Güncelleme Tarihi:
Sizi görünce nereden başlasam acaba diye düşündüm açıkçası... Madem setten geldiniz, yeni diziniz “Aşkın Halleri”nden başlayalım...
- Yeniden bir sit-com’dayım ama yani var mıyım, yok muyum bilmiyorum!
Nasıl yani?
- Benim ismimi yazıyorlar ama istediğim gibi bir rolüm yok hâlâ...
Şikâyetçisiniz bu durumdan sanırım...
- E, şikâyetim var çünkü beni kullanmıyorlar. Biz orada sahne dolduran adamlar gibiyiz, bundan dolayı çok rahat değilim tabii. Şikâyetimi de bildirdim. İnşallah değiştirecekler, öyle söylediler. Dün de enteresan bir teklif aldım, olursa ikisini birden yapmaya çalışacağım.
Geçtiğimiz aylara “Fetih” müzikalinden bahsetmiştiniz bir de, o projeye ne oldu?
- “Fetih” yok oldu. Avansımı vermediler, ben de ısrarla senaryoyu yazmadım, sadece sinopsis yazdım. Bu vesileyle Fetih Müzesi’ni gördüm, bayıldım, size de tavsiye ederim.
Tiyatroda yeni bir proje var mı?
- Bir Barış Manço işimiz var. Olacak gibi... Hatta Lale Hanım gelecek bugün saat 17.00 gibi.
Müzikal mi?
- Tam da müzikal gibi değil. Konser formunda. Barış Manço, öbür dünyadan buraya gönderiliyor.
Senaryo size ait, onu öğrenmiş oldum. Peki rol alacak mısınız?
- Yok... Senaryo benim, rejisini ben yapacağım ama rol almayacağım.
MURAT BOZ’DAN BARIŞ MANÇO OLMAZ
Kimlere rol vermeyi düşünüyorsunuz peki?
- Barış Manço çok ünlü bir isim, bu yüzden onu ünlü biri canlandıramaz. Mesela Murat Boz’dan ya da onun gibi popüler biş başka isimden olmaz. Sanırım onun için bir yarışma açacağız.
Siz bu kadar saydıktan sonra benim hâlâ “başka proje var mı?” diye sormam ayıp olur herhalde...
- Bende proje çok. “Sokak Kızı İrma”yı yeniden yazdım. Günümüz Türkiye’sine getirdim, Asmalımescit’de geçen bir hikayeye dönüştürdüm.
“Sokak Kızı İrma” Türkiye’de sahnelenen ilk müzikal olarak biliniyor, bu doğru mu?
- Herkes “ilk müzikal” diyor ama ben buna karşıyım, çünkü o zaman Cemal Reşit Rey’e ayıp oluyor. Onlar yazdı ilk müzikalleri. İlk batılı müzikal demek daha doğru. Ve Türkiye’de büyük olay çıkaran bir müzikal. Siz bilmezsiniz, 1961’de kıyamet koptu. 2500 kişilik Atlas Sineması tıklım tıklım doldu. Gülriz Sururi’yi yıldız yaptı.
Yeniden uyarlamaya nasıl karar verdiniz?
- İçimden geldi, Şehir Tiyatrosu için yapmıştım ama onlar şimdi yapamıyor. Ben de sponsor arıyoum.
HALDUN DORMEN’E AZAP ÇEKTİREN ROLLER
Geçtiğimiz sezon oynadığınız “Don Kişot” devam edecek mi?
- Allah korusun... Çok kötü oynadık, çok kötü sahneye kondu, çok kötüydü. Benim için kabustu. Bundan evvelki “Kibarlık Budalası”nı oynuyoruz hâlâ...
Niye o kadar kötüydü dediniz?
- Ezberimden bile emin değildim, o kadar hazırlıksız çıktık ki... Tiyatorunun kötü günlerine geldi, yazım da çok parlak değildi, hiçbirimiz iyi değildik. Mesela Yıldız Kenter “Bayılıyorum, tam Don Kişot’sun” diyor ama görüntü olarak oldum da ruh olarak Don Kişot olamadım.
