Oluşturulma Tarihi: Kasım 09, 2003 00:00
Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sındaki Raif Efendi'yi bilir misiniz? Gömlekleri aşınmasın diye taktığı kolluklarıyla, siz onu çoook sıradan biri zannedersiniz.Romanın sayfaları ilerledikçe, o memurun içinden başka bir adam çıkar. Dünyanın en şahane aşkını yaşamış biri. Neler görmüş, neler geçirmiştir. Ve siz, onun öyküsüne şaşarsınız. Aslında kendinize şaşarsınız.Bu adam bunca yıldır yanı başımdaydı, nasıl oldu da, ben onun içindekini göremedim, fark edemedim. Daha da kötüsü ilgilenmedim.*Azize Bergin de geçen hafta meslekte 50. yıl ödülü almasaydı, sanırım ben de aynı hataya düşecek, onu ıskalayacaktım. Çünkü o bizim ‘‘nasıl olsa’’ Azize Abla'mızdı. Her gün görüyorduk, görüşüyorduk, yanı başımızdaydı, gülüşüyorduk, koridorda dedikodu yapıyorduk.Salak kadın!Herhangi bir işi 50 yıldır yapan bir insanı sen nasıl es geçersin!Olay, burnunun dibinde, nasıl derinine girmeden lay lay lom edersin. Sormazsın. Öğrenmezsin. Onun tecrübelerinden faydalanmazsın.*Bu hafta kiminle konuşacağım diye boğuşurken Neyyire imdadıma yetişti, ‘‘Neden Azize Bergin yapmıyoruz?’’ dedi.Ve o anda... Sahne karardı...Dan an an annnn!Eski bir Bebekli olduğu için, ‘‘Ben oraya geleyim de hatıralarım canlansın’’ dedi. Buluştuk. Ama arkadaşlar, sizi önceden uyarmalıyım, bu Azize Bergin, eski bir Robert Kolejli ve çok hınzır. 70 yaşında ama onunla birlikte eğlenebilirsiniz, kakara kikiri yapabilirsiniz. Gazeteciliğin ruhuna da nüfuz etmiş biri olduğu için, fotoğraf prodüksiyonu denilen şeyin ne anlama geldiğini pekálá bilir.Hatta yardımcı olmak için elinden geleni yapar. O da şu anlama gelir:Ayşe Arman ve Azize Bergin, MOS kuaföre giderler. Orhan Badem çok sevinir. Sanatının ustalıklarını göstermeye hazırlanır. Çünkü karşısındaki kadın 1960'tan beri makyaj yapmamış biridir. Dile kolay 40 yıl! Hemen talimatlar verilir: Saçı şöyle yapalım, makyajı böyle.Yani sayfanın en altında solda gördüğünüz fotoğraf, Azize Abla. Onun her gün gazetede gördüğümüz normal hali. Diğerleri ise özel prodüksiyon yapılmış Azize Bergin.İşin en eğlenceli kısmı burasıydı.Saçlar başlar yapılırken, boyalar farlar, rimeller sürülürken...Birden başka bir kadın çıktı içinden.Aynaya baktığında o bile şaşırdı.Kutup çığlık attı. Orhan, ‘‘Allah Allah’’ dedi. Başlamışken hızımızı alamadık tabii, eve gidip kıyafet olayına da girdik. Hatta bir ara Azize Bergin dedi ki: ‘‘Oldu olacak, şu senin topukluları da getir bakayım...’’Aman Tanrım! Azize Bergin topuklu ayakkabı giyiyor. Her gün gazetede beni azarlayan, ‘‘Giyme şunları ayağına! Bunlarla kaset mi çözülür?’’ diyen kadın güle oynaya onları ayağına geçiriyor.*Sakın yanlış anlamayın.Azize Bergin'in kimsenin ilgisini çekmeye ihtiyacı yok. Benim bile daha çok var.Yani bütün bu numaraların nedeni şu; muzır insanlar olarak sizi biraz şaşırtmak istedik, o kadar. Zaten Azize Bergin, bu yeni halinden hoşlanmasına rağmen, ‘‘O oooo! Bu işler çok zormuş. Benim her gün böyle saç, baş, kılık kıyafetle uğraşacak ne halim ne vaktim var...’’ diyor. Haberiniz olsun.Her gün gazeteye böyle geleceğimi zannediyorsanız fena halde yanılıyorsunuzBu fotoğraflarda şahanesiniz! Ama işte her gün böyle değilsiniz. Çalışırken kendinize daha az özen gösterme tavrınızın arkasındaki gerekçe nedir: Kayıtsızlık mı, protesto mu? Ya da ‘‘Böyle alışmışım. Tarzım bu!’’ mu? Ne?- Zaten ben bu fotoğraflardan sonra ayvayı yedim. Diyecekler ki: ‘‘E böyle görünebiliyorsa niye ortalıkta öyle dolaşıyor!’’ Dert aldık yani dertsiz başımıza. Ben başkalarını severim ama kendimi sevmem. Belki de yaşadığım hayal kırıklıkları, yalnızlıklar filandır bunun sebebi, bilemem. Ama aynaya hemen hemen hiç bakmam. Haliyle, kendimle de ilgilenmem. Bir de tabii 50'li yıllarda iş hayatına atılınca, ‘‘Çalışan kadın, klasik olmalı’’ gibi düşüncelere kapıldım. Ondan sonra da boş verdim. Zaten ömrümün çoğu gündüz gazetede, gece de evde roman çevirerek geçti...En son ne zaman makyaj yapmıştınız?- 60'lı yıllarda. Demek ki 40 yıl olmuş, yüzüme bir şey sürmeyeli! Bir aralar ‘‘40 yaşına gelince süsleneceğim’’ derdim. Kendime bakacağım, şöyle olacağım, böyle olacağım.'' Sonra tavsadı tabii. Ama gençlik dönemlerimde uzundu saçlarım, her hafta topuz filan yaptırırdım. Fena değildim yani...Şimdi de çok hoşsunuz!- Ben kendimden biraz da bıktım galiba. Çoğu zaman yaşadığım hayatın, boşa gitmiş bir hayat olduğunu düşünürüm. Çocukken, annem bana ‘‘İnsan bu dünyada kalıcı bir şeyler bırakırsa yaşamış demektir’’ derdi. Bunlar da kalmış aklımda. Kendimi attım gitti yani. Kocamın da, ‘‘Karım giyinsin, süslensin, herkes ona baksın! Aman şu gömlek ona yakışır, alayım’’ gibi şeyleri yoktu, ondan da cesaret alamadım. İpin ucu kaçtı.Oysa minicik rötuşlarla içinizden başka bir kadın çıkıyor!- Valla, ben de tanımadım kendimi. İnanamadım. Ama her gün bu fotoğraflardaki kadına benzemeye çalışacağımı zannediyorsan, fena halde yanılıyorsun!
button