Güncelleme Tarihi:
Kasmadan, içinden ne geliyorsa söylüyor, zamanda yolculuğa çıkmış gibi oluyorsunuz. Aziz Nesin’den Nejat Uygur’a uzandık, mizahın inceliklerini, ona getirdiklerini ve alıp götürdüklerini konuştuk. Bir türlü başarılı olamadığı yönetmenlik denemelerini ve simetri takıntısını anlatmaya başladığında ise çok güldük. Ama ben Müjdat Gezen’in yönetmenliğini yaptıktan sonra vizyona sokmadan rafa kaldırdığı, herkesten sakladığı bol yıldız oyunculu filmlerine kafayı taktım. O “Ancak evde gösterebilirim” diyor ama ben bir gün beyazperdede görmeyi çok istiyorum. Buradan bir çağrı olsun, bir film festivalinde, gırgırına da olsa göstersin o sakladığı filmlerini.
“Memlekette Demokrasi Var”ı konuşacağız sizinle. Menderes’i darağacından kurtarmak isteyen yarı deli bir karakteri canlandırıyorsunuz filmde. Bugün sinemaya gidecekler için özetlerseniz, nasıl bir film bekliyor onları?
- Bu senaryoyu daha ilk elime aldığımda çok çekti beni. Anlatımı hafif abartılı çünkü 1961’ler yani Menderes’in düşürüldüğü, Yassı Ada’ya götürüldüğü devir komik bir dille anlatılmaya çalışılmış. Kadromuz da güzeldi. Tabii son kararı seyirci verir ama filmin iş yapmasını istiyorum.
Biraz o dönemlere gidelim. Menderes’i kurtarmaya çalışan, bir dönem akıl hastanesinde yatmış Baradan adlı bir karakteri canlandırıyorsunuz. Sizin Menderes hakındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.
- Babam çok severdi ama ben gençtim, sevmezdim tabii ki. Bu vatan cephesi diretmesi mesela halkı ikiye bölen bir tutum olmuştu. Menderes tutuklandıktan sonra, tünel kazıp onu Yassı Ada’dan kurtarmayı planlayan dört kişi tutukladı sıkı yönetim. Bu da groteks bir olay yani. Yani o devir hakikaten çok abartılıydı. Yönetmen de bunu komik bir dille anlatmaya çalıştı. “Siyasi film nasıl komik olur” ya da “Menderes’in idam edilmesindeki komiklik nedir”i anlattı. Bir ülke hiç başbakanını asar mı? Bir ülke hiç silah kullanmamış fidan gibi insanı darağacına gönderir mi? Böyle bir şey olur mu? Artık günümüzde böyle şeyler olmuyor ve olmayacak. Ama bu film 60’ların mizahe bir dilde sorgulaması gibi geliyor bana.
Menderes döneminde onun karşısında olduğuınuzu söylediniz. Böyle bir tünel kazma, kurtarma işine girmezdiniz herhalde.
- Filmde İlker Ayrık bana “Bu kadar mı çok seviyorsun Menderes’i?” diyor. “Yok o da sütten çıkmış ak kaşık değil” diyorum. Ben onu demokrasi adına yapıyorum ki ilerde gençler asılmasın, çünkü bu kısasa kısas vardır adetlerimizde...
MİZAH BAŞTAKİLERLE İYİ GEÇİNMEK DEĞİLDİR
Senaryoda müdahale ettiğiniz yerler oldu mu?
- Bir iki tane müdahale değil ama uyarıda bulundum. Ben bir iki tane daha Menderes hakkında bir şey söylemiştim onları makaslamış. “Menderes’in hataları da saymakla bitmez” diye bir ilave vardı, Menderes’in ailesini incitmek istemedi ve çıkarttı bunu. Çok zarif bir adam Süleyman (Nebioğlu), benim gibi değil.
Estağfurullah...
