Güncelleme Tarihi:
“Melekler Korusun” dizisiyle geniş bir kitleye ulaşan Özge Özpirinçci, son derece içten ve bir o kadar da esprili biri... “Sanırım ben güzellikle ilgili özellikle vücuttaki tüylere takığım. Belki de küçükken tek kaşlı ve kolları kıllı bir kız olduğum için... 10-12 yaşındayken banyoya girip kollarımı babamın tıraş bıçağıyla tıraş etmiştim. Annem çok kızmıştı” derken bir yandan da kahkahalarla gülmesi bu sıcaklığın kanıtı...
Bu hikayeyi anlatmasının nedeni “Melekler Korusun”da canlandırdığı karakter için iki yıl boyunca kalın kaşlı dolaşmak zorunda kalması... “Sanırım sonunda bu fobimi atlatıp kalın kaşlarıma alıştım. Hatta artık güzel bile geliyor” diyor. Bu arada yüzündeki makyaj anlaşılmayacak kadar belirsiz...
Bu onun gündelik hali... Yaptığı kısa tatilden dolayı hafif bronzlaşan (gerçi bu onun en bronz haliymiş, normalde süt beyazıymış) güzel oyuncu, sabah yataktan kalkmış, yüzünü yıkamış, yanaklarına likit allığından birkaç damla dokundurmuş, dudaklarına peeling yapıp ardından nemlendiricisini sürmüş. Bir-iki fırça maskara uygulaması ile işini tamamlamış ve ortaya tazecik bir görüntü çıkmış...
Ama sanmayın ki makyaj trendlerini bilmiyor ya da makyajdan uzak duruyor: “Genelde kendi makyajımı kendim yaparım. Ama öyle saatler sürmez bu. Artık o kadar iyi biliyorum ki yüzüme yakışan makyajı, birkaç dakikada uygulayabiliyorum. Doğru yapıyor olmalıyım ki çevremdekilerden iyi tepkiler alıyorum. Kimi zaman arkadaşlarıma ve anneme de makyaj yapıyorum. Özellikle giydikleri kıyafetle kontrast renklerde uygularım makyajı... Mesela annem bir yere gidecekse ve yeşil renkli bir elbise giydiyse, kahverengilerle dengelerim görüntüsünü. Önce karşı çıkar ama bakar ki ortaya çıkan sonuç hoşuna gidiyor, övgüler gelir ardından.”
RUJ KULLANABİLECEK BİR KARAKTER DEĞİLİM
Kendisiyle ilgili makyaj doğrularını bulmak için ise bir takım hatalı yollara sapması gerekmiş elbette. “Bir dönem gözümün altına simsiyah sert bir çizgi halinde kalem çeker öyle dolaşırdım. Benim göz makyajım buydu. Ama sonra sonra gözün kenarından ortasına doğru incelen ve silikleşen bir kalem çekip fırçayla dağıtmanın bana çok daha fazla yakıştığını fark ettim, şimdi onu uyguluyorum. Ardından da bol bol maskara sürüyorum” diyor.
Hiçbir zaman rujlarla arası iyi olmamış Özpirinçci’nin: “Aslında yüzümde en belirgin yerim dudaklarım. Ama ben ruj kullanabilecek bir karakter değilim. Yemek yerken, konuşurken dudağımda ruj olduğunu unutuveriyorum. Ayrıca biriyle konuşurken de sanki sürekli dudaklarıma bakıyor gibi geliyor” deyip dudaklarını büzüyor.
Onun yerine peeling yaparak canlandırdığı doğuştan koyu renkli dudaklarını bir nemlendirici ile ıslatıyor. Sonuç gerçekten de hayli seksi...
MAKYAJIMLA UYUYUNCA PALYAÇOYA DÖNÜYORUM
Makyaj ve saç konusunda izlediği bir mottosu var Özpirinçci’nin: “Aslında saç, makyaj ve kıyafeti birlikte düşünüyorum ve her seferinde birine ağırlık veriyorum. Eğer şahane bir elbisem varsa ve dikkati ona çekmek istiyorsam, saç ve makyajı minimumda tutup onun yıldız olmasına izin veriyorum. Eğer ağır bir makyaj yapacaksam da elbisemi ve saçımı sade tutuyorum. ışte bu benim kendi kendime uyguladığım en önemli stil tüyom...”
Fondöten ya da ağır kapatıcılar kullanmaya gerek duymamasının nedeni tamamen annesinden/anneannesinden gelen iyi genleri. Pırıl pırıl parlayan teninde ne bir sivilce ne leke ne de bir çizgi var... “Gerçekten de büyük bir lüks” olarak tanımlıyor bu durumu. “Umarım onların yaşına geldiğimde de aynen devam eder bu” diye de ekliyor.
şimdilik temiz tutarak, sürekli nemlendirerek ve güneşten mümkün olduğunca uzak durarak koruyor cildini. Ama çok yorgun olduğu bazı gecelerde makyajını çıkartmadan uyuyakaldığını itiraf ediyor en sevimli halini takınarak: “Biliyorum yapmamak lazım ama bazen o kadar yorgun oluyor ki insan, gözü hiçbir şey görmüyor. En komiği de sabah kalkınca aynaya bakmak oluyor: Göz kalemi akmış, ruj yanlara bulaşmış... Aynı bir palyaço oluyor sanki karşımda.”
SAÇIM GÜRLEŞSİN DİYE ANNEM SAÇIMI KESTİRDİ
Özpirinçci’nin yüzüne ilk kez bir kek reklamında dikkat etmiştik. O reklamda öyle iştahlı iştahlı yiyordu ki keki, ne zaman reklam yayınlansa, saat kaç olursa olsun herkesin canı kek istiyordu.
Beş-altı yıl önce hayatımıza girdiğinden beri saç modeli ve rengi aynı güzel oyuncunun: Hafif dalgalı saçları omuzlarına dökülüyor. “Sanırım bana en çok yakışanı saçımın doğal hali” diyor saçından aldığı bir teli parmağına dolarken... Ve ekliyor:
“Küçükken saçlarım gürleşsin diye kısacık kestirmişti saçlarımı annem. Ama bir faydası olmadı. Hâlâ çok ince telliler. Arada fön çektirsem de düz saçın bana pek yakışmadığını düşünüyorum. En favori saç stilim hafif dalgalı saçlarımı gelişigüzel toplamak... Gece bir davete ya da galaya gideceksem de saçımın geriye doğru taranıp, bombeli bir at kuyruğu şeklinde toplanması hoşuma gidiyor. Yüzümü ortaya çıkartıyor bu model.”
SARI SAÇA BİR GÜN TAHAMMÜL EDEBİLDİM
Pek çok genç kız gibi bir dönem, “Saçlarımın aralarına birkaç gölge attırsam mı, attırmasam mı?” ikileminde kalmış o da... Sonunda merakına yenik düşüp kuaförün yolunu tutmuş. “Elbette tahmin ettiğimden çok daha sarı bir renk oldu saçlarım. Aynaya baktığımda sanki karşımda başka biri duruyordu. O kadar rahatsız oldum ki ancak bir gün dayanabildim. Ertesi gün yeniden kuaföre gidip saçlarımı doğal rengine boyattım” derken yüzünü buruşturuyor. Ve önemli bir tüyo veriyor: “Bence koyu renk saç ve göz bir oyuncuya ekranda önemli bir avantaj sağlıyor. ıstediğiniz ifadeyi çok daha iyi gösterebiliyorsunuz.”