Aynı küvde hem babaları hem ablaları hem de işçileri öldü ama Şarap işini bırakmadılar

Güncelleme Tarihi:

Aynı küvde hem babaları hem ablaları hem de işçileri öldü ama Şarap işini bırakmadılar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2005 00:38

Erdoğan Ailesi, Nevşehir’in şarap firmalarından Kocabağ’ın sahibi. Şarapçılık uğruna geçmişte büyük bir trajedi yaşadı aile. Baba Hasan Erdoğan ve kızı Zekiye, şarabı Kapadokya’nın volkanik kayalarında depolamak istedi.

İki yılda 12 küv kazdılar. 2 Mayıs 1972’de, küvde fermante olan şarabın kalıntılarını temizlerken bir işçileriyle birlikte zehirlendiler. Üçü de öldü. 16 yıl şarapçılığa ara veren aile şimdi Türkiye’nin en iyi butik şaraplarından birini üretiyor, uluslararası yarışmalarda altın madalyalar alıyor. Kocabağ Bağcılık ve Şarapçılık da, son iki yıldır Nevşehir’in vergi şampiyonu. İşte onların öyküleri...

Nevşehir’in Sığırlı Köyü. Yıl 1968. Çiftçi Sarı Mehmet (39) ile eşi Hatice (39) Erdoğan’ın beşi kız, sekiz çocuğu var. Her şeyleri, 150 dönümlük bağdan elde ettikleri üzüm. Ama alıcı bulmakta zorlanıyorlar. Kurutup satmaya çalışıyorlar; iklim uygun değil, olmuyor.

19 yaşındaki Zekiye, evin en büyük kızı. Bütün kadınlar Zekiye’ye hayran. Yörenin okumuş ve başı açık tek kızı. Nevşehir Pratik Sanat Okulu mezunu. Kız çocuklarını okula göndermeleri için köy köy dolaşıp aileleri ikna ediyor. Ekin biçen kadınlar da Zekiye sayesinde orak ve tırpanla saatlerce güneş altında çalışmaktan kurtuluyor. Çünkü Zekiye babasına iki biçerdöver aldırıyor. Birinin direksiyonunda Zekiye, tarlalardaki üç günlük işi, birkaç saatte bitiriyorlar.

Babasının sağ kolu. Sarı Mehmet kızıyla gurur duyuyor. Bir gün babasına yeni bir fikir daha veriyor: ‘Üzümlerden para kazanmamız için şarap yapıp büyük firmalara satalım.’

Baba kız, hemen o gün, kazma kürekle evin avlusundaki tüfleri (Kapadokya’ya özgü volkanik kaya) oymaya girişiyorlar. İki yıl boyunca çalışıp toplam 300 tonluk 12 küv (şarap deposu) elde ediyorlar. İş bununla bitmiyor. Pres makinesi, şarap pompaları almak gerekiyor. Borç harç bir yıl içinde onlar da alınıyor.

BAĞBOZUMU VERİMLİ OLDU

Yıl 1971. Zekiye’nin önerileri Erdoğan Ailesi’nin hayatını gittikçe daha da kolaylaştırmıştır. Bir önceki yılın bağbozumu da yine onun sayesinde beklediklerinden verimli olur. Sarı Mehmet ve Zekiye’nin keyfine diyecek yoktur. Aileden saydıkları kimsesiz İbrahim de baba kızın işlerine yardım etmektedir.

Bağbozumunun ardından onlarca üzüm suyunu fermantasyon için küvlere bırakırlar. Bir süre sonra şarap haline gelir üzüm suyu. Ama alt taraftaki tahta tıpalar, şarap nüfuz ettiği için şişmiştir, yerlerinden kımıldamaz. Çaresiz, küvlerin üstündeki kapağı açıp kuyudan su alır gibi boşaltırlar şarabı.

Her şey, 1972’nin o 2 Mayıs günü yaşanır. Fermante olmuş şarabı boşaltmışlardır ama küvlerin içinde tortu birikmiştir. ‘Dipte biriken tortuları temizleyelim’ derler. Kimsesiz İbrahim merdivenden dev küvün dibine, üç buçuk metreye iner. Dakikalar geçer. Sarı Mehmet ve Zekiye seslenir, cevap yok. Sarı Mehmet tereddütsüz iner karanlığa. Ondan da ses yok. Zekiye, babasından ses gelmeyince durmaz, atar kendini içeriye. Sonrası derin bir sessizlik. Şarabın fermantasyonu sırasında biriken zehirli gaz, üçünün de Azraili olmuştur.

Komşuya süt götüren Hatice Erdoğan, dönüşte avluyu ıpıssız bulur. Şarap deposuna girer, kimse yok. Kocasına, kızına, İbrahim’e seslenir; cevap yok. Küvlerin tepesine çıkar. Kapağı açık olan 12 numaralı küvün içindeki merdiveni görür, gidip bakar, kıpırtısız yüzü koyun yatan Zekiye’yi görür önce. Beyninden vurulur. Öyle bir feryat çıkar ki Hatice Hanım’dan, bütün köy toplanır.

Hasan Erdoğan, şimdi o günü anlatırken ‘Zekiye Ablam sanki gülümsüyordu. Sırtlarına üzümün kapkara tortusu bulaşmıştı’ diyor.

Ağıtlar eşliğinde köy mezarlığında toprağa verilirler.

Hatice Hanım, şarap deposuna bir daha adımını atmaz. Üzümü bağdan Tekel’e satar. Yedi çocuğuyla bir başına kalmıştır. Koca tarafından hiç akraba yoktur. Beş erkek kardeşinden ise ufacık bir destek bile görmez. Kızlar okula devam eder. En küçük oğlu Memduh üç yaşındadır henüz. Altı çocuk, bağlarda mevsimlik çalışır, ortaokul ve liseyi bitirirler. Kızlar memur olur.