- Hayır ben bir mizahçıyım. Mizah biraz acıtmalı, mizah başa gelenlerle iyi geçinmek değildir. Mizahçı, komedyen diye geçinen bazı arkadaşlarımızın, aman reklamımıza bir şey olmasın, aman gelecek para bir yerlere gitmesin, aman bize dokunmasınlar fikrine de çok sıcak baktığım söylenemez. Mizah acıtır, mizah muhaliftir. Başkasının suyuna gidenlere Osmanlı’da methiyeci derlerdi. “Padişahım ne büyüksün, başbakanım ne büyüksün” der, bir kese altınını alır giderlerdi. Ötekiler yergiciydi ve başları hep derde girerdi. Hep cezaevlerinde buluşmuşlardır. Aziz Nesin gibi.
Siz ve Levent Kırca eleştirel mizahınızla biliniyorsunuz. Bunun size artı ve eksileri neler oldu?
- Artıları değil, iş hayatında engellenmeler gibi eksileri oldu. Mesela Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Levent Kırca ve ben bir sohbet programı yapacaktık. Yalnız politika değil spor ve magazin de olacaktı. Önce kabul ettiler ve sonra yapmayalım bunu dediler. Aşikar bir baskı olduğu muhakkak.
GÜLDÜREN SEBZE GÖRDÜNÜZ MÜ
İnsanları ağlatmak mı zor, güldürmek mi?
- Nejat Uygur’un bir lafı vardır, “Hiç güldüren sebze var mı?” diye. Çünkü soğanı sıktın mı iki göz iki çeşme ağlarsın. Vicks sürersin, iki göz iki çeşme ağlarsın. Ama güldüren sebze yok. Aslında dram duygulara hitap eden bir şeydir, insan çabucak duygulanır. Benim ana haber bülteninde bile zaman zaman ağladığım olur. Ama gülme iki uyanık zekanın örtüşmesinden ve buluşmasından çıkar. Hem espriyi yapanın hem de algılayanın zeki olması lazım. Ben mesela Cem Yılmaz’ın esprilerini seviyeli buluyorum. Ama diğerleri konusunda aynı şeyi söyleyemem.
Sizin okulun öğrencilerinden İlker Ayrık da başarılı bir performans sergiliyor filmde. Bekliyor muydunuz İlker’den böyle bir başarı?
- Bekliyordum tabii. İlker bu filmin afiş fotoğrafı çekilirken dua ediyordu. “Ne yapıyorsun oğlum?” dedim. O da “Hocam hiç aklıma gelir miydi buraya geleceğim, oyuncu olacağım, hoca olacağım. Sonra sen bana kız isteyeceksin, evleneceğim” dedi.
Öyle mi oldu?
- Evet, babası yoktu. “Bana babalık yapar mısın?” dedi. “Ne yapacağım?” diye sordum, “Kız isteyeceğiz” dedi. Aldık çikolatayı, çiçeği, gittik. Mutlu da bir evliliği var, çok iyi bir oyuncu. Şu anda okulda ders de veriyor.
AZİZ ABİ YÖNETMENLİĞİMİN REZİLLİĞİNE GÜLÜYORMUŞ
Bu film Süleyman Nebioğlu’nun ilk yönetmenlik denemesi. Sizin de daha önce bir sürü yönetmenlik deneyiminiz oldu. Ama hep dalga geçiyorsunz kendinizle.
- Dalga geçiyorum çünkü sinemada oyunculuğu seviyorum da yönetmenliği yapamadığımı ilk filmimde gördüm. Aziz Nesin’le seyrettik, komedi filmiydi, nasıl gülüyor. “Aziz abi gerçekten bu kadar komik mi?” dedim. “Yok, rezalete gülüyorum” dedi! Ben böyle iki film yaptım ama hiç ortaya çıkarmadım. Birini de Avustralya, Japonya, Afrika, Amerika falan beş kıtada çekmiştim. “Gülümseyen Dünya” diye bir şey. Perran Kutman, Altan Erbulak, Zeki Alasya, Halit Kıvanç, Neco, ben,inanılmaz bir kadrosuardı
Ne olur bunu bir yerde görelim.
- Yok, görmeyelim. Amerikalılar istiyorlar bu filmi, vermiyorum (gülüyor).
