Baba beni önce avukat yaptın şimdi yazar sırada ne var

Güncelleme Tarihi:

Baba beni önce avukat yaptın şimdi yazar sırada ne var
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 2011 00:00

İrem Çiçek, ‘Islak imza davası’ olarak tanınan davada tutuklu yargılanan Albay Dursun Çiçek’in kızı. O henüz 25 yaşında ve yeni mezun bir avukat. İlk işi de babasını savunmak oldu. Babasının avukatlığını üstlenmekle kalmadı, bir de kitap yazdı; ‘Kışladan Hasdal’a /Albay Dursun Çiçek Vakası’

Haberin Devamı

Neden kitap yazdım? Silivri çok uzak bir yer. Bir blog açtık internette dursuncicek.wordpress.com diye, orada duruşmaları anlatmaya çalışıyoruz fakat çok kısıtlı insana ulaşıyor. Babamın ilk başta bir talebi olmuştu: “Madem Ergenekon adını verdiğiniz bir yapılanma olduğu kanaatindesiniz. Duruşmalar canlı yayınla televizyondan verilsin ve bu yapılanmayı herkes izlesin.” Aslında duruşma salonunda avukatınızla konuşmanızı bile algılayabilecek hassasiyette dört kamera var. İnşallah bu CD’ler bir gün ortaya çıkar. Önemli çünkü orada anlatılanlar. Babamın önerisi reddedilince ben de duruşmaları kitaba taşımak istedim. Aklımdan geçmezdi kitap yazmak. Zaten ‘Kışladan Hasdal’a’ adlı kitabımı babama imzalarken dedim ki, “Beni önce avukat yaptın şimdi yazar! Sırada ne var?” Bu kitapta sürecin başından beri tuttuğum notları derleyip topladım.  İnsanların kafasındaki soru işaretlerini yok etmek hedefim.
Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2009 mezunuyum. Bu süreçte babamın psikolojisini o kadar yoğun yaşadım ki artık aldığım her davada karşımdakini babam gibi görüp, ona destek  vermek için cezaevinden çıkamayan bir avukat haline gelebilirim. Aslında uzmanlık alanım ticaret hukuku. Fakat şimdi pratikte ceza hukuku, teoride ticaret hukuku gibi oldu. Duruşmada konuşma sanatını öğrenmek anlamında iyi de oldu. Heyetin karşısına çıkmak kolay değil. Bir bakıyorsunuz karşınızda yılların tecrübeli avukatları var ve siz orada genç bir avukatsınız. Avukat Celal Ülgen ile girdiğim ilk duruşmalarda stajyerdim, cümleler boğazıma geliyor, yutkunuyordum. Konuşma hakkım yoktu çünkü. Artık ben konuşuyorum. Diğer avukatlardan olumlu değerlendirmeler alıyorum. Hatta bir avukat var ıslak imza davasına giren, kızı da hukukta okuyormuş. Bana dedi ki: “Benim kızım ‘Neden sen de tutuklu değilsin, ben de İrem gibi bir avukat olmak isterdim’ diyor.” Gerçekten ben avukatlığı biraz hızlı öğrendim, babam sağolsun. İlk olarak babamın tazminat davaları ve suç duyurularıyla başladım. Çoğu temyiz aşamasında. Bir tek Mehmet Altan’ın davası aleyhimize kesinleşti. Ankara’da başka davalarım da var.

GÖRÜŞMELER

Haberin Devamı

Bu kez bahar dalı verdi

Haberin Devamı

Ben her hafta babamı ziyarete gidiyorum avukat olarak. Annem bunaldığı için kapalı görüşlere gitmek istemiyor. Arada cam var, eşine dokunamıyor, telefonla konuşuyor. O nedenle annem, her ayın ilk cuma günü olan açık görüşlere gidiyor. Geçen yıl nisan ayıydı babam tutuklandığında. Yanına her gittiğimizde mutlaka bir gül koparır, dikenlerini temizler görüşe o gülüyle gelirdi. İncedir kendisi. Bu gittiğimde bir erik ağacının çiçekli küçük dalını verdi. Dedi ki “Artık yeni bir gül mevsimini burada görmek istemiyorum İrem.” Çünkü her gün tutukluluğu bitecekmiş gibi kalkıyor. Fakat yine geliyor gül mevsimi. İnşallah artık insanlar adaletle hükmetmeyi, tahliyelerden sıkıntı duymamayı öğrenirler. Babamı tutuklayan hakimler terfi etti, tahliye eden hakim sürüldü. Babam hakkında lehte karar veren, dokunan yanıyor; aleyhte dokunansa mükafatlandırılıyor.