Kariyerinizde memnun olmadığınız başka oyunlar ya da roller de var mı?
- Bunun kadar azap çektiğim bir başka rol de Amerika’dan ilk geldiğim zaman oynadığım “Hamlet”teki Laertes’ti. O da beni çok rahatsız etmişti. Herhalde o zaman sahnede 5 kilo vermişimdir.
TİYATRO VE DON KİŞOT ARTIK HAYATIMDA YOK
Sinemaya neden devam etmediniz?
- Para kaybettim. Kendi şirketim adına yaptım filmleri, filmler ödül kazandı, işte orada duruyorlar (kitaplığındaki ödüllerini gösteriyor). Tiyatrom vardı, dünyada ilk defa tiyatro, sinemanın borçlarını ödedi. Bence bu bir efsane. Filmlere bakıyorum da, iyi filmler olmuş aslında, ileriye dönükler ama biraz erken yaptım ben onları sanırım. Figüranların aldıkları paraları ben yükselttim, 25 lira alırlarken ben 75 lira ödedim. “Bozuk Düzen”i sesli çektim, Belgin Doruk ve Ekrem Bora’nın kendi seslerini kullandım. Kendi sesleriyle oynadıkları tek filmdir o...
İki filminiz üzerinden de yıllar geçti. Belki yeniden deneseniz para kazanırdınız. Kırgınlık mı oldu sizde?
- Bende kırgınlık olmaz. Ben kırılmam, onun için hâlâ ayaktayım.
Tiyatroda para kaybettiğiniz zamanlar da olmuştur ama onunla aranıza hiçbir şey giremedi...
- Ama ben tiyatrocuyum, devam ettirmek zorundaydım. Dayanabildiğim kadar dayandım. İkinci kez kapattım, bir daha açmamaya kararlıyım. Gerçi 2001’de kapattım, o günden beri 40 tane daha oyun koydum sahneye.
Yeniden açmaz mısınız?
- Hayır hayır... Don Kişot’la o yok artık hayatımda!
Tiyatrodan çok para kaybettiğiniz zamanlar oldu mu?
- E kaybettim evet, ama onun karşılığında kazandığım şeyi hiçbir parayla satın alamam. Saygıyı, sevgiyi, tecrübeyi...
ARABESK DIŞINDA HER ŞEY DİNLERİM
Sizin rehberliğinizde bir Amerika seyahati düzenleniyormuş. Sizinle gelecekler çok şanslı bence...
- Teşekkürler. Çeşitli temaları olacak bu Amerika seyahatlerinin. İlki tiyatro ve bunun için beni uygun gördüler. Haldun Dormen’le Broadway enteresan gelmiş.
Nereleri gezeceksiniz?
- Bu sene en çok ödülü “Once” müzikali aldı, ona gideceğiz. Ricky Martin’li “Evita”yı göreceğiz. Metropolitan Operası ve Cirque du Soleil’e gidilecek. İsterlerse benim için düzenlenen davete de katılabilecekler.
Mezun olduğunuz Yale Üniversitesi’nde düzenlenen davetten söz ediyorsunuz değil mi?
- Evet, mezun olduğum Yale Üniversitesi’nde bir konuşma yapmak istediğimi söyledim, onlar da benim adıma bir davet düzenlemek istedi. Bu çok hoş bir şey tabii.
Siz Amerika’da okurken çok sık gider miydiniz Broadway’e?
- Yale’in olduğu yer New York’a çok yakın. Her hafta sonu gidip üç-dört oyun görüyordum.
Şimdi olduğu gibi televizyon ekranınızda hep opera mı vardır?
- Yok, gündüzleri klasik müzik dinlerim. O televizyondaki ne biliyor musunuz? Don Kişot (gülüyor), tesadüf. Aslında ben her türlü müzik dinlerim.
Pop da dinler misiniz?
- Tabii, hatta dün Burcu Güneş’in bir düetini dinledim, harikaydı, bayıldım. Frank Sinatra hayranıyımdır, Whitney Houston’a bayılıyordum. Ben arabeskten başka her şeyi dinliyorum.
