Ay yıldızlı bebop şövalyesi MAFFY FALAY

Güncelleme Tarihi:

Ay yıldızlı bebop şövalyesi MAFFY FALAY
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 03, 2005 01:42

Cazın efsanevi isimlerinden Dizzy Gillespie, 1956 Mayısı’nda Amerikan caz dergisi Metronom’da yayımlanan röportajda ondan şöyle bahsetmişti: ‘Türkiye’de müthiş bir trompetçiyle karşılaştım. Miles Davis’le bile boy ölçüşebilir.’ Aradan geçen 49 yılda Miles’ın şöhretine ulaşamasa da, Muvaffak ‘Maffy’ Falay’ın gökkuşağı kadar renkli bir hayatı oldu.

Dexter Gordon, Stan Getz, Elvin Jones ve daha nice cazcıyla çaldı; Bill Evans, McCoy Tyner, Dizzy Gillespie’yle yakın dost oldu; 40 yıldır yaşadığı İsveç’te hep el üstünde tutuldu. Uzun yıllar görmezden gelindiği ülkesinde ise nihayet bu yıl İstanbul Caz Festivali’nce ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Falay, ödülünü almak, dostu Dizzy’nin anısına kurulan ‘All Star Big Band’le konser vermek üzere yarın İstanbul’a geliyor.

Amerikan Havayolları uçağı öğle saatlerinde Esenboğa’ya indi. Pistte tur atıp, yolcu terminalinin önünde durdu. Kapı açıldı, merdiven yanaştı. Müzikte cazın, cazda bebop’ın dünyayı sardığı günlerdi. Tam olarak söylemek gerekirse 1956’nın 22 Nisan’ı. Dönemin starları Ortadoğu turnesine çıkmıştı. Dizzy Gillespie ve Quincy Jones merdivenlerde belirdiği anda pistte Tadd Dameron’un ‘Good Bait’i bomba gibi patladı. Ekibin en önünde trompetçi Muvaffak Falay vardı. Arkasında ise onun sırtına iğnelenmiş notaları okumaya çalışan basçı Süheyl Denizci, davulcu Erol Pekçan, tenor saksofoncu Hayri Matkap, alto saksofoncu Celalettin Bozkurt.

Dizzy, diplomat ve gazeteci kalabalığını yarıp Falay’ın önüne geldi. Parça biter bitmez hararetle kucakladı. Adını sordu. Cevaba kafasını salladı, tebessüm etti. ‘Ben de’ dedi. Tekrar adını sordu. Yine ‘ben de’ dedi. Aynı olay üç kez tekrarlandı. Dizzy, eşinin kulağına bir şeyler fısıldadı. Bu kez o sordu Falay’a adını. Cevabı duyunca yüzü hafiften dalgalandı. Dizzy’le bakıştı, daha sonra hep birlikte şehre hareket ettiler.

Amerikalı cazcılar Ankara’da üç gün kaldı. Konserlerden sonra Türk müzikçilerle sabahlara kadar jamsession yaptılar. Son gün Dizzy konserleri sırasında, Falay’ı sahneye davet edip bir sigaralık hediye etti. Dinleyicilere dönüp ‘Müthiş bir trompetçiniz var, kıymetini bilin’ dedi. Kulise geçtiklerinde, havaalanında yaşanan tuhaflığı anlattı Muvaffak Falay’a. Hızla söylenen isimden sadece ‘ma’ ve ‘fa’ seslerini yakalamış, argoda ‘bitirim’ anlamına gelen ‘mother fucker’ dediğini sanmıştı. Bu nedenle ‘ben de’ cevabını vermişti!

Dizzy ne bu olayı ne de Falay’ı unuttu. Bir ay sonra Metronom’daki röportajda, Miles Davis’le kıyasladı. Böylece İzmirli trompetçinin adını Amerika duydu. Sonraki yıllarda Avrupa’da defalarca birlikte çaldılar. Keşfettiği genç müzikçiyi Amerika’da ağırladı.

Muvaffak Falay ise bu olaydan sonra anne ve ablalarının ona taktığı Mafili lakabından Maffy’yi türetti. Dünyaya açılan ilk Türk cazcı oldu.

