Güncelleme Tarihi:
Sekiz yıldır ağabeyi Doğukan ile Amerika’da yaşayan Batıkan Manço, babası Barış Manço’nun ölümünün 11. yıldönümünde Türkiye’ye dönme kararı aldı. Döner dönmez de babasına ait yarım kalan ne varsa toparlamak için kolları sıvadı. Gözleri zaten onun gibi bakıyor, ifade, kemik yapısı benziyor, ama saçı sakalı da uzatınca tam olmuş! Artık hiç tanımayanlar bile sokakta durdurup “Sen Barış Manço’nun oğlu musun?” diye soruyor. Batıkan ile Barış Manço’nun oğlu olmanın ne anlama geldiğini konuştuk.
Saçlarınızı babanız gibi gözükmek için mi uzattınız?
- Başlangıçta hayır. Ama uzadıkça herkes ona ne kadar çok benzediğimi söylemeye başladı. Bu sözler içime işledi. Kesmeye kıyamadım. Altı ay önce Türkiye’ye dönünce kesin kararımı verdim. Bundan sonra babamın anısı için uzun saçlıyım.
Sakallarınız?
- Babamın bıyığı vardı sadece. Benimki top sakal. Daha onun gibi bıyık bırakmayı denemedim. Bir ara deneyeceğim ama bıyığımı da onun gibi kestiğimde “babasının taklidi” denmesinden çekiniyorum.
Taklit dediklerinde içerliyor musunuz?
- Kırılıyorum. Hem bir oğlun babasını taklit etmesinden daha normal ne var bu hayatta? Babalar, oğulları için hep rol model değil midir? Ortada psikolojik bir sorun yok. Ben onun karakterine girmiyorum. Benimkisi Barış Manço gibi olmak değil. Zaten olamam, o da ayrı. Ben babamın tarzına çok özeniyorum, hepsi bu. Ufaklığımdan beri düşkünüm. Saçı, sakalı, bıyıkları...
Peki yüzükleri?
- Bayılıyorum. Hepsi bizde duruyor, ama her zaman takmıyorum. Çünkü çok değerliler. Birine bir şey olsa mahvolurum. Sürekli taktığım bir yüzük var. O da Barış Manço Derneği’ne ait, üzerinde Barış Manço’nun olduğu bir yüzük.
Kıyafetleri?
- Çocukluğumda gizli gizli gidip giyerdim hepsini. Kıyafetleri hep sıra dışıydı. Özellikle sahne kostümleri. Ben de, ağabeyim de kovboy çizmelerine çok saplantılıydık. Onun için ne zaman Amerika’dan dönse bize de bir çift getirirdi.
Saçlarınıza babanız gibi mi bakıyorsunuz?
- Yok. Babam saçlarını zeytinyağlı arapsabunu ile yıkardı. Deneyeceğim ama kel kalırım diye korkuyorum!
İLK BİR AY ODAMA KAPANDIM
14 yaşındaydınız babanızı kaybettiğinizde... ılk duygularınızı nasıl hatırlıyorsunuz?
- Hiç gerçekçi değildi. Hâlâ çocuktum. O yaşta kimse böyle bir şey beklemez, kabullenmez. ılk duyduğumda inanasım gelmedi.
Nasıl duydunuz?
- Belçika’daydım. Ailece gitmiştik ama ailem benden önce dönmüştü. Orada doğduk biz. Ağabeyim de, ben de... Moda bizim birinci evimizse, orası ikinci evimiz. Çok yakın aile dostlarımız var. Barış Manço’nun büyük ağabeyi Savaş amcam orada. Kuzenlerim var. Neyse... “Baban çok hasta” dediler bana. ılk başta şaşırdım. Çünkü babamın geçirdiği ilk rahatsızlık değildi. Daha önce de kalp spazmları geçirmişti.
Çok hasta dediklerinde daha kötü bir şey olduğunu hissettiniz mi?
- Hissetmedim ama bunu amcamın yüzünde gördüm. Herkes hüzün dolu bakıyor, şefkat dolu sözler söylüyordu. Türkiye’ye vardığımda havaalanında beni gazeteciler karşılayınca bir şeyler yavaş yavaş dank etti. Ama kaybettiğim şeyin anlamı o kadar büyüktü ki kabullenmek çok zordu. Ne zaman ki evin önündeki kalabalığı, arabaları gördüm, o zaman iyice emin oldum. Gerçek, kamyon gibi yüzüme çarptı. ılk bir ay okula gidemedim. Sürekli evdeydim. Odama kapandım.
İsyan ettiniz mi?
- “Baba neden beni bırakıp gittin” diye çok söylendim. Bunun adı isyan mı bilmiyorum. Okul zamanında babamla birbirimizi çok sık göremezdik. Çünkü işlerinden dolayı çok yoğundu, eve geç dönerdi. Fakat görüştüğümüz anlarda tatilde ne yapacağımızı planlardık. O senenin yazı için de bir sürü hayal kurmuştuk. Japonya’ya, Mısır’a ya da Amerika’ya bir tatil planlıyorduk.
ADAM OLACAK ÇOCUK’U HİÇ İZLEMEZDİM
“Adam Olacak Çocuk” programını izliyor muydunuz?
- Deli misiniz? Hiç izlemezdim, izleyemezdim. Çok kıskanırmışım, annem hep anlatır.
