Güncelleme Tarihi:
Biz senin talk show’larınla büyümüş bir kuşağız. Cem Özer için televizyonların ilk starı diyebilir miyiz?
- Özel televizyonların yarattığı ilk star diyebiliriz sanırım.
Biri mi yarattı seni, yoksa kendiliğinden gelişen bir sürecin parçası mı oldun?
- Sende bir şey yoksa kimse kimseyi yaratamıyor, ama sende bir enerji varsa yürüyüp gidiyor.
O zaman için soruyorum, bu işin formülü neydi sence?
- Aykırı gitmek, akla ilk geleni değil de farklı bir şey yapmak. Ben bir talk show’cu karakteri yarattım ve o aslında birebir ben değildim. Aykırı sorular soran bir adam yarattım televizyonda. Çünkü hakikaten aykırı sorular sormak gerekiyordu. şimdi Okan aynı şeyi çok iyi yürütüyor. Oysa normalde çok tatlı, pamuk gibi bir heriftir.
OKAN VE BEYAZ’DA EMEĞİM ÇOKTUR
Bu özellikleri senden mi devraldı yani?
- Devralmadı ama Okan’a ve Beyaz’a emeğim geçti. Hiçbir şey yapmasan da seni seyretmiş oluyorlar. Ne yapacaklarını değilse bile ne yapmayacakların öğrenmiş oluyorlar.
Aykırı soru sorma tekniği televizyon için yaratılmış bir fikir miydi yoksa sen zaten günlük hayatında böyle miydin?
- Bilineni, görüneni sorup ne yapacağız? Cevabı belli soruları sormanın alemi yok. “Eee daha daha nasılsınız, nasıl gidiyor, albümde kimlerle çalıştınız?” gibi sorular yani...
Promosyon soruları onlar, öyle değil mi? Konuğun işini gücünü anlatmasına çanak tutan, promosyona alet olan sorular.
- “Laf Lafı Açıyor” Cem Özer’i tanıtmak için yapılmadı. Ben o programı “Cem Özer aman da ne tatlıymış” dedirtmek için yapmadım. Gelenleri tanıtmak, onların karakterlerini ortaya çıkarmak için yapıldı o program.
Aykırı sorular sorduğun zaman insanlar rahatsızlık duyabiliyor. Kazandığın düşmanlar, öfkelendirdiğin insanlar oldu mu?
- Yok ya, kimseyle düşman olmadım, kimse bana kızmadı.
Nasıl ayarladın onun dozunu?
- “Laf Lafı Açıyor”un sırrı şuydu; gelen konuk da, izleyen de onun televizyon programı olduğunu unutuyordu. Çünkü hiç hazırlanmıyordum. Biri evine gelecek diye sohbete hazırlanır mı insan?
Konuğun özgeçmişine falan da mı bakmıyorsun?
- Hepsini tanıyorum zaten, niye özgeçmişine bakayım ki. Yanlış bildiğim zaten toplumun da yanlış bildiğidir. Onu da düzeltiriz sohbet esnasında. Seyirciyi özgeçmiş ilgilendirmiyor. Bunu da bilmek lazım. O insanlar ne yapar, günlük hayatında nasıl eğlenir?
Aslında bir anlamda da gazetecilik örneği. Röportaj yapıyorsun...
- Biz Jay Leno gibi değiliz ki. Jay Leno’nun altında 220 kişi çalışıyor. Stand up’ların yazan 38 kişi.
YILMAZ ERDOĞAN KADAR ŞANSLI OLSAYDIM KEŞKE
Öyle bir altyapı sende olsa neler yapardın?
- Daha sahici olur muydu bilmiyorum. Ben bazı konularda şanssızım. Mesela Yılmaz Erdoğan çok şanslı bu konuda. Necati Akpınar gibi bir adam var yanında. Benim yanımda Necati Akpınar gibi biri olsaydı çok farklı olurdu. Çünkü ben her şeyi kendim pazarlayıp, kendim uygulayıp, kendim yaptım. Ben hep altımdakileri taşımak zorunda kaldım.
Neden böyle oldu?
- Denk gelmedi, kısmet. Yoksa gerçekten çok üretken bir insanım. Benim üretmem ve uygulamam, birinin de pazarlayıp satması lazım. şu an “Pir Sultan Abdal”da oynuyorum. Önümüzdeki yaza rock opera yapmak istiyorum mesela. Evita gibi...
Peki şu anda neden yoksun televizyonda?
- Televizyon yöneticileri sanırım beni sevmiyorlar. Benimle ilgili kafalarında negatif şartlandırmalar oluşturmuşlar.
Bunun başlangıcı nereye uzanıyor sence?
- Aleyhimde büyük kampanyalar oluşturuldu. Onun sonucu... Çok konuşan biriydim. Oradan kaynaklanan bir etkiyle televizyon yöneticileri seyircinin beni istemediği kanaatine varmış. Oysa sokakta benimle dolaşsalar öyle olmadığını görecekler.
YALAKALIK YAPMADIM CANAYAKIN OLMADIM
Nerede yanlış yaptın peki Cem?
- Bilmiyorum ki... Çok yalaka davranmadım. Çok el pençe divan durmadım. Olur olmaz hâl hatır sormadım. ınsanlara hediye almadım. Yaptığım işle var oldum sadece. Asosyal tipli bir adamım. Ben canayakın olmak istemedim. Bir ara küstüm gittim falan. Bir sürü yanlışım var herhalde.
Şu andaki talk show’ları nasıl buluyorsun? Televizyonda olsan farklı neler yaparsın?
