OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 03, 2005 00:00
Sahnelere adım attığı ‘lolita oryantal’ döneminden bugüne geçen kısacık sürede katedilmiş uzun bir yol onunki. Bu yolda birbirinin içine geçmiş farklı mı farklı bir dolu imaj var. Tuhaf ve onunla yanyana geldiğinde iyice tuhaflaşan bir olaylar zinciri...Hálá biraz ‘bizim mahallenin çocuksu genç kızı’, biraz ‘oturup kalkmasını, konuşmasını bilen olgun ve edepli komşu hanım.’ Bir yanda her türlü dekolte ve kıvrak dans, bir yanda şımarık bir çocuksu masumiyet, hatta korunmasızlık hali, şefkatli annelik, ötesinde ise seks kasedi iddiaları, hatta mafyatik ilişkiler ve dahi yöntemler... Adam kaçırtmaktan karşılıksız çeke, vergi kaçakçılığına ardı ardına açılan davalar, ya askerden kaçan, ya askerdeyken tutuklanan kocalar, hepsi bu 1.65’lik küçük kadının hayatında... Ve bütün bunların fonunda sahiden güzel sesi, müzik-makam bilgisi, çok satan albümleri, en şıkından gazino programları, televole müdavimliği, beğenilen diziler... Yerine bir türlü oturmayan, eklektik imajıyla Sibel Can. Dramatik dizilere çok yakıştırıldı hep ama kendi hayatındaki dramla başa çıkabildi mi belli değil. Öyle ki 35 yıla sığdırdığı olayları alt alta sıralayınca, bir diziye senaryo olsa ‘yok artık’ dedirtecek bir toplam çıkıyor ortaya. Neyse ki, bir süredir mahkemelerden uzak ve en yeni çocuğu, en yeni verdiği kilolar ve çok satan listelerinin ilk sıralarındaki yeni ve 17. albümü ‘Özledin mi?’yle daha çok gündemde. Elmas Cangüre Yugoslavya’dan göç ettiğinde yerleştirildiği Kastamonu’da mutlu olamaz. Bir gün bavulunu alıp İstanbul’a gelir ve tesadüfen Fatih’e yerleşir. Kısa bir süre sonra gördüğü Muzaffer Hanım’a aşık olacak, anne-babasından isteyecektir. Ancak müzisyen aile, ‘Biz asla müzisyen dışında birine kız vermeyiz’ deyince, ut öğrenmeye başlar. Muzaffer Hanım’ın ailesini ut çalabildiğine ikna edince, büyük aşkıyla evlenir.Üç çocukları olur; çocuklardan Engin Cangüre, keman çalmakta ustalaşır. O da babası gibi mahallesinden bir kızı sever: Sezer Hanım. Ancak o babasının kaderini tersten yaşayacak, Sezer Hanım’ın ailesi ‘Biz Siirtliyiz, asla bir müzisyene kız vermeyiz’ diyecektir! Kaçarak evlenir Engin-Sezer Cangüre çifti. İşte onların iki kızından ilki, 1970 yılında, İstanbul’un düğün müzisyenleri ve dansözleriyle ünlü semti Karagümrük’te doğar: Sibel Cangüre. Babası, dönemin ünlü sanatçılarına eşlik eden, iş buldukça çalışan bir kemancıdır. Küçük Sibel’in evcilikten çok ‘sahnecilik’ oyunu oynamasının nedeni, biraz büyüdüğü semtin karakteristiğinden, biraz da küçük yaşta babasıyla birlikte gittiği gazino ortamındandır. Evdeki oyunlarda hep ‘Emel Sayın’ olur, eğitimini daha ortaokuldayken yarıda bıraktığında, oryantali ve şarkı söylemeyi çoktan öğrenmiştir. Babası 1980’li yılların başında Viyana’daki bir Türk gazinosundan teklif alıp gittiğinde, Sibel, kardeşi ve annesi, Karagümrük’te ekonomik durumu pek iyi olmayan evde sıkıntılı günler geçirir. Henüz 13 yaşında olan Sibel, hem Avrupa görmek, hem de çalışmaya başlamak için onu ikna eder. Dolayısıyla sahneye ilk kez Viyana’da, oldukça küçük yaşta, ortantal olarak çıkar, şarkı da söyler. Sonra Amsterdam’da, İsrail’de çalışırlar. İstanbul’a dönüp Galata Kulesi’nde, Yenikapı ve Şişli’deki gazinolarda dans etmeye başladığında hálá küçücüktür, henüz 14 yaşında... Ama gazino aleminin tüm raconunu kapmış durumdadır.GECEDE ALTI YERDE DANS 16 YAŞINDA ASSOLİSTGecede altı yerde birden dansettiği aylar olur. Ta ki ‘Gazinocular Kralı’ Fahrettin