Haberin Devamı

MİLLETVEKİLLİĞİ

Adaylıktan vazgeçirdim

Babam bu dava ilk ortaya atıldığı zaman muvazzaf subay olduğu için konuşamadı. Kendini savunamadı. Askeri üniformayla yeterince karşılık veremediğini düşündü. “İstifa edeceğim sivil olarak mücadeleme devam edeceğim. Milletvekili adayı olacağım” dedi. Fakat MHP ve CHP, renk vermiyordu. Çankaya’dan bağımsız aday olmaya karar vermiş, istifa dilekçesini yazmış. Dilekçe vermenin son günüydü. Bunu telefonda söyleyince apar topar yanına gittim. “Bu seçimler çok kritik. Bir sonraki seçimlerde dışarıda olursun, birlikte çalışırız” dedim. O sırada görüşten çıkan tutuklu yakınları bizi görünce, “Merhaba komutanım, nasılsınız” dediler. Babam da dedi ki “Bak İrem bu insanlar inanıyor bu davanın sanal olduğuna.” Hemen gittim o insanların yanına. “Seçim sandığına gittiniz... Dursun Çiçek bağımsız aday.... Oy verir misiniz” diye sordum. “Oylar bölünmez mi kızım?” dediler. Bunu birebir yaşayınca babam farklı düşünmeye başladı, o gün adaylıktan vazgeçti.

ISLAK İMZA

Haberin Devamı

İmzasını önlem için değiştirmişti

Islak imzanın babama ait olduğu kabul etmiyoruz. Hâlâ bağımsız uzmanlardan oluşacak bir kurulun imzayı incelemesini istiyoruz. Bu imza bize ait olsa inatla bunu istemeyiz. Fotokopi belge çıktığında Adli Tıp, jandarma, TÜBİTAK, fotokopi olduğundan incelenemez, bu kolay bir imza diyor. Bir tek Emniyet Kriminal el ürünüdür raporu veriyor. Dört ay geçiyor, orijinal olduğu iddia edilen bir belge ortaya atılıyor. Savcı hemen ertesi gün bu belgeyi bunu Adli Tıp’ta üç kişilik bir heyete verip, ‘el ürünüdür’ diye rapor alıyor. Ve babamı tutuklatıyor. Buna itiraz edince babam oybirliğiyle tahliye ediliyor. İtirazlar sonucunda rapor adli tıpta 11 kişilik kurula giriyor. Üçü ilk raporu veren, diğer üç kişi ise 15 gün önce imza yetkisi verilmiş üç genç uzman. Ancak rapora 10-15 yıllık deneyimle diğer dört uzman muhalefet şerhi koyuyor. Şerh gerekçeleri imzanın çok basit olması. Babamın imzasını değiştirmesinin sebebi, üretilecek yeni projelere karşı önlem. Askeri savcıya söyleyerek değiştiriyor imzasını. “50 yıldır kullandığım imzamı değiştireyim de kurtulayım” demek için salak olması lazım bir insanın. Yeni imzası daha zor, altına da tarih atıyor. Hatta bu durum onda psikolojik olarak öyle sıkıntı yaşattı ki eski imzasını atamıyor bile. Bir insansınız ve dört sayfalık ucube bir kağıtla hayatınız bir anda değişiyor. Siz ne yapardınız?

