Ay dede, aydın dede

Güncelleme Tarihi:

Ay dede, aydın dede
Oluşturulma Tarihi: Şubat 19, 2002 00:00

SAKIN gaza gelmeyin, aydınların ‘sol’ olduğuna dair bir kural yoktur! Olmamıştır da. Olmayacaktır da. Tabii burada ‘aydın’ derken, Türkçede ‘entelektüel’ kelimesine tekabül ettiği varsayılan o sonsuz modern sözcüğün evrensel boyutunu kastediyorum.Yalap şalap bir mürekkep yalamışlıkla işkembe-i kübradan atan ve devrik cümle karalayarak ‘fikir üreten’ (!) bizim ‘vasatlık zaptiyeleri’ni değil.Fakat malum, körler diyarında şaşı sultan misali, bunlar bizde ibadullah!* * *EH, bostanda lahana da ibadullah. Ama, son tahlilde eni konu lahana! Kapuskasını da pişirseniz, turşunu da kursanız, asla enginar olamaz.İşte yukarıdakiler de öyle.Onlar, ‘entelektüel’ kelimesinin gerçek anlamında ‘aydın’ değildirler! * * *DEĞİLDİRLER, çünkü kendilerine hangi sıfatı bahşedelerse bahşetsinler, onlar, çok çetrefil ve elastiki tanımına rağmen yine de ‘aydın’ özelliklerinin en başında gelen ‘kendisi için bilmek’ ihtirasından yoksundurlar.Başka bir deyişle, ‘bilgi edinmek’ eylemi onlarda en önce kişisel bir açlık, bedeni bir şehvet, ruhi bir amaç olarak tezahür etmez.Derme çatma biçimde ve kulaktan duyma şekilde ‘bilgilenmeleri’ dahi, o bilgiden yararlanmak arzusundan kaynaklanır. İlla bezirgan bir çıkarcılık olduğunu söylemiyorum ama, geri planda mutlaka bir ‘faydacı’ arayış vardır.Yani, öğrenilmiş olan bilgiyi kullanmak dürtüsü belirleyicilik taşır.Daha doğrusu, o bilgiyi öğrenmek zahmetine katlanılması dahi, onu bir yerlerde kullanabilmek içindir. Bu, rakı masası dalaşında hasmına ‘ağzının payını vermek’ dürtüsünden başlar, devleti ele geçirmek hedefine kadar uzanır.Böyle bostan lahanaları da ‘aydın’ değil, ‘münevver’ kategorisine girer!* * *‘MÜNEVVER’ler kollektif aidiyeti aşıp birey kimliğiyle donanamamış ve düşünce sistematiğinde de şablon ve tabuları yıkamamış ‘okur yazar’ kesimdir.Bunun bizim ülkemizdeki tarihi kökeni ise önce Osmanlı Sarayı'nın enderun ve ulemasına; ardından da Tanzimat sürecinin ‘Tercüme Odası’na uzanır. Her iki durumda da tayin edici olgu, ‘münevver’in kendisini devletle özdeşleştirmesidir. Onu ‘kurtarmak’ ruhi travmaya dönüşmüş bir takıntıdır.Devletle bazen madden, ama mutlaka fikren bütünleşmiş olmak ise ‘münevver’in birey kimliğine, dolayısıyla da ‘aydın’ ihtirasına kavuşmasını engeller.Bir de, doğasında katı olan devletle kendini özdeşleştirmek, ‘münevver’in totalitarist, en azından otoritarist ideolojilere yatkın olmasını getirir.Ve, o ideolojilerin ‘sağ - sol’ etiketleri son derece izafi, muğlak ve kaypaktır. Kendi köpek kavgasına rağmen öz ortaktır. Farklılık biçimseldir.Ancak, hem ‘aydın’a zemin yaratacak bir birikim ve geleneğin olmamasından; hem de bazen konktürel bir değişimden dolayı, yukarıdaki iki etiketten biri ‘münevver’e kendi etiketini vurmuş, daha doğrusu empoze etmiş olabilir.Üç aşağı beş yukarı da 1960'dan beri Türkiye bu etiket ‘sol’dur.Heyt be, cunta kuran ve sivil topluma tüküren ‘aydın’ların ‘sol’u! Ayol senin ‘sol’una soğan, ‘aydın’lığına da karartma perdesi taksınlar.* * *GAZA gelmeyin, nasıl ki kendini davul zurnayla ‘aydın’ ilan etse bile bizim o mürekkep yalamış zevat ‘entelektüel’ anlamda ‘aydın’ falan değil, alt tarafı kıtıpiyoz ‘münevver’dir; aynı şekilde yukarıdaki ‘sol’ da sol değildir. İkisinin de evrensel kıstas, kavram ve değerlerle ilgisi yoktur.İnanmayan, ‘yeni sol oluşum’a (!) liderlik için şimdi hangi ‘aydın’ın (!) adının dolaştığını okusun ve bir de başını çevirip, şöyle bir dünyaya baksın! Ay dede, aydın dede, ‘aydın’ına (!) da, ‘sol’una (!) da yandığım dede.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!