Güncelleme Tarihi:
Küre Dağları’nın sık ormanlarına akşam çöküyor. Kulağımız çevreden gelen seslerde, gözümüz önümüzdeki yüksek ağaçların gölgesinde. Timur Doğan’ın ormandaki nadir açıklıklardan birine kurduğu gözlem çadırında, bir buçuk saattir nefesimizi tutuyoruz. Elimdeki GPS’e bakılırsa, Pınarbaşı ilçe merkezine 8, Azdavay’a 30 kilometre uzaktayız. Doğan, 600 milimetrelik teleobjektifini kamuflajla örterken “Tam saati” diyor fısıltıyla...
En güzel fotoğraflarından birini geçen ay karşımızdaki köknarın altında çekmiş: “Köylünün vurduğu 200 kiloluk yaban domuzu leşini sürükleyerek getirdim, ağaca bağladım. Ayıyı uğraştırıp bu sırada rahatça fotoğrafını çekmek istiyordum. Ertesi sabah önce bir kurt geldi, sonra boz ayı. Ayı iki pençede hayvanı ağaçtan alıp kuytuya çekildi. O domuzun kemiklerini dişleriyle kırarken ben çadırda ürpererek bu sesleri dinliyordum...”
Timur Doğan, bu saklı çayırı GoogleEarth’ün uydu görüntülerinden bulmuş. Ortasındaki alıç ve yabani elmaların yaban hayvanlarını çektiğini keşfedince çevresindeki patikalara iki foto-kapan kurmuş. 15 günde bir kapanları kontrole geldiğinde kamuflaj çadırında pusuya yatıyor. Orada sabahlıyor, günün ilk ışıklarında ya da günbatımında avlanan hayvanları fotoğraflıyor. Önceliği boz ayılar. Fakat objektifine takılanlar ayıyla sınırlı değil: Karaca, geyik hatta çok nadir rastlanan kırmızı başlı ağaçkakan, yaban kedisi...
ÖLÜMÜNE MACERA
Öyküsünü fısıldayarak anlatan Doğan’ın sözünü yaklaşık 20 metre uzaktan gelen çıtırtılar bölüyor. Kulak kabartıyoruz. Sırtımın ürperdiğini hissediyorum. Çadırımızın arkası kapalı. Yandaki pencerelerden merakla bakıyoruz. Ses uzaklaşıyor...
“En zoru ormandaki ilk gecemdi” diyor Doğan. “Karanlıkta sesler arttı.Her adımda yerdeki dalları kıran iri bir hayvan çadırıma yaklaştı. Sadece kurusıkı tabancam vardı. Ölümüne korktum. O korku hayatıma eşik atlattı. Artık asla eski Timur olmayacaktım.”
Timur Doğan (31) İstanbullu bir işadamı. Türkiye’de işletme okuyup İngiltere’de pazarlama alanında yüksek lisans yapmış. Aile şirketi Doğan Sigorta’da yönetim kurulu başkan yardımcısı. Sekiz yıl öncesine kadar doğa merakı TV belgeseli izlemek, Atlas dergisi okumaktan ibaretti... Ve bir gün kendini vahşi ormanda buldu. Tıpkı hayatı 2007’de Into The Wild filmine konu olan Christopher McCandless gibi...
“Aile şirketinde çalışmak istemiyordum. Tekstil firması kurmuştum. İşlerim iyiydi. Playboy gibi yaşıyordum. 2004’te iflas edince büyük bir bunalım yaşadım. Kendimi doğaya attım. Hakkında pek çok yazı okuduğum Küre Dağları’nı seçtim. Fotoğraf makinemi, çadırımı alıp Azdavay’a geldim. İki ay ormanlarda dolaştım. İkinci günümde irice bir boz ayıyla karşılaştım. İri pençeleri, kaslı kollarıyla ürpertici ve büyüleyiciydi. Fotoğrafını çektim. Yerleri koklayarak çadıra 1.5 metre yaklaştı. Son anda beni fark etse kesinlikle saldırırdı. Onu uyarmalıydım. Pencereyi açtım, o anda ilk aklıma geleni söyledim: Hey yavrum! Kafasını yerden kaldırıp homurdandı, arkasını dönüp gitti. O anda elim, ayağım boşandı. Artık korku eşiğini aşmıştım.”