TERCİH YAPMAM GEREKSE OYUNCULUKTAN VAZGEÇERİM
“Hayatımın rolü” dediğiniz bir rol var mı?
- Var, “Şahane Züğürtler”... Hayatımın rolüydü. Bir keresinde 250, bir keresinde 300 kere oynadı.
Şu anda tiyatrolar ne durumda sizce?
- Çok değişti.
İyi mi, kötü mü?
- İyi... Bir sürü genç fırsat buluyor. Üç kişi bir araya gelip tiyatro yapıyor.
Kendinizi en çok oyuncu gibi mi yönetmen gibi mi hissediyorsunuz?
- En başta yönetmen ve hocayım, oyunculuk sonra geliyor. Oyunculuk da büyük keyif, insanın sahneye çıkıp alkışlanması hoş şey. Ama birinden vazgeçmem gerekse oyunculuktan vazgeçerdim.
İyi de siz Yale’e oyunculuk eğitimi almak için gitmediniz mi? O zamanlarda ne düşünüyordunuz?
- Benim ayağımda bir sakatlık var, ben bu sakatlıkla oyuncu olamam diye düşünüyordum. O yüzden yönetmen olma düşüncesiyle gittim, aktörlük dersinde sahneye çıktım.
O FİYASKO SAYESİNDE AYAKLARIM YERE BASTI
Sizden eğitim almaya gelen öğrenci profilinde değişiklik var mı?
- Var var, şimdi herkes oyuncu olmak istiyor. Anadolu turnesinde insanlar sahne arkasına geliyor, “Kızım oyuncu olmak istiyor, ne yapalım?” diye soruyor. Ün ve para kazanmak istiyorlar.
Siz para ve ün kazanmak istemediniz mi? En azından ilk zamanlarda?
- Para kazanmak benim için hep arka plandaydı, o yüzden hiç kazanamadım. Bu iş para kazanmak için yapılmaz, sevdiğiniz ve inandığınız için yapılır.
Ya şöhret, o ne zaman geldi?
- Amerika’dan gelir gelmez ünlü oldum, sokakta herkes tanıyordu. Ama “Sokak Kızı İrma”dan sonraki oyun tokat gibi geldi, beni durdurdu. O fiyaskoya müteşekkirim, ayaklarım yere bastı.
BİR YILANDAN KORKARIM BİR DE ÖLÜMDEN
Bu uzun kariyerde hiç ciddi pişmanlıklar yaşadınız mı?
- Hayır. Çok sıkıntı çektiğim, parasız kaldığım günler oldu ama hiç pişmanlık yaşamadım.
Keşke yapsaydım dediğiniz bir şey...
- Yok, ben şanslı bir insanım. Aşağı yukarı istediğim her şeyi yaptım. Bir tek istediğim gibi yeni bir tiyatro binası olmadı. Hep oradan buradan bozma binalarda çalıştık.
Son olarak korkularınızı sorayım...
- Yılandan çok korkarım... E bu yaşa geldim, artık ölümden korkarım.
KIVANÇ TATLITUĞ’U TEBRİK EDECEĞİM
Televizyonu sevdiğinizi söylediniz, şaşırdım. Tiyatroculardan pek sık duyduğumuz bir şey değil bu...
- Evet, televizyonu seviyorum. “Dadı”dan çok keyif aldım. Televizyon kurulduğundan beri herhalde en çok programı Halit Kıvanç’la ben yapmışızdır. O bıraktı, ben hâlâ devam ediyorum.
Peki yeni dizileri beğeniyor musunuz?
- Tekrarlarını seyrediyorum, çok iyiler. “Muhteşem Yüzyıl” bence çok iyi, Avrupa’da her yere oynayabilir. “Kuzey Güney”i pek sevmiyordum, bir kere seyrettim bayıldım. O kadar iyi oynuyorlar ki... Özellikle Kıvanç’ı (Tatlıtuğ) tebrik edeceğim, çok iyi çalışmış. Buğra (Gülsoy) zaten çok iyi bir oyuncu. Bütün oyuncular çok iyi daha doğrusu. Televizyonun hor görülmemesi lazım. Televizyon olmasa bu oyuncuları kim görecekti?