Ayı’yı ısırdım sıra Oscar’da

Güncelleme Tarihi:

Ayı’yı ısırdım sıra Oscar’da
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 15, 2004 00:00

Bu bir hediye. Yüzünü kastediyorum. Ona verilen bir hediye. O da bize sunuyor. Kim ne derse desin, dünya çapında, suratından oyunculuk akan nadir insanlardan biri o. Marlon Brando gibi. Baktığında ‘İşte oyuncu olmak için yaratılmış bir insan!’ diyorsun. Tabii o da bunun farkında.Gerçi marangozluk ve parke döşemeciliÄŸi yaparken farkında deÄŸilmiÅŸ. Yanılmadınız, bütün oyuncular gibi onun da baÅŸka bir gerçek mesleÄŸi var. 21 yaşından sonra tiyatro okuyor. Bir tesadüf eseri bir tiyatro grubu onu görüyor, yüzüne bakıyorlar ‘Senin Hannover’deki tiyatro okuluna girmen gerekiyor’ diyorlar. 7 gün boyunca sınavlara giriyor ve kendisinin bile farkında olmadığı yeteneÄŸi böylece keÅŸfediliyor. Bizim onu keÅŸfetmemiz ise daha sonra. Çok daha sonra. Ayıp ama aradan yıllar (tam 23 yıl!), tiyatro oyunları, filmler (60 küsur) geçiyor. Tony Curtis ve Jude Law’la birlike oynadığı filmler bile var ama bizim haberimiz yok. Gerçi adam esas olarak tiyatrocu. Brecht’in Berliner Ensemble’sinde sahneye çıkmışlığı var. O kadar oyuncu yani. Ayrıca Berlin’deki Tachles Tiyatrosu’nun kurucularından. Almanya’nın en iyi rejisörleriyle çalışmış, daha ne olsun. Aslında o bizim övünmemiz gereken bir adam. Ama iÅŸte bizim onunla tanışmamız Fatih Akın’ın Duvara Karşı filmine denk geliyor. O yüzden arada kayıp yıllar var, bunu telafi etmek gerekiyor. Ä°nÅŸallah bu röportaj da, bu niyete hizmet eder...Kendinizi ilk hatırladığınızda neredesiniz?- Silifke, Kızkalesi. 3 yaşında filanım, kardeÅŸimle oynuyoruz. Büyükannem yaÄŸ kaynatıyor. Bir piknik tüpün üzerinde. ‘Şşşşşt, rahat durun’ diyor. Biz gülüşüyoruz, iki oÄŸlan itiÅŸip kakışıyoruz, nasıl olduÄŸunu anlamıyorum ama birden o kızgın yaÄŸ üzerime dökülüyor. Ben baÅŸtan aÅŸağıya yanıyorum...Offfffff!- Yoo, yoo canım acımıyor. Hatta hiç acımıyor. Gerçi, bu yaşıma geldim bedenimde hálá izleri var ama ben o andan acı deÄŸil, renk hatırlıyorum. Kırmızı. Her yer kırmızıydı. Büyükannem ne yapacağını ÅŸaşırıyor. O zamanlar biz onunla Kızkalesi’nde yaşıyoruz. Annemler Almanya’da...OKULDA SORUNLU ÇOCUKTUMBir sonraki kare...- Almanya, Bremen. 8 yaşındayım. Bir yıl olmuÅŸ Almanya’ya geleli. Bir tren istasyonundayım. O güne kadar hiç tren görmemiÅŸim, ÅŸaÅŸkınlık içindeyim. Bir vagona bindiÄŸimi hatırlıyorum. Hafif bir rüzgar hissediyorum yüzümde ve gidiyorum...Üçüncü kare...- Yine Almanya. 10 yaşındaydım. Herkes beni Almanca konuÅŸmaya ikna etmeye çalışıyor, ‘Hadi oÄŸlum konuş’ diyor. I-ıh. Nuh diyorum, peygamber demiyorum, aÄŸzımdan bir kelime Almanca çıkmıyor. Sonra beni bir okula veriyorlar. Bir tür yatılı okul. Ä°stemezsen Almanca konuÅŸma! Mecburum konuÅŸmaya. Sorunlu çocuÄŸum ben orada. Bir gün büyükannemi anlatmamı istiyorlar. ‘Koskoca bir kadındır’ diyorum. ‘Çok ÅŸiÅŸmandır, kalın bacakları ve büyük elleri vardır, ama çok ÅŸefkatlidir.’ Neden böyle bir hikaye uydurduÄŸumu bilmiyorum. Ä°nsanların ilgiyle beni izlediÄŸini fark edince, anlattıkça anlatıyorum. Oysa benim büyükannem ufak tefek bir kadındır. Sanırım kendimi ilginç yapmak istiyorum. O günden beri de hikaye anlatmayı çok seviyorum...Nasıl bir aile sizinki?- Babam kaynakçı. Büyük yük gemilerinde çalışırdı. Montaj da yapardı. Annem ise temizlik iÅŸindeydi. Bir de peruk dikerdi. Birbirine baÄŸlı bir aileydik. Bizim ailede erkek çok. Ben Birol’um ya, Erol, Åženol ve Varol da var! Allah’tan kız kardeÅŸim Yasemin. Erkeklerin hepsi bilgisayarcı oldular. Ablam Yasemin ise politikaya bulaÅŸtı, kadın hakları için mücadele etti. Sivil toplum örgütlerine üyedir, 5 dil konuÅŸur. Savaşçıdır yani. Böyle bir aile...Olay hep Bremen’de mi geçiyor?- Evet. Bremen’in bir köyünde yaşıyorduk: Brinkum. Bizden baÅŸka Türk aile de yoktu.Sizin milliyetçilik dereceniz nedir?- Kendimi ne Türk gibi hissediyorum ne de Alman gibi. Benim yaptığım mesleÄŸin kendi milliyeti var. Ya da şöyle demek daha doÄŸru: Oyunculuk milliyet filan tanımıyor. Çok ÅŸanslıyım ki, artık böyle kimlik sorunlarım yok...Hiç mi olmadı?- Olmaz mı? Almanya’da doÄŸan her Türk’ün kaderidir. 16-19 arası çok bocaladım. Bir gün diyordum ki: ‘Ben Türk’üm.’ Öbür gün: ‘Hadi canım, ben Alman’ım.’ Zamanla bu tür ÅŸeyler esas meselem olmaktan çıktı, tiyatro okumamın da muhakkak etkisi vardır... Siz ne zaman adam gibi Almanca konuÅŸmaya baÅŸladınız?- 11 yaşından sonra. Bir açıldım, pir açıldım...Siz hiçbir zaman Türk’e benzemediniz deÄŸil mi?- Hiçbir zaman! Hele ilk gençlik yıllarımda, bebek yüzlü uzun saçlı kumral bir ÅŸeydim. Beni gay zannederlerdi...Aile köken olarak nereli?- Çok karışık. Annem Ä°ran’dan babam Azerbaycan’dan. Babamın babası ise Suriye’den. ‘Fellah’ diyorlar bize. Arap kökenliyiz yani. Benim kardeÅŸlerim, abim ve ablam çok esmer. Bir ben beyaz çıkmışım. Ailenin beyaz keçisiyim!Büyürken kafayı nelere taktığınızı hatırlıyor musunuz? Gelecek kaygısı mıydı kafanızı meÅŸgul eden, fakirlik mi, ileride alacağınız eÄŸitim mi, kızlar mı, aÅŸk mı, seks mi, ne...- Valla, ben aşırı duyarlı bir çocuktum. Böyle bir hassaslık yok. Her ÅŸey üzerine kafa yorardım. Bir de çok hayalciydim, fanteziler kurardım. Sadece olumlu fanteziler deÄŸil. Mesela babamın öldüğünü düşünür, bunu yaÅŸardım. Katıla katıla aÄŸlardım. Babamı o yıllarda deÄŸil daha sonra kaybettim ve ne yazık ki ben cenazesine katılamadım. AskerliÄŸimi yapmadığım için Türkiye’ye gidemedim...TÄ°YATRO BENÄ° BULDUÅžu anda Türkiye’ye mi Almanya’ya mı ait hissediyorsunuz kendinizi? Yoksa hiçbir yere ait hissetmiyor musunuz?