Bağlamada devrim zamanı

Güncelleme Tarihi:

Bağlamada devrim zamanı
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 1998 00:00

Haberin Devamı

Arif Sağ ve arkadaşları sınır tanımıyorlar

Yıllarını, bağlamanın evrensel müzik içerisinde hakettiği yeri bulmasına adayan Arif Sağ, müziğimizi ve kültürümüzü dünyaya tanıtmanın yolunu, popüler yaklaşımdan sakınarak kalıcı bir yolda arıyor.

Arif Sağ, Erol Parlak ve Erdal Erzincanlı ile birlikte gerçekleştirdiği ve yönetmenliğini Köln Flarmoni Orkestrası Şefi Betin Güneş'in yaptığı ‘‘Concerto for Bağlama’’ adlı albümde klasik formları kullanıyor.

Yıllarını müziğe adamış bir usta; Arif Sağ ve bağlamada yeni teknikler peşinde koşan, bunun için akademik çalışmalar yapan iki genç; Erol Parlak ve Erdal Erzincan. Yaklaşık beş yıl önce halk müziğinin en önemli enstrümanı bağlamanın gelişimi ve müziğimizi dünyaya açmak adına bir araya gelen bu üçlü, geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan ‘‘Concerto for Bağlama’’ adlı albümde devrim yapıyorlar. Köln konserinden önce iki yıl orkestrasız olarak bir araya gelen üçlü, projedeki parçaların melodik yapısını oturtmak için uzun bir çalışma dönemi geçirmiş. Onun ötesinde yıllar sonra yeniden bağlama çalmasını öğrendiklerini söyleyen Arif Sağ, parmak tekniğini kullandıkları bu albümde bağlamayı iki elle çalarak söz ettiğimiz ‘‘Bağlamada devrim’’i gerçekleştiriyor.

Arif Sağ'a bu projeyi gerçekleştiren bir kişi olarak değil, yıllarını halk müziğine vermiş bir müzik adamı olarak sorularımızı yönelterek ne hissettiğini sorduk. O da açıkyüreklilikle anlattı hissettiklerini: ‘‘Ben arabada kendi albümümü hiç dinlemem. Çünkü stüdyo aşamasında binlerce kez dinlemişsin zaten. Ama Köln'deki konserde aldığımız kaydı arabada sürekli dinliyorum. Bundan büyük zevk alıyorum. Kendi yaptığımdan değil, halk müziği adına bu projede çok şey bulduğum için... Albümün genel akışı içerisinde bir müzik adamı olarak baktığınızda öncelikle iki özellik göze çarpıyor. Birincisi bağlamayı kendi sınırlarının, yani doğup büyüdüğü, yaşadığı, yeşerdiği sınırların dışına taşıma niyeti var. Popüler tarzla dışa açılmanın olanağı olmadığını düşünüyorum. Çünkü popüler anlayış, yarın önemini yitirir. Dolayısıyla böyle hassas bir geçiş noktasında bağlamayı popülist yapının üzerine oturtup dışa açılamazsınız. Çünkü popülizmin bittiği noktada bağlamayı açarken öldürürsünüz. Dışa açılmak için kalıcı müzik türlerinden yola çıkmak lazım. Dünyada kalıcı müzik türleri klasik anlayıştır. Projede bunu yaparken de bağlamayı dünya insanlarının da dinleyebileceği bir üslupta sunuş gözleniyor. Bağlama bugüne kadar alıştığımız teknikte çalınsaydı bu kadar albenisi olmazdı. Burada parmak tekniği dediğimiz, basit gibi görülen bir teknik kullanılıyor. Orjininde pek de basit olmayan bu çalış, bağlamanın rengini daha bir berrak duyuran ve bağlamada iki melodiyi çalabilen, yani bir piyano klavyesinde iki elle çalmak gibi bir teknik olarak karşımıza çıkıyor.’’

Parmak tekniği; bağlamanın telleriyle çalan kişi arasında bulunan tezenenin atılmasıyla geliştirilen ‘‘şelpe’’ tekniğini yıllar sonra geliştiren Arif Sağ ve arkadaşları, iki elle tellere dokunmak yoluyla melodiyi ayrı ayrı yerlerden arayarak yeni bir armoni anlayışını ortaya çıkarıyor: ‘Burada hem bağlamanın ses kapasitesinin genişletilmesi, hem de dünya müziğine daha yaklaşabilme açısından sıkı bir gelişme var.

Deneysel çalışmalarını sürdüren Arif Sağ, Erol Parlak ve Erdal Erzincan son olarak klasik müzik formunu bir yöntem olarak kullandı.

