<b>Cüneyt ÜLSEVER</b>
Oluşturulma Tarihi: Eylül 24, 2004 23:28
Bir bakış açısı ile;
neden Avrupa’ya girmeye çalıştığımızı anlamak mümkün değil.
Bu açıya göre:
İnsan kendinden üstün olana öykünür, tersi olmaz ki!
Örneğin:
Bu yazının başlığı tek kelime; şimdi bu tek kelimeyi İngilizceye çevirmek gerekse, aynen:
‘Are you one of those whom we could not turn into a European?’ demek gerekiyor.
Biz kendimizi sadece bir kelime ile ifade ederken, elin adamı aynı anlamı yakalayabilmek için tam tamına 13 kelime kullanmak zorunda!
Demek ki neymiş?
21. Yüzyıl insandan daha pragmatik olmasını, kelimelerden tasarruf etmesini, meramını şıppadanak anlatmasını istiyorsa, işte size ‘fast-ifade’ fabrikası:
Törkiş!
*
Türk insanının Avrupalılaşma çabasını takdirle izliyorum.
İran Cumhurbaşkanı’nın ‘Eğer siz daha doğrusunu öneremiyorsanız, başkalarının önerilerini kendinize düstur edinin’ sözü bizim bu çabamızı en doğru ifade eden yaklaşım.
Ancak, anlamadığım bir şey var!
Neden öykündüğümüz bir kulübe girmek için ölüp biterken, o kulübün bize uymasını, kurallarını kendimizin koymasını istiyoruz?
Neden bütün bunları, hiçbir zaman yutturamazsak da, en azından bir kez deniyoruz?
*
Kendimiz kalarak değişmek!
Kendimiz kalarak Avrupalılaşmak!
Kendimiz kalarak muasırlaşmak!
Kendimiz kalarak çağdaşlaşmak!
Kendini bu kadar çok beğenen bir insan neden değişsin ki? Neden başkalaşsın ki? Neden muasırlaşsın? Neden çağdaşlaşsın?
Allah aşkına şu ‘Brüksel zaferi’ sonrası ve evveli zihin yapımızdaki zigzaglara bir bakın!
Brüksel öncesi ‘kesin alınmayacağımıza’, Brüksel sonrası da ‘kesin alınacağımıza’ karar verdik.
Halbuki hala ortada fol yok yumurta yok!
Biz sadece kendi algılamamıza göre AB’ye girmiş kadar olduk.
Çok büyük bir gayretle Kopenhag Kriterlerini hayata geçirdik, nerede ise hiç tökezlemeden son deme geldik...
Sonra...
Kendi kendimizi iğfal ettik!
Kendi kendimizle zina yaptık!
Neden?
Zihniyetimizi değiştirmek için zerre kadar gayret göstermemiştik de ondan!
*
Son dakikada ise, tepiği tekrar yeyince, tekrar doğru raya oturduk.
Şimdi yine mutluyuz.
Tıpkı Allah’ın önce eşeğini kaybettirip, sonra buldururak mutlu ettiği Nasrettin Hoca gibi!
Peki bu
son dakika ‘zihni zinamız’ zihinlerden silinecek mi?
Hayır!
Belki AB üyesi bile olacağız ama Avrupalı olamayacağız.
Belki Kopenhag Kriterlerini kanunlarımıza bire bir nakış edeceğiz ama yine de Avrupalı olamayacağız!
*
Bir arkadaşım var; İstanbul’da doğmuş, orada büyümüş, İstanbul’dan akrabalarını ziyaret etmek için sadece üç-dört defa, o da birkaç günlüğüne ayrılmış!
Soruyorlar:
-Nerelisin?
Cevap:
-Rizeli!
*
İstanbul’daki Rizeliler, Sivaslılar, Zaralılar, Acıpayamlılar, Şavşatlılar gibi hep Rizeli, Sivaslı, Zaralı, Acıpayamlı, Şavşatlı kalacağız!
Akıl oyunlarını öğrenmeden Avrupalı olunmaz!