Avcı babayla çevreci kızı

Güncelleme Tarihi:

Avcı babayla çevreci kızı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 14, 2011 00:00

Türkiye’de doğal hayatın korunması denince akla gelen ilk isimlerden Nergis Yazgan, avlanmayı yaşam tarzına dönüştürmüş babası Şadi Yazgan’ın 104 yıllık ömrünü kitaplaştırdı. Yazgan, babası Şadi Yazgan’ın hayatını anlatırken, 19. yüzyıl sonlarından 2000’li yıllara uzanan fotoğraflar çekiyor; Hitler dönemi Almanyası’ndan 1940’ların Anadolusu’na ilginç avcılık hikâyelerini aktarıyor.

Haberin Devamı

Biri vurmaktan, diğeri korumaktan yana... Biri avcılık tutkusundan vazgeçemiyor, diğeri doğaya ve hayvanlara kol kanat germekten... Biri Afrika’ya av safarisine gidiyor, diğeri yaban hayatını ve tüm yaşam ortamlarını korumaya çalışıyor... Yıllar yılları kovalarken, biri ‘ölüleri’ sayıyor, diğeri ‘dirileri’... Ama şimdi baba kız aynı kitabın sayfalarında buluşuyor. DHKD’nin (Doğal Hayatı Koruma Derneği) eski başkanı Nergis Yazgan, ‘Avcı Babam ve Ben’ kitabını yazmaya nasıl karar verdiğini şöyle anlatıyor: “Babam 104 yaşında öldü. O, 95 yaşındayken, hayatını yazmaya niyetlendim çünkü doğru dürüst bilmediğimi fark ettim. 100’üncü yaşı için büyük bir doğum günü kutlaması yaptık. Slayt gösterisi hazırladık. Babam da ayrıntılarıyla anlatıyordu. O an bu kitabı ciddiyetle ele almaya karar verdim.”
Fakat Nergis Yazgan kitabın başına oturmaktan onu alıkoyan bir şey olduğunu söylüyor: “Babam demek av demekti. Av onun hayatının en önemli parçasıydı ve bu konuda yazmak istemiyordum. Babam Afrika’ya avlanmak için giden ikinci Türk. Afrika anılarını toparlamamı istedi. Hiç okumamıştım avla ilgili olduğu için.”
SON AVI BİR GÜVERCİN OLDU
Yazgan, babasının avcılığına yıllarca hep uzak ve tepkili olmuş. Bir zamanlar babasıyla ava giden Nergis Yazgan o günleri şöyle anlatıyor: “Avla yoğrulmuş bir çocukluk yaşadım. İki kız kardeşiz, ben babamın erkek çocuğu gibiydim. ‘Oğlum’ diye severdi beni. Bitkiler, hayvanlar aleminde gözlerimi açtım. İlkokulda birlikte giderdik ormanlara. Tüfeğini taşırdım.” Yazgan için dönüm noktası tahtalı güvercin avlamaya gittikleri bir gün gerçekleşmiş: “16 yaşındaydım. Her zamanki gibi ava çıkmıştık. Bir yaban güvercini vurdum. Can çekişiyordu, öldürmek zorunda kaldım. Güvercini öldürdükten sonra tüfeğimi fırlattım bir kenara. Babama, ‘Avcılıktan ve senden nefret ediyorum’ diye bağırdım. İki gün odama kapandım, şiirler yazdım. Avcılık maceram böylece bitti, bir daha hiç ava gitmedim.” Yazgan’ın geçen mart ayında kaybettiği babasıysa son avına 85 yaşında gitmiş.

Haberin Devamı

BEŞİKTAŞ’IN KARTALINI SEBA’YLA BİRLİKTE UÇURDUK

Haberin Devamı

Nergis Yazgan’ın kendi hayatı yaban hayatını koruma için çalışarak geçti. ABD ve Fransa’da eğitim aldı, beş lisan öğrendi. Bazı büyük firmalarda görev aldı ama doğa çalışmaları daha ağır bastı. Yıllarca DHKD çatısı altında Türkiye’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan canlılarını tespit etti. Yazgan’n anıları içinde yolda bulunan bir kartal da var: “Etiler’de bir adamın elinde yaralı bir kaya kartalı gördük. Ne yapacaklarını sorduk, ‘Beşiktaş Kulübü’ne götüreceğiz’ dediler. Dodo koyduk adını, iki yıl baktık. Hollanda’dan bir uzman gelip, çıkmamış tüylerini tek tek iyileştirdi. Süleyman Seba’yla doğaya gidip uçurduk o kartalı.”

AVCILIK MİYADI DOLMUŞ BİR SPOR

Haberin Devamı

Avcılığın tamamen ortadan kalktığını düşünemiyorum. Avcılık bir sektör. İnsanın içindeki yok etme duygusuna hitap eden bir faaliyet. Bence artık miyadını doldurmuş bir spor. Aslında spor bile sayılmaz çünkü eşitsizler arası bir faaliyet. Teypler kullanılıyor yasak olsa da, muazzam dürbünler... Avcılara önerim, doğaya çıksınlar, dürbünlerle izlesinler hayvanları, kuşların fotoğrafını çeksinler ama öldürmesinler.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!