- C şıkkı. Ben hep göçmendim, göçmen olarak da kalacağım. Hiçbir yere ait hissetmiyorum kendimi. Bir tür çingeneyim ben. Ne kadar Asyalıyım ne kadar Avrupalıyım ne kadar dünya vatandaşıyım bilmiyorum, ilgilenmiyorum da. Ben geziyorum ve o esnada iÅŸimi yapıyorum.Hálá çok hassas mısınız?- Elbette. Bu geçen bir ÅŸey deÄŸil ki. Yapı bu. Hassas olduÄŸunuz için mi gittiniz oyunculuk okudunuz?- Bilmem. Marangozluk eÄŸitimi almıştım. Çalışıyordum, parke döşüyordum. Orada burada takılıyordum. Bir gün bir tiyatro grubuyla tanıştım. Profesyonel bir grup, sadece baktılar bana, dediler ki ‘Hannover’deki tiyatro okulunun sınavlarına girmen lazım senin.’ Bu tesadüf olmasaydı, tanıştığınız birileri size ‘Git sınavlara gir, tiyatro oku’ demeseydi hálá parke mi döşüyor olacaktınız?- Kimbilir. Ne yapacağımı bilmiyordum. 21 yaşında marangozluk eÄŸitimini bitirdim. 22’de tiyatro okumaya baÅŸladım. 7 gün süren sınavlarda acayip baÅŸarılı oldum. En çok ben ÅŸaşırdım. Nereden bileyim bu kadar yetenekli olduÄŸumu. Ãœstelik hiçbir hazırlığım yoktu. ‘Senin yeteneÄŸin hediye’ dediler. Gerçekten öyle. Ama ben tiyatroyu bulmadım, tiyatro beni buldu. Beni resmen çağırdı...Tiyatroyu neden bu kadar çok sevdiniz ve baÄŸlandınız? Sizi baÅŸtan çıkaran neydi? Parkecilikten daha prestijli olması mı, ne bileyim sevgilinizin daha çok gurur duyacağı bir iÅŸ olması mı? Ne?- Belki ifade etmek.Kendinizi mi?- Yok hayır sadece kendimi deÄŸil. BaÅŸkalarını ve baÅŸkalarının hikayelerini ifade etmek. Hatta yeryüzünde var olan bütün duyguları. Senden geçip, izleyiciye ulaşıyor. OlaÄŸanüstü bir ÅŸey bu. Neredeyse kutsal bir meslek. Moliere ve Shakespeare öğrenmek ve oynamak çok iyi geldi bana. Ä°nsanı daha yakından tanıdım. Bir hikaye anlatıcısı olmayı sevdim. Yoksa prestijli bir meslek olması deÄŸildi mesele. Ben hiç takmam öyle ÅŸeylere.Tiyatroyu seçmenizin bir sebebi de baÅŸka kimliklere geçmek mi? Kendinizden sıkılmanız mı, unutmak istediÄŸiniz Birol’dan kurtulmak mı?- Bütün bunlar da var tabii. Oyunculuk insana bu fırsatı veriyor. Gerçekten de insanın kendini kaybetmek istediÄŸi zamanlar oluyor, kendinden sıkılıyorsun. Oyuncuysan bir ÅŸansın var, öyle bir meslek icra ediyorsun ki, kendi içinde bir baÅŸkasını bulabiliyorsun ya da kendinle birlikte baÅŸka birini buluyorsun. Benim için en önemli olan zaman senaryoyu okumaktır. Role konsantre olma, role bürünme. Rolün çekimi ise iÅŸin sıkıcı kısmıdır...Aktörlük sizi kurtardı mı hayatta?- Hayır aksine başıma çok bela açtı. Çünkü iyi aktor olmanın bedeli çok ağır.Nasıl yani?- Oyunculuk her ÅŸeyini istiyor senden. Ruhunu satıyorsun oyunculuÄŸa. BaÅŸka türlü de iyi oyuncu olamıyorsun...Nereye ulaÅŸmak istiyorsunuz? Varmak istediÄŸiniz bir hedef var mı vakit mi öldürüyorsunuz?