Güncelleme Tarihi:
Bir gerilim filminden kader kısmet mesajları çıkarılır mi? Çıkarılır tabii.
Çünkü gerçekten de başımıza gelen her şey, gelişigüzel olduğunu düşündüğümüz seçimlerimizin bir sonucu.
İstediğimiz kadar kaderimize, geleceğimize hükmedeceğimizi düşünelim ya da çabalayalım, kader bizi bir yerde yakalıyor.
Zincirleme olaylar sonuncunda başımıza gelenleri kontrol etmemiz mümkün olmuyor.
Bu filmdeki gençleri kader, en güvenli olduğu düşünülen yerlerden birinde, kapısında kilidi, içinde güvenlik kamerası olan bir ATM odasında yakalıyor.
Gençlerin manyak bir katilin elinde oyuncak olduğu yerler genelde tenhadaki kulübeler, ormandaki evler, ıssız kasabalar olurdu.
ATM’nin en ters köşe hareketi, korkuyu ve gerilimi güvenli sanılan bir yere taşıması.
BUZ GİBİ HAVADA YAŞAM MÜCADELESİ
Geç saatte partiden çıkan üç arkadaş, içlerinden birinin pizza yeme ısrarı nedeniyle buz gibi havada para çekmek için bir ATM’de duruyor.
Bu rutin aktivite kısa sürede gençler için umutsuz bir yaşam mücadelesine dönüşecek.
Üzerinde kapüşonu olan bir paltoyla karanlıkta beliren tuhaf bir adam gençlerin bir anda kabusu oluveriyor.
Adamın işlediği cinayete tanık olan gençler dışarı çıkmaya korkuyorlar.
Adamdan kurtulmak için en doğru zamanı kollamak zorundalar.
SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ
Filmin oldukça kısa tutulan giriş bölümünde üç genci o zorlu geceye bağlayan olaylar özetlenmiş.
Üçünün kaderlerinin önce aynı arabanın sonra da aynı ATM’nin içinde nasıl kesiştiğini gördükten sonra tek mekânda geçen gerilime bağlanıyoruz.
Üç finansçı, içeride ölüm kalım savaşı verirken en çok da pişmanlıklarıyla boğuşuyorlar.
Şöyle yapsaydım burada olmazdım, tarzı serzenişlerle kıvranan gençler diğer yandan da katilin onlarla oynadığı kedi fare oyunuyla baş etmeye çalışıyor.
GERİLİM BİLİNMEYENDEN KAYNAKLANIYOR
Hikâyenin psikolojik gerilimi gençlerin gelgitlerinde ortaya çıkarken fiziksel şiddetin perdeye yansıdığı sahnelerde gerginlik daha da artıyor.
ATM’nin en keyif veren özelliklerinden biri de katilin kimliğini gizlemekteki ustalığı.
Merak içinde kalırken gerilmek tuhaf bir keyif veriyor.
Yönetmen David Brooks’u ilk kez kamera arkasında görsek de, senaryo yazarı Chris Sparling tanıdık bir isim.
Kendisi, kapalı mekânda geçen korku denince akla ilk gelenlerden olan ‘Toprak Altında’nın (Buried) yazarı.
ATM’ninki, Irak’ta bir tabutun içinde toprağa gömülmüş Amerikalı’nın kurtulma hikayesi olan Toprak Altında’nın yanında zayıf kalsa da, gerilimi ve son ana kadar izleyicide yarattığı soru işaretleriyle ilgiyi canlı tutmayı başarıyor.
Yaz aylarında korku gerilim filmleri iyi gider diyenler için ATM hiç de fena bir seçenek değil.
UYARISIZ ŞİDDET: ATM
Yön: David Brooks
Oyn: Brian Geraghty, Josh Peck, Alice Eve, Eyde Belasco
Tür: Korku
Süre: 90 dk.
ATM nedir?
ATM”yi bankamatik olarak bilenimiz çoğunlukta. Açılımı nedir dendiğinde ise cevap veren çok az. ATM, Automatic Teller Machine’in kısaltması. Yani, Otomatik Vezne Makinesi.
Alice Eve,
ATM filmiyle isteğine kavuştu!
Sex And The City 2, She’s Out My League ve Crossing Over gibi filmlerin güzel oyuncusu Alice Eve, yıllardır düşlediği hayalini ATM filmiyle gerçekleştirmişe benziyor. Hollywood’un yeni yıldız adayı verdiği röportajlarda dram, komedi ve aksiyon gibi birçok filmde oynadığını ama en büyük hayalinin korku filminde rol almak olduğunu belirtiyordu. Alice Eve son filmi ATM ile bu hayalini gerçeğe dönüştürmüş
Yönetmen David Brooks: GERİLİM ŞİDDETLER ARTMAZ
David Brooks tarafından yönetilen, Chris Sparling’in yazdığı korku filmi ATM’de, gerilim, üç arkadaşın Noel partisi sonrasında para çekmek için bir bankamatikte durmalarıyla başlıyor. Keyif dolu dakikalar, tanımadıkları yabancıyla karşılaşmalarıyla, yerini korku dolu anlara bırakırken, seyirci içinse heyecan dolu dakikalar başlıyor.