“Dünyayı Kurtaran Adam” mantığıyla yaklaşırız filme biz de...
- Kült, hatta kültün kültü bu film.
Keşke ilerde görebilsek…
- Belki bir ara evde, özel olarak. Halk huzurunda olmaz.
HALUK’A EFENDİLİK DAHA ÇOK YAKIŞIYOR
Ben küçük bir eleştiride bulunacağım haddim olmayarak ama bula bula kapışmak için Haluk Bilginer’le birbirinizi mi buldunuz?
- Ben bir şey yapmadım, sadece Haluk’a karşı ölen meslektaşlarımı korudum. Sonra Haluk’un o talihsiz beyanının yer aldığı röportajın nasıl başlayıp bittiğini öğrendim. Haluk’a efendilik küfürden daha çok yakışıyor. Çok küfür etmiş o röportajda. “Turnede aç kaldım diyenler, babam ölünce sahneye çıkacağım diyenler gelsin kulağımı yesin” gibi sözlere gerek yok. Benim Haluk’la en ufak bir tartışmam olamaz. Gelip elimi öptüğünde dövmeyeceğim (gülüyor). Şaka yapıyorum tabii.
Konuştunuz mu sonrasında?
- Konuşmadık. İki kez aradım, hem gişesine haber bıraktım hem de cebine ama dönmedi.
MİNARE DÜZELTTİRDİM
Simetri takıntınız devam ediyor mu?
- Etmez mi? Cenk Koray bir gün oyunda bütün tabloları bilerek yamuk asmış. Sahneye çıktım; tavana bakıyorum, yere oynuyorum falan... Mikrofonu çevirdi, “Tavana bakma, duvara bak” dedi, bir baktım bütün tablolar yamuk. Dört saat sahnede kalacağım, “Bir dakika” dedim seyirciye, indim, düzelttim, “Başla” dedim.
Başka vukatınız var mı?
- Minare düzelttirdim ben. Bu bana yapılacak şey mi! Açtım telefon, ismimi verdim, “Mimar Sinan’ın bir eseri var Dolmabahçe’de, ucu yamuk” dedim. “Hocam, kuzeye bakanlar öyle olur” dediler, dedim “Bırak kuzeyi güneyi, düzelt şunu”... Valla 20 gün sonra iskele kurdular, düzelttiler.
İnanmıyorum size...
- Ben de inanmıyorum ama öyle...
DEMOKRASİ İÇİN HAPSE GİRDİM AYAĞIMA PRANGA VURDULAR
Siz demokrasi için neleri göze alırsınız? Canlandırdığınız Baradan karakteri denizin altına girip orada eylem yapmak istiyor.
- Ben demokrasi için 68 yaşıma kadar üç kez fatura ödedim. Cezaevine girdim, ayağıma pranga vurdular ve bu sadece yazdıklarımdan, düşündüklerimden söylediklerimden ötürüydü. Demokrasinin bu olmadığı kesin. Günümüzdeki demokrasiye de demokrasi demeye imkan yok. Ölene kadar hangi suçtan cezaevinde yattığını bilmeyen insanlar var hâlâ.
KORKU DUVARINI AŞTIM AMA PİSİ PİSİNE ÖLMEK İSTEMEM
Aziz Nesin’i özlüyor musunuz?
- Çok özlüyorum. “Aziz abi, korkuyor musun?” demiştim. “Korku duvarlarını aştım, artık ne korkacağım” dedi. Sivas olayından dört saat sonra yakaladım Ankara’da, “Burnumdan siyah kurum geliyor” dedi. “Korktun mu?” dedim, “Korktum” dedi. “Niye?” dedim, “Yanarak ölmekten korktum” dedi. Duman yüzünden odada arkadaşı ile yere çökmüşler, sonra Aziz abi demiş ki “Yataklara yatalım, bizi bulanlar korkarak öldü demesin” demiş. Bu bana çok dokunmuştu. Ben de artık korku duvarını aştım ama öyle pisi pisine ölmek de istemem.
Allah korusun.
- Hayır, yaş geçiyor ama ecelimizle ölelim.