Avrupalı yılda 100, biz sadece 3 litre tüketiyoruz

Güncelleme Tarihi:

Avrupalı yılda 100, biz sadece 3 litre tüketiyoruz
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 28, 2002 00:00

DoÄŸal mineralli su sindirim fonksiyonlarını düzenliyor, osteoporozu, kalp krizini ve diÅŸ çürümesini engelliyor, sporla kaybedilen mineralleri vücuda geri veriyor. Ä°.Ãœ Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı BaÅŸkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle maden suyu diye bilinen doÄŸal mineralli suyun içme sularından daha temiz olduÄŸunu ve saÄŸlıklı yaÅŸam için günde en az iki ÅŸiÅŸe mineralli su içilmesi gerektiÄŸini belirtiyor. Ama maalesef Türkler’in arası mineralli suyla pek iyi deÄŸil. Avrupa'da kiÅŸi başı yıllık tüketim 100 litreyi bulurken, bizde üç litreden yukarı çıkmıyor.Bırakın maden suyunu biz zaten bildiÄŸimiz normal suyu bile içmeyi pek sevmeyiz. Sıvı ihtiyacımızı daha çok çay, kahve ve kola ile karşılarız. Bu miktar da genellikle vücut ihtiyacının altında kalıyor. Bir insanın günde iki litre sıvı alması gerekiyor. Bunun en az 1,5 litresi sudan oluÅŸmalı. Ä°.Ãœ Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı BaÅŸkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle ‘‘Hiç olmazsa yarım litresi de mineralli sudan karşılansın. En az 700 ml. mineralli su içmek lazım günde’’ diyor. Karagülle'nin baÅŸkanlığını yaptığı ekip geçtiÄŸimiz yıl, Türkiye'de ÅŸiÅŸelenen maden sularıyla ilgili bir araÅŸatırma yaptı. Buna göre Türkiye'deki maden suları, normal ÅŸiÅŸe sulardan çok daha temiz ama biz maden suyu içmeyi sevmiyoruz. Bu arada uzmanlar maden suyu yerine daha doÄŸru bir terim olarak mineralli su denmesini tercih ediyor. Bizde mineralli suyun sevilmeme nedeni içindeki minerallerin verdiÄŸi tat. Aynı nedenle içilecekse de yüksek karbondioksitli olanları tercih ediliyor. Karbondioksit minarelli suyun o bildiÄŸimiz gazlı tadını veriyor. Yüksek karbondiyoksit mineral tadını bastırıyor çünkü. AraÅŸtırma kapsamında Türkiye'de ruhsatlı ÅŸiÅŸelenen tüm maden suları toplandı ve genel kimyasal analizi yapıldı. Etiket üzerindeki deÄŸerler birbirini tutuyor mu diye bakıldı. Ortaya çıkan sonuç ÅŸu ki, hepsinde ufak tefek oynamalar var. Bu arada mineralli suların mikrobiyolojik araÅŸtırmalarını da yaptılar ve hepsi temiz çıktı.ALMADAN ÖNCE İÇİNDE NE VAR BAKINMinarelli su alırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta muhteviyatı. Neye ihtiyacınız varsa veya ne fayda saÄŸlamak istiyorsanız satın almadan önce üzerindeki etiketten aradığınız deÄŸerlere sahip olup olmadığına bakın. Ä°ÅŸte bir ÅŸiÅŸe mineralli suda bulunabilecek maddeler ve faydaları.Kalsiyum: Mineralli sular da çok önemli bir kalsiyum kaynağı. Avrupa standardına göre 250 mg. ve üzeri kalsiyum içiren mineralli sular kalsiyum deÄŸeri yüksek sayılıyor. Bir insanın günlük kalsiyum ihtiyacı ise 1000 mg. Magnezyum: Magnezyum kas ve kemik saÄŸlığı, sinir iletisi için önemli. Yorgunluk hissedildiÄŸinde, ileri yaÅŸ ve hamilelikte magnezyum ihtiyacı artıyor. Bu madde kalp kası saÄŸlığı için de önemli. Yapılan araÅŸtırmalara göre magnezyumdan zengin su bulunan bölgelerde yaÅŸayan insanlarda kalp krizi riski anlamlı bir ÅŸekilde düşük. Fayda saÄŸlayabilmesi için bir ÅŸiÅŸedeki miktarın en az 50 mg. olması lazım. Sodyum: Sodyumun ne ile birlikte bulunduÄŸu önemli. EÄŸer mineralli suyun içinde sodyum klorür yani sofra tuzu varsa, yüksek tansiyon problemi olanlara tavsiye edilmiyor. Buna karşılık sodyum klorür iÅŸtah açıyor. Çocuklara ve yetiÅŸme çağında olanlara tavsiye ediliyor. İçinde sodyum bikarbonat olan mineralli sular mide fonksiyonlarını destekliyor. EÄŸer litresinde 200 mg. ve üzeri varsa o suya sodyumlu, 25 mg. ve altında varsa sodyumsuz su deniyor. Sodyum klorürlü maden suyu Türkiye'de pek bulunmuyor. Sülfat: Bağırsak tembellikleri ve safrakesesi üzerinde olumlu etkisi var. İçimi biraz zor. Halk arasında acı su diye adlandırılan sular. Bunların dışında mineralli su içinde bulunan florür diÅŸlere, iyot tiroide ve demir de anemiye iyi geliyor.ARTIK HÄ°DROKLÄ°MATOLOJÄ° UZMANI YETÄ°ÅžMEYECEKTıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji'nin ilgi alanı insanın doÄŸal çevresiyle saÄŸlıklı iliÅŸkisi, bu iliÅŸkinin saÄŸlık ve tedavi amaçlı kullanılması. Bunun en çok bilinen ve Türkiye'de de yaygın olarak kullanılanı kaplıcalar. Ä°klim de saÄŸlık ve tedavi amaçlı olarak kullanılabiliyor. Dolayısıyla maden suları, kaplıcalar, çamur, hidro terapik yöntemler, bitkisel tedaviler, beslenme tarzı incelenen alanlar arasında. Ä°stanbul Ãœniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Atatürk'ün emriyle 1938'de kuruldu. Dünyada bu alandaki en eski birimlerden. Türkiye o yıllarda Avrupa tıbbına daha yakın olduÄŸundan kaplıcalarla tedavi yöntemine de önem veriliyordu. Ancak 1960'lardan sonra kaplıcalar önemini yitirdi.TÃœRKÄ°YEDE 6 PROFESÖR VARÄ°.Ãœ'de 1963'ten beri uzmanlık eÄŸitimi veriliyor. Tüm Türkiye'de tıbbi ekoloji ve hidroklimatoloji anabilim dalı sayısı ise iki. Ä°.Ãœ. ve GATA'da var. Prof. Zeki Karagülle ‘‘Biz dört profesörüz, orada da iki doçent arkadaşımız var. Yani tüm Türkiye'deki öğretim üyesi sayısı altı. YetiÅŸmiÅŸ uzman sayısı ise 22. Nedeni tıbbın Türkiye'de baÅŸka alanlara kayması ve bizim alanımızın desteklenmemesi. Türkiye kaplıcalar açısından dünya çapında bir ülke ancak konuya önem vermiyoruz’’ diyor. Anabilim Dalı'nın başında bu aralar daha büyük problem var. SaÄŸlık Bakanlığı 19 Haziran'da çıkardığı tüzükte bir tıbbi uzmanlık alanı olarak Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji'ye yer vermiyor. Yani artık bu konuda uzman yetiÅŸmeyecek.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!