komşum, bu iki tanımı da reddediyor. Koyun ya da torun bakmak yerine, sabahın erken saatlerinde tepelere tırmanıp şifalı otlar topluyor, akranları evde pineklerken tek başına uzun yürüyüşlere çıkıyordu. Yaşlılığı, kendi tanımına göre yaşamaya kararlıydı. Toplumun, ‘Aa, bu yaşta böyle şeyler yapılır mı?' demesi umurunda değildi. Bu kez farkettim. Lütfiye Hanım Amerika'da yaşasa, kendisini ‘normal' yaşlılardan o kadar da farklı hissetmezdi. Çünkü şu sıralar ABD'de yaşlılığın tanımı radikal bir biçimde değişiyor. Yaşlılıkta yapılabilecek ve yapılmayacak şeylerin listesi baştan aşağı yenileniyor. Bunu kim yapıyor biliyor musunuz? Tüm haytı boyunca yaşadıkları herşeyi yeniden tanımlayan 47'liler ya da ‘Baby Boomer' dedikleri 2. Dünya Savaşı çocukları... Onlar hayatlarının geri kalan kısmını, uslu uslu oturarak geçirmek niyetinde değiller. Bir an önce emekli olup, yılda birkaç kez turistik yolculuğa çıkıp, golf oynayıp, çocukların ve torunların yaptıklarını uzaktan izlemek onlara göre değil. ‘Üçüncü Çeyrek' adını verdikleri dönemi, suyun kenarında oturarak tüketmeye hiç niyetleri yok.
Birçoğu çalışmayı tümden bırakmayı düşünmüyor. Gönüllü olarak da olsa sonuna kadar bir şeyler yapmaya kararlı görünüyor. Yaşlandıkça daha az değil, daha çok spor yapıyorlar. Daha az değil, daha çok müzik dinliyor, kursa gidiyor, Internet'le tur atıyor, ilişkiler kuruyorlar.’’