- Televizyonla ilgili üç tane projem var. Hani Cem Yılmaz bir DVD çıkardı ya, ona benzer bir şey. Ege Üniversitesi’nde bir sinema kulübünün “Sıcak” filmiyle ilgili söyleşisini kameraya almıştık. Benim sohbetlerim de stand up gibi oluyor zaten. Onu televizyon formatı haline getirmeye çabalıyorum. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe günleri seyircisiz, sadece konuklarla bir saatlik program, cuma ise daha büyük bütçeli bir şov programı düşünüyorum. Çünkü insanlar sohbeti özlediler. Her şey şov oldu artık. Oradan bir şey çıkıyor, buradan bir şey çıkıyor, ya artık biraz da sohbet et adamla!
ALAMANCI KILIĞINDA GİDİP ROLÜ ALDIM
Talk show’dan sinemaya geçişinde Sinan Çetin’in büyük rolü vardı.
- Sinan’la tanıştık, iki-üç yıl sonra bir programımda bana “Berlin in Berlin”i anlattı, “Oynar mısın?” dedi. Kabul ettim fakat sonra benden vazgeçti. Tipimi Alamancı bulmamış. Ben de saçlarımı Alamancı gibi kestirdim, Mahmutpaşa’dan kıyafetler aldım, gittim ofisine. Tanımadı beni. Öyle aldım rolü.
“Neredesin Firuze” sevdiğim filmlerin başında gelir. Ve tabii senin o filmdeki Orhan tiplemen. Orhan’ın bir hikayesi var mı?
- Senaryo geldiğinde Orhan karakteri oluşturulmamıştı. Ezel Akay’la bir ay masa başında çalıştık. Tek bir yeşil kostüm giysin istedik paraya taptığı için. Yürüyüşünü düşündük, konuşmasına şekil verdik, ş,h,z harflerini peltek gibi söyledim. Bu arada müzik dünyasında Burhan Aydemir diye bir adam varmış. Bir gün Ezel’i aramış, “Beni niye çağırmadınız galaya?” demiş. Ezel de ben arıyorum sanıp “Ya Cem yürü git işine” diye terslemiş. Adam meğer benim gibi konuşuyormuş. O filmde Burhan Aydemir’i canlandırdığım söylenir, farkında olmadan gerçek hayattakine yakın bir prodüktör tiplemesi yaratmışım.
“Adem’in Trenleri”ne geleceğim. Filmde Nurgül’le (Yeşilçay) karı kocayı canlandırdınız. Nasıl bir süreç bu?
- Nöbetçi oyuncu gibiyim. Bir cast çalışması yapıyorlar, tutmayınca hadi Cem’i çağıralım diyorlar. O filmin promosyonu da bizim üzerimizden yapıldı. Tüm röportajlara karı koca çıktık. Ama bizim üzerimizden promosyon yapılınca film geride kaldı.
REGL KANINI OYNAMAK ÇOK CAZİP GELMİŞTİ
Peki ya reklamlar... Kan damlasını oynadığın o reklam filmi Türk televizyon tarihinde bir ilktir herhalde...
- Serdar ve Sinan’la yaptık o işi. Ben orada regl kanını oynadım. Bu mesela bana çok cazip gelmişti. Çünkü hem itici hem de sevimli bir roldü. Çok eleştirildi. Kimileri “Bu rolü yakıştıramadık Cem Özer’e” dedi. Rol yakıştırmak ne demekse.
Ahmet Hakan’ın Pir Sultan Abdal ve Cem Özer ile alakalı sözlerine ne diyorsun?
- “Bebek Kahve’yi, Nurgül’ü, motosikleti ve Nejat’ı unutup da nasıl Pir Sultan Abdal” olduğuna inanacağız diye bir şey söylemiş. O zaman gazi dergahından birini getirip Pir Sultan Abdal’ı oynatmak lazım. Katili de oynayamazsın, o zaman gidip hapishaneden birini bulman gerekir. şener şen’in polis olduğuna nasıl inanıyorsun o zaman? Önce seyredeceksin, sonra “inanamadım” diyeceksin, buna saygı duyarım.
EROTİK ŞAİR YAYINDA SOYUNUNCA OLAY OLDU
“Laf Lafı Açıyor”da unutamadığın bir bölüm var mı? Hani “olay oldu” dediğin...
- Nara Benek’i unutmuyorum hiç. Kadın şairmiş, şiirlerinin konusu da erotik. “şiir yazarken beni ateş basıyor, soyunuyorum” dedi. Espri olsun diye “O zaman bize bir şiir yazsana” dedim, kadın üstünü çıkardı. O bölüm Amerika’da haberlerde yayınlandı. Türkiye’de prime time bir programda kadının biri göğüslerini açtı diye. Dünya televizyon tarihinde ilk ve tektir.
Peki Cem, şu andaki talk şovları nasıl buluyorsun?
- Beyaz’ı da Okan’ı ara sıra izliyorum. Keyifli. Seyirci de izlediğine göre devam ediyor. Çok büyüttüler programları. Çok fazla şey oluyor içinde. Yoğunlaşamıyorsun. Artık talk şov olmaktan çıkmış.
NURGÜL KADINLARA BAKIYORUM ZANNEDİP BANA KIZIYORDU
Çok mu gözlemcisindir?
- İlk çıkmaya başladığımızda Nurgül bana kızıyordu. Her yere bakıyordum. Algıda seçililik, sadece kadınlara baktığımı zannediyordu. Sonradan anladı ki ben otobüse, otobüsün üzerindeki ilana, garsona, köpeğe, her şeye bakıyorum. Sonra Nejat doğdu, ben yırttım. Ben suya yayılmış malak gibi görünsem de, içerisi çok hiperaktiftir.