KIRBAÇ ZORUYLA BANDOCU

Nüfus cüzdanında 8 Aralık 1930 yazsa da, Muvaffak Falay aynı yılın 29 Ağustosu’nda İzmir’in Karşıyaka’sında dünyaya geldi. 10 yaş büyüğü, Charlie Parker’la aynı günde doğmanın gururunu yaşadı hep. Annesi Fikriye Hanım, Üsküp, babası Ahmet Fuat Bey ise Zagrep kökenliydi. Kuşadası Ziraat Müdürü olan babası, alaturka ve alafranga müziği sever, flüt, tulum, cümbüş çalardı. Ablası Didar klasik keman, Nihal ise piyano dersi almıştı. Mandolinde ağabeyi İhsan’ın üstüne yoktu. Evde hep müzik vardı. Küçük Muvaffak, Mozart, Bach dinlediği ikindi uykularında sevdi müziği. Üç yaşında tek parmakla piyano çalmayı denedi.

Kuşadası Bandosu kurulurken o 12 yaşındaydı. ‘Bando nedir ki’ dedi, merak etti, kaydını yaptırdı. Şefliğe atanan eli kamçılı Enver Efendi’yle karşılaştığında vazgeçmek için çok geç kalmıştı. Kamçı şakladı, Muvaffak günde 5 saatten, üç ayda su gibi nota okumayı, trompet çalmayı öğrendi. Bahriye Bandosu’ndan terhis edillen diğer müzikçilerle üç ay sonra Kuşadası’nın sokaklarına çıktılar. Marşları kasabada yankılandı.

Bu arada ailesi onu İzmir Sanat Mektebi’ne kaydettirmişti. Üçer ay marangozluk, demircilik, makine eğitimi alacaktı. İlk ay sıkıldı. Okul yerine sokaklara vuruyordu kendini. Bir gün fuara gittiler. 45 kişilik İzmir Şehir Bandosu geçti önlerinden. Büyülenmiş gibi topluluğun peşine takılan Muvaffak, İtalyan Pavyonu’na giren ekibi takip etti. Hızını alamayıp kapanan pavyon kapısını araladı, başını sahneye uzattı. Bando trompetçisi öfkeyle geldi, tam ensesine şamar patlatmak için elini kaldırmışken Muvaffak konuşmaya başladı: ‘Elindekine büğülü (flügelhorn) derler, ben bunu çalarım!’

Şaşıran trompetçi, meraklı çocuğu içeri aldı. Bir yandan çarklı (kornet) verdi eline. Notaları önüne koydu. Bando şefi Fuat Türkoğlu da oradaydı. Şevkle çaldığını görünce ‘Oğlum, her gün gel, seni çalıştırayım’ dedi. O gün Muvaffak, uçarak gitti Pasaport’a. Vapura binip annesine müjdeyi verdi. ‘Mafili, senin yetenekli olduğunu biliyordum’ dedi annesi. Üç ay sonra çakı gibi bandocuydu. 13 yaşında, 34 lira maaşla işe başladı. 1946’ya kadar üç yıl çalıştı.

Aile dostu Erdoğan Çaplı’dan aldığı dersin de yardımıyla, ertesi yıl Ankara Konservatuvarı trompet bölümüne ikinci sınıftan başladı. Caz virüsü 1948’de, okulun ikinci yılı yerleşti yüreğine...

VİRÜSÜ KLASİKÇİ BULAŞTIRDI

‘Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çellisti arkadaşım Kaya Ertan, bir akşam evine davet etti. Sana caz dinleteceğim, dedi. Biz cazı düğün müziği biliyoruz. Hafif, önemsiz şey yani. Gramofona plağı yerleştirdi. Müziği duyunca donup kaldım. Meğer Charlie Parker ile Dizzy Gillespie çalıyormuş. Kafamı gramofon borusuna yapıştırıp defalarca dinledim.’