Haberin Devamı

Üç farklı Dursun Çiçek ile tanıştık

DAVA SENARYOSU

“Duruşma kapısına astığınız vicdanlarınızı mahkeme salonuna da getirin lütfen” dedim bir duruşmada. O hakim ve savcıların, babamın o planı hazırlamadığını bildiğine inanıyorum. Çünkü ne talep ettilerse her şey babamın lehine gelişti. Hatta o kadar saçmaladılar ki, üç farklı Dursun Çiçek ile tanıştık bu dosyada. Biri Erzincan’da otelde kalan, ikincisi Ankara’dan Erzincan’a uçan Dursun Çiçek. Üçüncüsü de ‘İrtica ile mücadele planı’ Taraf’ta yayınlanmadan, altı ay boyunca yanlışlıkla telefonu dinlenen Dursun Çiçek. Oysa iddianamede her şey 12 Haziran’da başlıyor, ondan öncesiyle ilgili suçlama ya da delil yok. Babam çok önceden sanık koltuğuna oturtulmuş. Şimdi üzerine yazılan senaryoları oynuyoruz.  Belgenin önce fotokopisini ortaya attılar. Şaka gibiydi. Herkes Dursun Çiçek’i konuşmaya başladı. Fakat bürosunda bulunan fotokopi metinde Serdar Öztürk’ün parmak izi yok. Islak imzalı olduğu öne sürülen belgede de babamın parmak izi yok. İhbarcı, belgeyi babamın Genelkurmay’daki dolabından aldığını söylüyor. Ne yapmış bu adam? Eldiven takıp mı dolabına koymuş bu belgeyi? Belgenin üzerinde 14 kişinin parmak izi var ama onların tespiti yapılmadı. Zaten ilk ihbarcı da bir kuruyemişçi çıktı.


Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının, Balyoz davası sanığı subayları Hasdal Cezaevi’nde ziyaret etmeleri normaldi. Demek personelinin suçsuz olduğuna inanıyor ki, onların arkasında. Fakat o gün babam Balyoz davasından tutuklanmak üzere Beşiktaş Adliyesi’ne götürüldüğü için görüşemediler

AİLE SIRRI

Babaannem babamı görevde sanıyor

Babaannem 78 yaşında ve lenf kanseri. Tüm organlarına yayıldı. İki defa ameliyat geçirdi, şimdi kemoterapi görüyor. Durmadan “Babam için dua et” dememizden hissetmiş olacak ki, geçenlerde “Bir şey mi var, Dursun’u iki yıldır görmüyorum” dedi. “Bir şey yok” dedik tabii. Oğluyla ilgili gelişmeleri, tutuklu olduğunu bilmiyor. Ondan saklıyoruz. Okuma yazması olmadığı için gazeteleri eline almıyor. Televizyon haberlerini  izletmiyoruz. Babamın haftada 10 dakika telefon görüşme hakkı var. O 10 dakikayı aile fertleri arasında paylaştırıyor, mutlaka babaannemle de görüşüyor. O, babamın Amerika’da görevde, kardeşim Deniz’in yanında olduğunu sanıyor. Deniz de aradığında babamın selamını söylüyor.

TÖRENİME GELEMEDİ

Seni ben savunacağım

Avukatlık ruhsat töreninde babam tutukluydu. Babama haber vermedim tören olduğunu. Çünkü üzülecekti, özel günlerde hep yanımda olmuştu. Tam törenden önce bir gazeteci aradı. “Babanız GATA’da mı?” Ben şok! Nasıl yani? Hemen Celal Bey’i (Ülgen) aradım. Babamın dişinde apse olmuş, o yüzden diş doktoruna gitmiş. Törene 3-4 dakika kala aradı. Törende olduğumu söylemek zorunda kaldım. “Baba artık avukat oluyorum seni savunacağım” diye pozitif yaklaştım.

İDDİANAME

Tek kişilik cunta olarak kaldı


Islak imza davasında Genelkurmay’ın yapabileceği çok şey vardı. Askeri savcının iddianamesini gözyaşları içinde okudum. İlk 40 sayfasında iddialar delillerle çürütülüyor. Fakat sonra bir cümle konuyor, ‘Dursun Çiçek terfi edemediği için bu belgeyi sızdırmıştır’. Babam istese de terfi edemez çünkü deniz piyade tek kadrolu. Hem bu adam şizofren mi, oturmuş kendi başına bir belge hazırlamış bunu da basına vermiş? Üstelik mağdur olan, tutuklanan da kendisi! Böyle bir belge yoktur, hazırlanması için verilen emir de yoktur. Hatta “Hasan Iğsız ve diğer subayları çağırın dinleyin” diyoruz. Mahkeme bu talepleri karşılamıyor; dava duruyor, ne ileri ne geri. Tek kişilik cunta olarak kaldı orada.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!