Aslan’ın kulağına birisi ‘Küçük bir kız var, çok güzel dans ediyor’ denilene kadar... Ãœnlü Taksim Maksim Gazinosu’nda sahneye çıktığında, ancak 16 olabilmiÅŸtir ve bu nedenle henüz altıncı gecede polis tarafından sahneden indirilir. Daha sonra hayatının önemli bir bölümü mahkemelerle sahne arasında geçecektir ama o zamanki mahkeme, yaşının 16’dan taa 22’ye çıkartılması içindir. Gece içkili bir mekanda çalışmak için yaşının 21 olması gerekir çünkü. Sekiz ay evde oturduktan sonra, yeniden Maksim’de, gazetelerde, kazandığı paralara inanamaz haldedir. Ä°lk evini yine mahallesinden, Karagümrük’ten alır. Dedesinin kullandığı ilk arabası ise bir Åžahin’dir. Kısa sürede bunlar unutulacak, edindiÄŸi serveti, mücevherleri, gayrimenkulleri, özellikle Miami ve Londra’daki evleriyle anılacaktır. Bu arada Kamuran Yarkı, Engin Kızılay, Turgay Özüfler, Ahmet Meter gibi sanatçılardan ve babasından musiki dersleri alır; gece danstan döndüğünde evde ÅŸarkı çalışır. Kısa bir süre sonra Fahrettin Aslan onu, oryantallikten assolistliÄŸe yükseltir.Henüz 18 yaşında, genç bir assolist olarak ününün ve kazandığı paranın zirvesindeyken, tüm itirazlara raÄŸmen, eski pop ÅŸarkıcısı Selçuk Ural’ın 17 yaşında velayetine aldığı ve o sırada 21 yaşındaki olan oÄŸlu Hakan Ural’la evlenir. O zamanlar, piyasa kurallarıyla bir proje star yaratmaya çalışanlara, dolayısıyla bu evliliÄŸe karşı çıkanlara karşı duran iki genç aşık görünümündedirler. Herkesten gizli, Zerrin Özer’in evinde evlenirler. Ancak sahne hayatının yaldızları, bu evliliÄŸin ilk birkaç yılından sonra yavaÅŸ yavaÅŸ dökülmeye baÅŸlar. Bir yandan popüler bir assolist olarak sahne hayatına, çok satan albümlerine devam eden, bir yandan da ardı ardına iki çocuk doÄŸuran Can, önce kocasının kaçamaklarına karşı kıskançlıklarıyla gündeme gelir, sonra yavaÅŸ yavaÅŸ mahkeme salonlarında boy göstermeye baÅŸlar. Karşılıksız çek, vergi kaçakçılığı davaları, yalısına kaçak kat çıktığı iddiasıyla açılan davalar... Sonradan bakılınca bunlar gayet masum suçlamalar olacaktır.Bir yanda anaç tavrı, bir yanda sahnelerde yeterince kısa olan eteÄŸini biraz daha yukarı çekiÅŸtirerek açtığı bacaklarıyla yaptığı danslar, hakkında çıkarılan dedikodulara raÄŸmen olgun kadın kostümü ve makyajıyla kameraların karşısına geçip ‘hanımefendi cümleleri’ kurması, imajının tuhaf bir harçla karıldığının iÅŸaretidir. Kayınpederi Selçuk Ural’ın adının Alaattin Çakıcı’nın eski adamı Tevfik AÄŸansoy cinayetinde geçmesi, hatta bu cinayetle sonuçlanan silahlı saldırıdan Ä°stanbul BoÄŸazı’nın sularına atlayıp kurtulması, kızının Çakıcı’nın sevgilisi çıkması, ardından patlayan ve onun öznesi olduÄŸu seks kasedi skandalı, bu nedenle ÅŸantaja maruz kaldığı için devreye eski mahallesinden kabadayıları soktuÄŸu gerekçesiyle DGM’lik olması... Bütün bunlar, Sibel Can’ın her ÅŸeye raÄŸmen deÄŸiÅŸmeyen genç kız gülüşü