Artık rotasını çizmişti, iyi bir caz trompetçisi olacaktı. Yatılı okuyordu. Ne akşam okuldan kaçıp içki alemlerine katıldı ne de hafta sonlarında çapkınlığa çıktı. Yedi yıl trompetle yattı, kalktı. Eline geçen her eseri çaldı. Keman konçertolarını bile.

Caz çalarken yakalanmanın cezası okuldan kovulmaktı. Koridora nöbetçi yerleştirip illegal faaliyete devam ettiler. Okuldan kaçıp partilerde cazbantlık yaptılar. Kazandıkları parayla plak aldılar. İki kez hocalarına caz çalarken yakalandı. O kadar yetenekli, istekliydi ki konservatuvardan atmaya kıyamadılar.

Mezuniyeti askerlik izledi. 1956’da, Dizzy’yle tanıştıktan iki ay sonra Odley Gray’e eşlik etmek üzere Almanya’ya gitti. Avrupa’yı bebop, hardbop fırtınası sarmıştı, Amerikalı ünlü cazcıların çaldığı kulüpler dolup taşıyordu. Gray’le Avrupa’yı dolaşan Falay, bu arada Oscar Pettiford ve Stan Getz’le tanışıp birlikte çaldı. 1960’da İsveç’e uğradıklarında bir orkestrayla anlaşıp bir yıl Stockholm’de kaldı.

GORDON’LA KOPENHAG’DA

İsmi yavaş yavaş Avrupa’da duyuluyordu. Kurt Edelhagen’in daveti üzerine Köln’e yerleşti. Tenor saksofoncu Derek Humble’la birlikte Alman Radyo Orkestrası’nın iki solistinden biri oldu. Kazancı iyiydi. Paris’e Dizzy mi gelmiş doğru Fransa’ya, Brüksel’e Stan Getz mi gelmiş doğru Belçika’ya gidiyordu. Sohbet, eğlence, jamsessionlar...

1963’te tarihi bir olay yaşadı. Tavenier’nin ‘Round Midnight’ filminin kahramanı, bebop’ın ilk önemli tenor saksofoncusu Dexter Gordon’la iki hafta Kopenhag’da çaldı. Kadro müthişti: Trompette Maffy ve Kenny Dorham, piyanoda Kenny Drew, basta NHOP, davulda Alex Riel...

Rüya gibi yıllar, kurucuları arasında yer aldığı Kenny Clarke-Francy Bolland Big Band’le sürdü. Avrupa’da sürekli turne yapan grup iki kez ABD’de yılın orkestrası seçildi. Grubun plaklarında her üye, ülkesini temsil eden bir pulla tanıtılıyordu. Plaklar Türk cazseverler arasında elden ele geziyordu, Maffy’nin fotoğrafını taşıyan pul gurur vesilesi olmuştu.

Falay, 1965’te İsveç’e yerleşti. Kısa bir ilişkiden sonra kız arkadaşı Birgitte’ten 1967’de ilk oğlu Daniel doğdu. Bugün elektrik teknisyeni olan Daniel aynı zamanda gitar çalıyor. Çiftin beraberliği yürümedi, ayrıldılar. Falay, 1973’te tanıştığı, birlikte çalıştığı flütçü ve caz şarkıcısı Kerstin Robertsson’u hayat arkadaşı seçti. 1974’te ikinci oğlu Emil doğdu. Emil ise bilgisayar programcılığını tercih etti.

KRALLA NEW YORK’TA

‘İsveç’e yerleşeceğime, Amerika’da kalsaydım, bugün çok farklı yerde olabilirdim. Ama pişman değilim. Amerika’da korku ve şiddeti gördüm. Avrupa’da huzurlu yaşamı seçtim, şöhrette, parada gözüm olmadı ’ diyor Falay.

1968’de New York Limanı’na ayak bastığında ilk işi Dizzy’yi aramak oldu. James Moddy ile limandan aldılar onu, günlerce Harlem’in caz kulüplerini gezdiler. ‘Dizzy kral gibiydi, yolda yürürken görenler durup selam veriyordu. Birlikte çaldık. Bir trompet almak istiyordum. Acele etme, dedi. Son gün iki kutuyla geldi. Hafif olanı seçmemi istedi. Kutudan altın kaplamalı, yüksek kalaklı (boru) Dizzy stili trompet çıktı. Çok duygulandım, gözümden yaş geldi. Birbirimize sarıldık.’