Bu arada en büyük erkek çocuk Hasan, ticaret lisesinden arkadaşı Gülay’a aşık olur. 1983’te evlenirler. Büyüyünce yavaş yavaş işleri annesinden devralmaya başlar.

Şarap deposunu bir yıllığına büyük bir şarap fabrikasına kiralar. Fabrikada iyi şarap yapmanın teknik ve yöntemlerini öğrenir. Bir süre sonra da eşi Gülay’la ‘Biz neden yapmayalım’ derler.

16 YIL SONRA YENİDEN

1984’te kendi bağlarının yanı sıra çevre köylerden tonlarca üzüm alırlar. Ancak elde sermaye yoktur. Büyük şirketlerin naktine karşın, köylü ‘Sarı Mehmet’in hatırına’ veresiye verir Hasan’a. ‘Babam, dürüstlüğü ve iyi niyetiyle çok sevilirdi. Bu itibarın desteğini çok gördüm’ diyor Hasan Erdoğan. Hasan, Doluca’ya iki yıl fason şarap satar. Kár etmediği halde köylüye borcunu sektirmeden öder.

İşler iyi gidince, üç erkek kardeş, 1988’de bir araya gelip, Kocabağ Bağcılık ve Şarapçılık’ı kurar. Hasan Erdoğan şirketin müdürü, Mesut bağ sorumlusu, Memduh da pazarlama ve satış koordinatörü olur. Kocabağ etiketiyle şarap piyasasına adım atarlar. İsim, Kızılırmak Havzası’ndaki yüzyıllardır bağlarıyla ünlü mevkiden gelmektedir. Aynı yıl, Uçhisar’daki mahzen kiralanır. İşletmeleri artık büyümektedir.

Bir süre sonra Ankara’daki Kavaklıdere Şarapları ile iş yapmaya başlarlar. Firmanın Ankara’dan yolladığı uzmanlar, Kocabağ’a modern bağcılık tekniklerini öğretmeye başlar. Kardeş firma olurlar.

Önceden kırmızı üzümde dimrit, beyazda keten köynek ve ahmetbağ türlerini üretirlerken, Kavaklıdere’nin yönlendirmesiyle kırmızıda kalecik karası, öküzgözü, boğazkere, cabernet sauvignon; beyazda narince, emir ve misket üretmeye başlarlar. Geleneksel, yere yakın bağ çubuklarında üzüm yetiştirirken, telle, yerden yüksek bağ sistemine geçerler.

Babalarının, ablalarıyla birlikte başlattığı macera, büyük bir trajedinin ardından bir başarı öyküsüne dönüşmüştür.

Hatice Hanım’a gelince... 1994’te vefat ettiği güne kadar hep tedirgin yaşar. Hasat sonrası oğulları küvlerin bulunduğu mahzene girdiği anda hep tetiktedir. Sabaha kadar gözünü kırpmadan kontrol eder.

Ve çocuklarına hep Zekiye’yi örnek gösterir: ‘Babanızı kaybettiniz ama keşke Zekiye başınızda olsaydı. Yaşasaydı hepinizden hayırlı olurdu. Babası için kendini ölüme attı.’

GÜLAY, ZEKİYE’NİN İZİNDE

Hasan Erdoğan’ın (üstte sağda) eşi Gülay (ortada), Kocabağ Şarap’ın her şeyi. Şirketin emekleme yıllarında üzüm tarttı, köylülerin borçlarını, bağda çalışan işçilerin yevmiyesini dağıttı. Degüstasyondan şişelemeye, satıştan ziyaretçi rehberliğine her işi yaptı. ‘1987’de taşındığımızda Uçhisarlı hiçbir kadın çalışmıyordu. Bakkala bile gitmiyorlardı. Ev ve iki çocuğun işleri bitince fabrikaya koşuyor, şişeleme yapıyordum. 50 çalışanın yemeği, bulaşığı da benden soruluyordu.’ Gülay Erdoğan’ın annesi de Nevşehir’in ilk çalışan kadını. Hem de okuma yazması olmadığı halde. Eşinden boşanınca dört çocuğunu müstahdemlik yaparak okutmuş. Gülay Hanım, şimdi işi yavaş yavaş çocuklarına bırakıyor. Gıda mühendisliği okuyan büyük oğlu Mehmet (solda), şimdiden bağların sorumluluğunu almış bile.

İKİ YILDIR NEVŞEHİR VERGİ ŞAMPİYONU

Erdoğan Ailesi, 1995’ten bugüne 300 dönüm bağ aldı. En kaliteli omçaları (asma kütüğü) dikip, organik koşullarda yetişen üzümlerden şarap yaptılar. Kocabağ Şarapları’nın bin tonluk kapasitesi olsa da her zaman 300 tonluk bölümünü kullanıyorlar. Şarabı meşe fıçılar yerine Kapadokya’ya mahsus tüflerde bekletiyorlar. 300 ton şarap, 400 bin şişe demek. Yüzde 75’i kırmızı. ‘Bölgedeki sekiz şarap firmasının, belki de Türkiye’nin en küçük firmasıyız. Hep en küçük ama en iyi olacağız’ diyor Erdoğan Ailesi. Küçük kalacağız, diyorlar ama Kocabağ, bu haliyle bile 2003 ve 2004’te Nevşehir’in vergi şampiyonu oldu. Hasan Erdoğan, geçen yılki ödül törenine ‘Vergi vermeyenleri de çağırın’ dedi ve gitmedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!