ve ufak tefek, korunmasız gibi görünen sakin haliyle yanyana gelince kafaları iyice karıştırır. Eski manken Karahan Çantay ile seviÅŸme fotoÄŸrafları ya da kasedi olduÄŸu için kendisine ÅŸantaj yapan Can Kuzu’yu, Karagümrük Çetesi olarak tanınan Nuri ve Vedat Ergin kardeÅŸlere kaçırtan, çıplak fotoÄŸraflarını çektirip dövdüren, bu nedenle gözaltına alınıp DGM’de saatlerce ifade veren, 12 yıl hapsi istenen bu küçük kadın mıdır? Davada 30 yıldan fazla ceza alan Nuri Ergin’e göre öyledir. Ergin medyanın önünde Can’a ‘Kaç kocan var senin?’ diye sorar, kocası Hakan Ural’a da ‘P...k’ diye bağırırken o bu kez genç kız gözyaÅŸlarına boÄŸulur, ‘Bütün bunlar vallahi raslantı’ der. ALTIN YUMURTLAYAN TAVUÄžUN YORGUNLUÄžUBaÅŸlangıçtaki masum çocuk aÅŸkı, artık tuhaf bir iliÅŸkiye dönüşmüştür; biraz ‘altın yumurtlayan tavuk’ misali, 13 yaşından bu yana çalışan Sibel Can’ın altınlarının sonuna kadar kullanıldığı izlenimi vererek... Özellikle babasını, henüz 42 yaşındayken kanserden kaybettikten sonraya denk gelir bunlar. Sibel Can, bir boÅŸanma protokolü imzalayarak boÅŸanır eÅŸinden; çocuklarının velayetini alabilmek için 500 bin dolar, bir yalı dairesi, araba gibi bedeller ödemek zorunda kalır. Bu kez bu paraları öderken çekinin karşılıksız çıkması nedeniyle açılan davalarla gündeme gelir. Çete davası sırasında aÄŸlayarak gözlerinin içine baktığı, gazetecilere ‘Allah’tan mükemmel bir eş’ diye anlatıp belli ki yalan attığı Hakan Ural, bambaÅŸka bir yerdedir: ‘Zıvanadan çıktı, benden habersiz gazino anlaÅŸmaları yapıyordu, seksi pozlar veriyordu, laftan anlamıyordu, o yüzden feci dayaklar attım’ diye anlatır gazetelere. Can ise yine inanılmaz bir ÅŸekilde, bu kez Hakan ve Selçuk Ural’ın telefonlarını dinleten bir ‘telekulakçı’ olarak hakim karşısındadır. Bütün bunlardan, yeni bir iliÅŸkiye kucak açarak, yeni bir çocuk doÄŸurarak, yeni albümler yapıp yeni kilolar vererek uzaklaÅŸmaya çalışır. Davalar bir bir biter; servetini sıfırlayarak bütün borçlarını öder, her ÅŸeye yeniden baÅŸlar. Zaten, imajına bir ÅŸey olmadığı gibi, hepsinin üzerine çıkardığı Berivan albümü 1 milyon 600 bin satar. Hayatında ilk kez birinin ona ‘çalışma’ demesinden ne kadar mutlu olduÄŸunu anlatır. Ä°lk kez ‘kadınlığını hissettiÄŸini’ söyler. Ama onun ya kaderi, ya seçimleri böyledir ki hamile bir ÅŸekilde asker dönüşünü beklediÄŸi ikinci kocası Sulhi Aksüt de sahte senet düzenlediÄŸi suçlamasıyla tutuklanır. Bu kez onun eski ortağı Lale Manço ile karşılıklı suçlamaları ve davalarıyla meÅŸgul olur kamuoyu. O Amerika’ya giderek çocuÄŸunu yalnız doÄŸurur, 22 ay 5 gün kocasını bekler, üzerine 19 gün de askerliÄŸini... Sonunda ‘Hayatımda yepyeni bir sayfa açtım’ dediÄŸi günler gelir. Åžimdi bir anlamda olgunluk dönemine girdiÄŸi söylenebilir; şöhreti dolu dolu yaÅŸamış, bunun ona nasıl kötü bir ÅŸekilde döndüğünü de görmüştür. Biraz yalnız kalmaya, kendi olmaya ihtiyaç duyduÄŸunu fark eder. Eskisi kadar ortalıklara çıkmamaya çalışır. Hayatı, Londra’da hızlandırılmış Ä°ngilizce kursları gibi etkinlikler, konserler, bir Türk Sanat MüziÄŸi albümü projesi, spor, sükunet ve çocuklarıyla sınırlar. Bir kendini bulma çabasına girer; umarız bulur... Â
button