Faruk Bildirici
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2011 00:00
Siyasete AKP saflarında başlamış, üç dönemdir de Antalya’yı Meclis’te temsil eden bir isim Mevlüt Çavuşoğlu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı süresi 2012’nin ocak ayında sona eriyor. Çavuşoğlu iddialı: “Avrupa Konseyi’nde devrim yarattık. AİHM reformuna katkı sağlıyoruz” sözleriyle anlatıyor başkanlığı dönemini. İşe bakın ki, Türkiye’yi şikayet dosyaları önünde dağ gibi yığılan AİHM’in reformuna öncülük eden de bir Türk
Üç dönemdir milletvekiliyim. Bunun, büyük bölümü dış politika ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde geçti. AKPM başkanlığım, Ak Parti’ye prim yazacak diye genel merkezlerden engellenmesi talimatı geldi CHP ve MHP’deki arkadaşlara. Tuğrul Türkeş oylamaya katılmadı, Birgen Keleş ise aleyhimize oy kullandı. Bu son derece yanlıştı, hakikaten inanamadık. AKPM’de Türkiye’den ilk başkanım. Daha önce Türkiye’den hiç başkan çıkmamış, hatta Viyana’nın doğusundan da hiç başkan olmamış. 47 üye ülke var, 10 ülkenin dışından da ilk defa başkan seçildi böylece. Batı Avrupa’dan 10 ülke bu başkanlığı kendi tekellerine almışlardı. En genç ve ilk Müslüman başkanım. Görev sürem Ocak 2012’de bitiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reformuna tam katkı sağlıyoruz. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin AİHM’e ve sözleşmeye üyelik süreci için çalışıyoruz. AB, şu anda kurum olarak Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na ve mahkemeye üye değil. En kısa zamanda tamamlanacak. Yaptığımız en büyük çalışmalardan biri, Avrupa Konseyi’nin reformu. Meclis, Ocak 2012 oturumuna yepyeni bir yapılanmayla başlayacak. Daha önemlisi, komşu bölgelerdeki ülkeler için yeni bir statü geliştirdik: Demokrasi İçin Ortaklık. Tam üyeliğin dışında bir üyelik statüsü. Amacımız, bu ülkelerdeki demokrasiyi güçlendirmek. Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkelerindeki gelişmeleri öngörerek bu girişimi başlattık. Fas’ı aldık, ekimde Filistin’i alıyoruz. Kırgızistan talepte bulundu. Kazakistan’ı da alacağız. Yani Avrupa Konseyi’nde devrim yaptık.
TUTUKLU GAZETECİLERE UZMAN GÖNDERECEKLERAvrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin hazırladığı raporda, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü konularında sorunlar olduğu söyleniyor. İnsan Hakları Komiseri çok değerli bir arkadaş. Olayları da siyasete bulaştırmadan değerlendirir, uyarılarını hepimizin dikkate alması lazım. Bu raporu önceden inceledim. Çok dengeli yazılmış. Kaygılarını dile getiriyor ama Türkiye’yi övücü ifadeler de var. Ama internet yasağı konusunda tam bir yanlış anlama var; kendisine de izah ettim, kabul etti zaten.
Türkiye’deki mahkemelerin anlayışı konusundaki eleştirisine ben de katılıyorum. Çıkardığımız yasalar, Avrupa Birliği ülkelerindeki yasalardan daha da özgürlükçü. Ama hakimlerin uygulamasında bunu göremiyorsunuz. Türkiye’de zihinsel değişimi yapamazsanız çıkardığınız o yasaların anlamı kalmıyor. Başbakanımız, Strasbourg’a geldiğinde gayet net şekilde bu gazetecilerin, özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şener’in niye içeride olduğunu anlattı. Bir uzman gönderilmesini genel sekretere bizzat teklif etti. Gönderecekler. Dışarıdan bakıldığında ‘gazeteci içeride’ algılaması oluyor. Peki gazeteci darbe girişiminde bulunursa tutuklanabilir mi? “Tabii tutuklanması lazım” diyorlar.