Dostlukları yıllarca sürdü. Dizzy, onun için defalarca İsveç’e gitti. Stockholm’ün caz hayatı biraz daha renklendi. Maffy, şehrin güneyinde, Maria Torjet’teki Türk restoranı Lila Mariya’nın alt katını mesken tutmuştu. 1960-98 arasında kimler geldi, kimler geçti buradan... Stockholm’e uğrayan, Avrupa’da karşılaştığı Art Blakey, Elvin Jones, Art Taylor, McCoy Tyner gibi cazcılarla çaldı, kimileriyle yakın dost oldu. Mesela, Charlie Parker’la anılarını anlatması karşılığında Tyner’ı, Türk Müziği’yle tanıştırdı. Davul eşliğinde söylenen bir Anadolu ağıtına onun sayesinde aşık oldu ünlü piyanist. Bir konserde, sahneye çıkıp piyano başında dakikalarca sessiz oturan Bill Evans’a izleyicilerin çığlıkları arasından ve arkasından ‘Bill iyi misin’ diye seslendiğinde ‘Merak etme Maffy, iyiyim’ cevabını almasına öyle şaşırdı ki, yıllarca unutamadı.

Çevresindekileri hayrete düşüren, bitmek bilmeyen bir enerjiye sahipti. İyi müzikçiye rastladığında coşardı. Konserden çıkar, sabaha kadar kulüplerde jamsession yapar, ertesi güne uykusuz devam edebilirdi. İsveçli müzikçilerle kurduğu We 6 ile Avrupa ve İsveç’te turnelere çıktı. Başta Okay Temiz, Elvan Aracı olmak üzere birçok müzikçiyi İsveç’e taşıdı. ‘Cazın hası’ dediği bebop, hardbop, swing çaldı hep. Blues ruhundan uzaklaşmadı. 1971’de, Temiz’le kurduğu ‘Sevda’yla kısa süre etnik cazı denedi. Sonra bir nehir gibi eski yatağına döndü. Avandgarde akımlara ihtiyatla yaklaştı, çekinmeden eleştirdi: ‘Armoni bilgileri yetmediği için kolaya kaçıp, garip müziklerine freejazz diyorlar. Bunlar gelip geçici modalar.’ Yüzlerce plakta çaldı. Kendi adına, 1984’te We 6, 1993’te Maffy Falay Sextet adlı iki albümü yayımlandı.

Bİr İyİ bİr de kötü haber

Avrupa’da on binlere çaldığı günlerde bile, ülkesinde Maffy’yi tanıyanların sayısı çok azdı. Tatile geldiğinde Bodrum kulüplerinde çalardı sadece. Türkiye’deki ilk önemli konserini, gidişinden 38 yıl sonra verebildi. 1994’te İstanbul 1. Uluslararası Caz Festivali’nde, 5 bin kişiye çaldı. Konser kayıtlarını Golden Horn aynı yıl, ABD’de CD olarak yayımladı.

‘Bu yaştan sonra tek isteğim sakin bir yere yerleşip, Türk ezgilerini armonize etmek ve yetenekli genç trompetçileri yetiştirmek’ diyen Falay, 76’ncı yaş gününü kutlamaya hazırlanırken iki haber aldı. Biri iyi, diğeri kötüydü. 33 yıllık hayat arkadaşı Kerstin, kansere yakalanmıştı. Her şeyi bir yana bırakıp onun hayata tutunma mücadelesine destek verdi. Ardından İstanbul’dan iyi haber geldi. 12. İstanbul Caz Festivali’nde ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ ona verilecekti...

(Falay ödülünü 5 Temmuz’da Esma Sultan’da alacak. 7 Temmuz’da Babylon’da kendi altılısıyla, 14 Temmuz’da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda Dizzy Gillespie All Star Big Band’la, 11 Temmuz’da Babylon’da Elvan Aracı Dörtlüsü’yle çalacak.)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!