- Ä°ÅŸimi yaparken çok eÄŸlendiÄŸim, vakti ve kendimi unuttuÄŸum kesin. Ve mesleÄŸim sayesinde varmak istediÄŸim pek çok hedefe ulaÅŸtım. 60 küsur film yaptım. 20 tanesi kesin kötüdür ama iyileri de vardı aralarında. Dünyanın en büyük tiyatro rejisörlerini tanıdım. Hein Müller mesela. Altın Ayı’yı ısırdım Duvara Karşı’yla, sonra Avrupa’nın en iyi erkek oyuncusu adayı gösterildim. Oylama Eylül’de olacak. ‘Ne kaldı?’ diye düşünüyorum. Olsa olsa Oscar...Kendinize ÅŸans veriyorsunuz yani...- Tabii ki. Önce Ayı’yı alırsınız, sonra Oscar’ı. Ben daha fazla hikaye anlatmak istiyorum insanlara. Bu arzum hiç bitmez ki...DUVARA KARÅžI’DA ROL Ä°CABI ÇOK İÇKÄ° İÇMEM GEREKÄ°YORDU ŞİMDÄ° AZALTMAYA ÇALIÅžIYORUMAÅŸk, alkol, kadınlar, iliÅŸki, oÄŸlunuz, kendiniz, oyunculuk... Bir sıralama yapsanız... Hangisi sizin için daha önemli?- Seksi de saydınız deÄŸil mi? Onu da koyalım sıralamaya. O yoksa eksik kalır her ÅŸey. Bütün bu saydıklarınız önemli. Ama oyunculuk benim için birinci sırada. Ä°ÅŸkoliÄŸim ben. Çalışmadığım zaman bile çalışıyorum. Sizin alkol probleminiz var mı?- Yok desem yalan söylemiÅŸ olurum. Ama eskiden daha çoktu. Duvara Karşı filmini çekerken rol icabı çok içmem gerekiyordu. Åžimdi azaltmaya çalışıyorum. Bir kere alkolle arkadaÅŸlık kurmuÅŸsan, onu bedeninden atmak zor oluyor. Bazen onu tekrar içeri almak gerekiyor. Alkolden korktuÄŸunuz oluyor mu: Beni yok edecek diye.- Bazen korkuyorum. Ama ÅŸu anda kontrol edebildiÄŸimi düşünüyorum.Siz kendinizle barışık mısınız yoksa kendini yiyen bir adam mı?- DeÄŸiÅŸir. Ama genellikle kendimle uÄŸraşırım. Çalışırken kendi enerjimi bulurum, pür enerjimi. Çalışmazsam saldıracak bir yerler ararım.Aktör olmasaydınız...- Yazı yazardım.Türklerle nasıl anlaşıyorsunuz?- Mantalite farklı ama... Oyunu onların kurallarına göre oynuyorum. Türkiye’ye gelince Alman gibi düşünmekten vazgeçiyorum.Türkiye’den üst üste film teklifleri gelince ÅŸaşırdınız mı?- Evet. Ve çok sevindim. Köprünün iki taraftan kurulması gerektiÄŸine inananlardanım. Biz Almanya’da adım atmıştık, ÅŸimdi burada da oluyor.Burada iyi para kazanıyor musunuz?- Åžaka yapıyorsun deÄŸil mi? Tabii ki hayır. Almanya’da bu alanda kazanabileceÄŸin en yüksek paraları alırsın. Ama Türkiye’de bunu beklemek yanlış.TÃœRKÇE OKUYAMIYORUMFazla Türkçe bilmiyorsunuz. Size gelen senaryoları nasıl okuyorsunuz?- Türkçe okuyamıyorum. Tercüme ediyorlar. Filmde dublaj mı yapıyorlar?- Hayır. Ali Özgentürk’ün filminde karakter zaten çok konuÅŸmuyordu. OÄŸuzhan Tercan’ınki ise aksiyon komedi. KonuÅŸuyor. Ama adam zaten Almancı. Benimki gibi bozuk bir Türkçe’yle konuÅŸuyor.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!