Bu konuda babanızla yüzleştiniz mi? Neden bana yeterince vakit ayırmıyorsun diye hesap sordunuz mu?
- Hatırlamıyorum. Fakat çocukluğumda da içime kapanıktım. Belki o yüzden konuşamadım. Asosyal olduğum söylenebilir. Benim odam, benim dünyamdı. Oyuncaklarım bana yetiyordu.
Doğukan da sizin gibi miydi?
- Hayır. Ben neysem o tam tersidir. Aramızda bir rekabet söz konusuydu.
BABAMI BİR DERS GİBİ ÇALIŞIYORUM
Babanızın yokluğuna alıştınız mı?
- Hem evet, hem hayır. Bazı anlar baba eksikliği içime basıyor. Sadece babam olduğunu düşününce daha bir eksik hissediyorum kendimi. Ama onun Barış Manço olduğunu anımsayınca biraz rahatlıyorum. Geride bıraktıklarıyla avunuyorum ve her zaman yukarıdan bir yerlerden beni izlediğini düşünüyorum.
Babanız öldüğünde onu ne kadar tanıyordunuz?
- Çok az. Ben babamı son 11 yılda daha iyi tanıdım. O yokken yani... şarkıları, sözleri bana rehber oldu. Bir ders gibi babamı tekrar tekrar çalıştım, çalışıyorum.
“Ben Barış Manço felsefesini, Mançoloji’yi çözdüm” diyebiliyor musunuz?
- Hayır, daha çok erken. Bir defa ona bir 40 yıl harcamak lazım. Gerçekten zor bir şey. Barış Manço felsefesinde, birikmiş bir tecrübe var. Ben o şarkıları binlerce kez dinlesem de, bütün röportajlarını defalarca okusam da, çocukken reddettiğim programları gözümü kırpmadan izlesem de babamın yaşlarına gelmeden onu anlamam mümkün değil.
Oku oğlum oku
Babam ağabeyim ile bana “Hayatta ne yapıyorsanız yapın en iyisini yapın” derdi sık sık. Bu sözü çok sık hatırlıyorum. Bir de haylazlık yaptığımda “Oku oğlum oku” derdi. Barış Manço’nun oğlu olmanın en üzücü tarafı yarım kalmışlık. Daha öğreneceğimiz çok şey vardı. Babam çocuklar için “Onlar küçük vatandaş” derdi. Konuşurken çocuklaşmazdı. Bizimle de öyleydi.
MEZAR TAŞINA "BU ADAM DOĞRU BİLDİĞİNİ YAPTI" YAZDIRDIK
Size yeteri kadar vakit ayırmadığı için babanıza hâlâ kızıyor musunuz?
- Hayır. Babam bir röportajında vasiyetinden bahsediyordu. “Olur da bir gün sizden önce gidersem, mezar taşıma ‘Bu adam doğru bildiğini yaptı’ diye yazdırın” demişti. Bu lafı çok düşündüm. Babam yapması gerekeni yaptı. O yüzden bize vakit ayırmadı diye suçlayamam.
Bu söz mezar taşında yazıyor mu?
- Bu yıl yazdırdık. Hatta 3 şubat’a yetiştirelim diye biraz aceleye geldi.
Neden bu kadar geç kaldınız?
- Çünkü ağabeyim de ben de yurtdışında üniversiteyi bitirdik. Bu süre zarfında birçok şeyden uzak kaldık. Artık ikimiz de döndük. 11 yıldır bekleyen projeler yavaş yavaş gerçekleşecek artık.
Türkiye’de kalsaydınız babanızın anısını yaşatmakla ilgili işlere daha erken başlayacaktınız. Pişman mısınız?
- Ondan çok emin değilim. Çünkü bu geçen 11 senede başımıza gelmeyen kalmadı. Bir sürü borç vardı başımızda, bir sürü projeye başlayamıyorduk. ılk başta annem bazı riskleri almak istemedi ve Amerika’ya gitmemize karar verdi. Yurtdışında okumanın bize katkısı oldu.
ADAM OLAN ÇOCUKLARI TV PROGRAMI YAPACAĞIZ
Ağabeyim askerde. Dört ay sonra dönüyor. Bir televizyon projemiz var, adı “Adam Olmuş Çocuklar”... 80’lerde “Adam Olacak Çocuk” programında babamın karşısına çıkmış çocuklar şimdi ne yapıyor? “Doktor olacağım, baba olacağım, kovboy olacağım” diyenler olabilmiş mi? Onun sohbeti... şimdilik ağabeyim sunacak gibi duruyor. Bir de bir zamanlar oturduğumuz Manço Köşkü müze oluyor. Bu ay açılacak. Babamın kıyafetleri, aksesuvarları orada sergilenecek.
HER GECE HAYALİMDE BABAMIN ARKASINDA PİYANO ÇALIŞIYORUM
Babam varken müziğe meraklıydım. Piyano çalardım. O ölünce ara verdim. Amerika’da elimi sürmedim. ıçimde kalan en büyük şey bu. Sesim iyi değil. Sadece yalnızken şarkı söyleyebiliyorum. Ama hâlâ her gece hayalimde babamın arkasında piyano çalıyorum. Ölmeseydi gerçek olabilirdi. Sahnede o söylerdi, ben çalabilirdim.