ÜÇ HAYALİ VAR
Doğan buna karşın yine de riske girmekten kaçınıyor. Ağırlıklı olarak ormana yerleştirdiği yedi foto kapanla çalışıyor. Yanında 10 metreye kadar etkili hardal gazı taşıyor. Ölüm ihtimali hatırlatıldığında Doğan, “Ruhum bu dağlarda kalacak, huzur içinde olacak” demekle yetiniyor.
Hüsranla sonuçlanan bir gözlem macerasından sonra çadırı toplayıp, Doğan’ın 1987 model emektar Toyota cipiyle orman yollarında zıplayarak Azdavay’a dönüyoruz. Neyse ki elimizde foto kapanlardan topladığımız kurt, ayı görüntüleri var.
Yolda hayallerini anlatıyor. “Grupları yakından görüntülemenin tek yolu bir ayıyla yakın dostluk kurmak. Dişi ayıyla dost olan bir fotoğrafçı bunu başarmıştı. Fakat ayı ölünce, fotoğrafçı da hayatını kaybetti. Şimdi fotoğrafın bir adım önüne geçip belgesel hazırlamak istiyorum. Ve en büyük arzum, en kısa zamanda kravat - takım elbise mahkumiyetinden kurtulup hep burada yaşamak.”
KÖKNARA KOKULARINI BIRAKIYORLAR
Üç yıl öncesine kadar en büyük hayalim doğada ayağa kalkmış heybetli bir boz ayıyı çekmekti. Bir gün köylüler, ormandaki sırt kaşıma ağacından bahsetti. Kabukları kısmen soyulmuş, üstüne tüyler takılmış, pençe izleri bulunan bir köknardı. Fakat birkaç çıkıntı dışında öylesine pürüzsüzdü ki, kaşağı görevi yapması mümkün değildi. Sürtünme ağaçları üzerine çalışan Dr. Owen Nevin, Katherine Kendall ve Gerard Green’le bağlantı kurdum. Öğrendiğime göre, bu ağaçlar koku duyusu çok gelişmiş ayılar arasında kimyasal iletişim ortamıydı. Her ayı sürtünerek kokusunu bırakıyor, aynı zamanda ortak kokuyu alıyordu. Bu sayede kavga ihtimali azalıyor, çiftleşmeye hazır dişi ayılar da koku bırakarak mesaj veriyordu. 2010’da tam çiftleşme döneminde kapanımı kurdum. İki ay önce komedi filmi gibi izlenecek videolar çıktı kapandan. Sırtını kaşırken düşenler, dans eder gibi zıplayanlar...
AĞZININ TADINI BİLEN ORMAN GURMESİ
Türkiye’nin boz ayıları, Avrupa, Asya ve Amerika’nın kuzeyinde yaşayan Ursus arctos familyasının 14 alt grubundan biri. Ursus arctos lasiotus türü etcil ve otcul, bu sayede deniz seviyesinden yüksek dağlara kadar her tür ortamda yaşayabiliyor. Cüssesinden beklenmeyecek kadar hızlı koşuyor, yüzüyor, tırmanıyor. Gündüz saklanabileceği, insanlardan uzak sık ormanları, kayalıkları tercih ediyor. Tüyleri gümüş grisinden, tarçın kırmızısına kadar farklı renklerde olabiliyor. Dişileri 150, erkekleri 350 kiloya kadar büyüyebiliyor. Boyları 2.5 metreyi buluyor. Ormanın gurmesi kabul edilen boz ayılar, meyve ve sebzeleri en olgun haliyle yiyor. Çoğunlukla insan görünce kaçıyor. Fakat kurak yazlarda, şiddetli kışlarda aç kaldığında yerleşimlere yerleşip kovanlara, evcil hayvanlara saldırabiliyor. Kış uykusu diğer hayvanlardan farklı. Uyanıp avlanabiliyor. Boz ayılar hakkında detaylı bilgi ve fotoğrafları ‘Türkiye’nin Anonim Memelileri’ adlı web sitesinde bulabilirsiniz. (www.tramem.org)