SİYASET
İyi bir noktadan hızlı girdimİşin doğrusu kendimi ilk hatırladığım zamanlarda diplomat olmak isterdim. Diplomatlarımız ASALA tarafından öldürüldüğünde de tepki olarak, “Diplomat olacağım” diyordum. Hatta annem itiraz eder, doktor olmamı isterdi. ”Seni de öldürürler” diyordu. Ben de “Öldürürlerse öldürsünler! İlla diplomat olacağım” diyordum. O yüzden Siyasal’a gittim, uluslararası ilişkiler bölümünde okudum. Fakat üniversiteden beri nihai hedefim aktif siyasete girmek, milletvekili seçilmekti. Siyasal’dayken hep kendime soruyordum: Ekonomide liberalizmi, demokrasiyi, insan haklarını düşünüyorum; devletin sosyal politikalarına inanıyorum. Muhafazakârlığımız da var ama tam merkezdeyim. ABD’den dönünce Ankara’da oturmayı seçmemin nedeni hedefimin siyaset olmasıydı. İki yıla yakın süre Londra’da yaşadıktan sonra dönmemin nedeni de siyasetti. Döndükten sonra ticarete atıldım. Tam para kazanmaya başladım ki, Ak Parti kurulurken arkadaşlarımız, “Bu oluşumda yer almalıyız. Tam bizim düşüncemize uygun bir parti” dedi. Baktım, hakikaten Ak Parti, üniversite yıllarında düşündüğüm gibi muhafazakâr, tam demokrasiye inanıyor. Bir arkadaşımız Hüseyin Çelik’in danışmanıydı, özgeçmişimi vermiş. Hüseyin Bey özgeçmişimi Başbakan’a göstermiş. Başbakan da çok beğenmiş, “Bu arkadaşı kurucu yapalım” demiş. Önceden tanışmıyorduk.
DYP’Lİ BABAM
Kuzenlerimin ismi Adnan ve MenderesBabam uzun süre muhtarlık yaptı, sonra belediye başkanı seçildi. DYP’liydi, Demirel’i çok severdi. Demirel’in arkasından gitmedim ama oy verdim. Fakat babam, 28 Şubat’ta Demirel’e çok kızmıştı. “Onu darbelerin mağduru diye destekliyorduk. O darbelerin destekçisi oldu” derdi. Babam katıksız demokrattır. Evinde Adnan Menderes’in posterleri vardır hâlâ. Bir kuzenimin ismi Adnan, diğeri Menderes. Babam koymuş isimlerini. 28 Şubat sürecini hiç içimize sindiremedik, anti demokratik bulduk. Bir grup arkadaşla bu müdahaleye tepki olarak, Ankara’da Demokrat Aydınlar Hareketi’ni başlattık. Konferanslar, toplantılar düzenledik.
YABANCI DİL
Japonca biliyorum, Rusça öğreniyorum
Alanya’da kurulan ilk özel okulun ilk mezunlarındanım. Orada başladık İngilizceye. Almancayı, Ankara’da Mülkiye’de okurken Alman Kültür Merkezi’nde öğrendim. Yabancı dile yatkınım. ABD’de ekonomi master’ı yaparken çevre ekonomisi ve sürdürülebilir kalkınma konusunda çalışmak istiyordum. En uygun ülkenin Japonya olduğunu düşündüm. O nedenle New York’ta başladım Japonca öğrenmeye. Hem okula gittim hem de bir Japon öğrenciden ders aldım. Şimdi de konuşabilirim, hatta başbakanımızla gittiğimizde trende tercüme bile yaptım. Rusça’ya yeni başladım. Bu yaz bir ay kadar Rusya’ya ya da Rusça konuşulan ülkelerden birine kaçmak istiyorum. Rusça çok önemli bir dil. Ne yazık ki, Türki cumhuriyetlerde bile Rusça ile iletişim kuruyoruz. Tabii yörük olduğumuz için çocukluğumuzda annemizin, dedemizin kullandığı bazı kelimeleri Özbekistan’a, Kırgızistan’a gittiğimde duyuyorum ama yeterli olmuyor.
FUTBOL
İyi FenerbahçeliyimLisedeyken Alanyaspor’da oynadım. Sonra Kadri Aytaç, beni Antalyaspor’a aldı. Babam “Gidebilirsin” dedi. Ben üniversiteye gitmek istedim. Sağ açık oynuyordum. Bir de koşucuydum. Derecelerim var. Aynı zamanda voleybol takımının kaptanıydım lisedeyken. Siyasal’a gelince Mülkiyespor’un futbol takımı elemelerine katıldım, seçildim. Ama sabah altıda antrenmana gittim, her taraf kar buz içinde. Ben gelmişim Alanya’dan. Sonra Egospor’a gittim, antrenmanları öğleden sonraydı. ABD’ye gidince Brooklyn Türkgücü takımında oynadım. Hatta bölgesel ligde şampiyon olduk. Şimdi de TBMM takımındayım. Tenis de oynadım. Kolumda sorun çıktığı için bıraktım. İyi Fenerbahçeliyim, kongre üyesiyim. Bugünlerde sadece
Fenerbahçe değil, Türk futbolu adına üzgünüz. Dışarıda da soruyorlar ama bunun da sonunun iyi olacağını, Türk futbolunun temizleneceğini düşünüyorum.