Bunu Türkiye'de kim yaparsa yapsın kalkar alkışlarım’’ diyerek albümün birinci boyutunu anlatan Sağ, ikinci olarak parçaları dinlediğimizde bölgesel bir saplantının olmamasını gösteriyor. ‘‘Parçalarda özellikle bir bölgenin, bir toplumun müzik anlayışı yok. Başta bir zeybek havası var. Yani Batı Anadolu bölgemizin geleneksel müziklerinden bir örnek. Onun sonrasında albümün sonlarına doğru bağlama için adının konçerto konulduğu uzun bir yazın var. Onun içerisinde çok geniş bir coğrafi bölgeyi müzikal olarak buluyoruz. Trakya, Karadeniz, Doğu Anadolu kokuları var. Hatta bir bölümünde Azerbaycan'a gidiyorsunuz. Konçertoda bir bölümde semah anlayışı bulurken biraz ileride Toros Dağları'nda dolaşıyorsunuz. Burada ulusal kültürü, müziği, zevki, o kokuyu yakaladıktan sonra evrenselleşmenin mümkün olduğu anlatılıyor. Yani evrensel boyuta gidebilmenin bir nevi arayışı hissi var’’ diyerek dünyaya açılmanın yolunun bu albümde çok yüksek olduğunu anlatıyor Arif Sağ.

BARIŞ ELÇİSİ

Evrensel düşünceden yola çıkarak barışa da hizmet etmeyi de düşünen Arif Sağ, öncelikle ulusal barışı sağlamak istediğini belirtiyor; ‘‘Ben Türkiye'de yaşayan katmanların, halkların kendi arasındaki barışı sağlamak, bu sağlanan kültürel barışı dünyaya yansıtmak ve dünya kültürüyle devam ettirmek istiyorum. Belki müzikal açıdan Türk toplumu ilk defa böyle bir tarzla karşı karşıya geliyor. Benim bu anlattıklarımı albümün yapılanması içinde dinleyen anlayabiliyor mu? Bunu zaman içinde yapacağımız konuşmalarda göreceğiz.’’ Sanatçı yıllarca sözlü müziğin dayatıldığı Türk halkının yıllar sonra müzikal anlamda bu albümle olgunlaştırılma çabası açısından önemli bir özellik taşıdığını belirtiyor.

SÖZSÜZ ALBÜM

Bugüne kadar yapılanlarda müzik üzerine söz ya da söz üzerine müzik yazarak halka sunulanların ötesinde ciddi bir enstrümantal çalışmanın yapılmadığına değinen sanatçı bu noktada özeleştiride de bulunmadan geçmiyor; ‘‘Toplumumuza yıllarca sözlü müzik dayattık. Bunun suçlusu biz müzisyenleriz. Çünkü kolay yolu seçtik. Sözleri üzerine koy, biraz da günlük sloganlarla iş kolaylaştı. İnsanları düşünmeden algılama yoluna ittik. Böyle bir yöntemle hem para kazandık hem ünlü olduk, itibar kazandık. Ama toplumu kandırdık. Ben burada itirafta bulunmak istiyorum. Bu çalışma toplumun kültürel anlayışını daha ileri taşımanın çabasını gösteriyor. Bu albüm sözsüz olduğu halde, müzik akışı içinde insanların sözlü müzikten anladığını burada da yakalayacağını düşünüyorum. Müzik yoluyla müziğin armonizasyonu, melodisi, yorumu, hareketlerle bu eseri insanın dünyasını hiçbir şey konuşmadan aktarmanın başlangıcı olarak düşünüyorum. İnanıyorum ki benim insanlarım bunu anlayacaktır. Şair bazen çıkıp sadece şiirini okuyor müziğe ihtiyaç duymuyor. Oysa biz, ‘şiir olmadan da’ müziğimizi dinletiriz diye bir gayret içine girmedik. Burada anlatılmak istenen de öyle önceden tasarlanmış bir fotoğraf yok. Onu kendinizin çizmenizi istiyoruz. Ne istiyorsanız onu çizin ve o fotoğraf sizin özgün fotoğrafınız olsun. Halkın hafızasını yenilemesini, onu çalışır düşünür hale getirmesini bu tür yöntemlerle sağlamak mümkündür. Buradaki çizdirmek istediğimiz fotoğraf çok tarafsızdır. İnsanın kendi yaşantısı ve kişiliği ile baş başa kalıp bir düşünce üretmesi özelliği var. Bu albüm böyle bir şey düşünülmesi açısından bence çok olumlu.’’






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!