ABD
Egemen Bağış ile orada tanıştık
Sekiz kardeşiz. Üçümüz okuduk. Bir küçüğüm şu anda bizim kasabanın belediye başkanı. Mülkiye’yi bitirdikten sonra bir dil kursundan akseptans aldım, gittim kendim görüştüm. Long Island Üniversitesi’nden bana master için asistanlık bursu verdiler. Master için yurtdışından gelen öğrenciye milyonda bir burs verilir. Bize nasip oldu. Aileme de, “Orada mecbur kalmazsam sizden para istemem” demiştim. Olmadığından değil, çalışarak okumak istiyordum. Önce halıcıda çalıştım. Daha sonra
trafik istatistik ve araştırma şirketinde çalıştım. New York’ta daha sonra yıkılan İkiz Kuleler’in altındaki metrolardan çıkan insanların, hastanelerin etrafındaki trafik yoğunluğunun istatistiklerini çıkarırdık. Öğretmenlik de yaptım, geceleri resepsiyonda da çalıştım. Orada hem full time okumak hem iki-üç işte çalışmak kolay değildi. Ayakta kalma mücadelesi vermeyi orada öğrendim. ABD’nin bana çok faydası oldu. Hayır demesini de orada öğrendim. Biz Türkler, hayır demesini bilmeyiz. Hep “Hallederiz, yaparız” deriz ama olmaz. Okul biter bitmez dönmeyi düşündüğüm için teklif de ettiler ama yeşil kart almadım. Egemen Bey’le orada tanıştık. Gittiğimde Türk-Amerikan Derneği başkanıydı. Ben de Türk-Amerikan Talebe Birliği Başkanlığı yaptım. 22 yıldır arkadaşız, çok şey paylaştık. Türk günü yürüyüşlerinde organizasyonlar yaptık.
EVLİLİK
Eşimle Londra’ya birlikte gittikABD’den dönünce bedelli askerlik yaptım. Otobüse bindim Alanya’ya gidecektim, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ATAUM) ‘Avrupa Birliği Uzmanlığı Kursu’ ilanını gördüm. İş bulana kadar oraya gitmeye karar verdim. Uzmanlığı tamamladım. Eşim Hülya ile de orada tanıştım, hayatımızın seyri değişti. Bu konuda hep Allah’a şükrediyorum. Eşimle birbirimizi severek evlendik. Çok da mutluyuz. ATAUM’un aday göstermesi sayesinde Dışişleri’nde sınava girdim, AB bursunu kazandım. London School of Economics’ten ikili akseptans geldi. Londra’ya birlikte gidebilmek için formaliteleri tamamladık, 19 Eylül 1993’te evlendik. Bir yıl sonra, 20 Eylül’de de kızımız Eylül İrem doğdu. 22 yıl oldu. Ayın üç haftasını yurtdışında geçiriyorum. Siyasete girdiğimde kızım altı yaşındaydı, şimdi 16 yaşında. Eşim kızımıza hem annelik hem babalık yaptı. Eşime minnet borçluyum. Kendisi de devlet memuru.
HARCIRAHLARBir o kadar da cebimden harcamışımdır
Sekiz yılda 408 bin lira yani yaklaşık 180 bin Euro harcırah almışım. Bunların yazılmasına inanamıyorum. Oraya gezmeye gitmiyoruz ki! Sonucunu almadık mı, aldık. Bir o kadar da cebimden harcamışımdır. AKPM’de başkanın temsil ödeneği var. Ondan önce milletvekillerini yemeğe götürüyordum, devletin böyle bir bütçesi yok, kendim veriyordum. Şunu söyleyeyim, başkan oluncaya kadar ailemden maddi destek alıyordum. Ticari işlerimi de tamamen durdurdum. Sekiz yılda uçak parası var, otel masrafı var. Sanki bu parayı cebimize atmışız, gezmeye gitmişiz gibi yazıyor bazı gazeteler. Milletvekillerini milletin parasını yiyenler gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunu anlamıyorum. “Avrupa Konseyi başkanlığını vereceğiz, 180 milyon Euro verin” denseydi, Türkiye o parayı vermez miydi? Sekiz yılda Türkiye için bu kadar çalışmışız, ülkemize bu kadar destek olmuşuz. Birileri hâlâ 180 bin Euro’nun hesabını yapıyor. Nasıl çalıştığımızı gidip Avrupalılara sorsunlar.