İlk uzun metrajı ATM olan David Brooks, film üzerine yapılan bu röportajda aynı zamanda neden bu filmi seçtiğine dair bilgilerin, sinema sevgisinin, insanları birbirine bağlayan büyük bütçeli film yapma hevesinin ve sinemaya olan tutkusunun nasıl geliştiğine dair soruların da cevaplarını veriyor:
ATM filminin senaryosunu okuduğunuzda ilk tepkiniz ne oldu?
- Kısa film yapan bir yönetmen olarak ilk uzun metrajımı çok iyi anlaştığım bu üç oyuncuyla çekmem benim için çok özel bir deneyim oldu. Bunun dışında senaryo ilk okuduğumda hiç beklenmedik şekilde beni çok heycanlandırdı ve kafamda çok net her şeyi canlandırabildim. Ayrıca bir filmi çekmeden önce eleştirilerin hangi yönden geleceğini tahmin ediyorum; ama eleştirilerin nereden geleceğini tahmin edemediğim zamanlarda, bu beni ortada beklenmedik bir durum olduğu için çok heyecanlandırıyor. Bu saydığım etkenleri birleştirdiğim zaman ortaya çıkacakları görmek için daha da çok sabırsızlandım.
Bu kadar klostrofobik bir film çekerken karşılaştığınız en büyük zorluk ne oldu?
- Filmi Kanada’da 20 günde çektik ve bu sürecin karmaşık ve zorlu olacağını biliyorduk. İlk olarak ekiple birlikte storyboard’lar üzerinden çalışma yaptık ve yapım tasarımcısıyla bu sorunun altından başarısız olmadan nasıl kalkabiliriz diye çok düşündük. En önemli kısım filmin girişiydi. Çekim yaptığımız ortamların, gerçekliği tam olarak yansıtmasını amaçladım. Her şey hazır olduğunda sıranın çekim yapmaya geldiğini ve zamanın kısıtlı olduğunu anlıyor, bu gerçeklikle yüzleşiyorsun. Bu tarz filmlerde bu büyük bir heyecan ve enerji yaratıyor. Ortaya çıkan enerji, performanslara da yansıyınca aşmak istediğimiz problemleri bu şekilde aşabiliyoruz.
Şiddetin daha yoğun olduğu bir film yapmayı düşünmediniz mi?
- Bana göre gerilimi artırmanın yolu daha yoğun şiddet değil. Bu tip filmlerde şiddetin yoğunluğunu çok iyi ayarlamak lazım, dozunu kaçırdığınız anda seyirciyi rahatsız edebilir. Her sahnede cinayet, vahşet gibi noktalara değinmektense, filmin çok önemli anlarında bu kısımları göstermek ve az ama senaryonun bütünlüğünün bozulmayacağı şekilde aktarmak daha uygun diye düşünüyorum.
İnsanların para çekerken deneyimledikleri günlük yaşam korkuları kararınızda etkili oldu mu?
- Evet, kesinlikle. Hikâyenin ATM gibi beklenmedik bir yerde geçiyor olmasını sevdim. Çünkü hepimiz bankamatikten para çekerken etrafımızda birilerinin olup olmadığını, bizi soymaya kalkıp kalkmayacaklarını düşünürüz. Yapımcımız Peter Brooks ile tanışıklığımız çok uzun yıllara dayanıyor ve benim tarzımı önceki kısa filmlerimden az çok biliyordu. Bu fikri kafama o soktu ve ben de filmin konseptinin hoş ve enteresan olduğunu düşündüm. Ardından Chris (senarist) ile ATM’ler hakkında bazı ince noktaları bulmaya başladık. Bu şekilde çalışarak iki çift gözün işini, bir çift gözden çok daha iyi tamamlayabildiğini gördüm.
Biraz da oyuncu seçimi hakkında konuşmak isterim, zira kamera karşısında gerçekten de geleceği parlak oyuncular var.
- Çok teşekkür ederim! Cast seçimi ve zamanlama konusunda çok şanslıydık çünkü senaryoyu yollamaya hazır olduğumuz hafta Chris Sparling’in yazdığı Buried Sundace’da Lionsgate tarafından alındı. Burada şans eseri herkesle tanışma fırsatım oldu. David’i oynayan Brian (Gerarghty) The Hurt Locker’ı henüz bitirmişti ve onunla ilgili en iyi şey son derece sevimli, aynı zamanda sessiz biri olması. Bu sessizliğin David karakterine çok uyacağını düşündüm. Akabinde Corey’i canlandıran Josh’ı bulduk. Bu çok iyi oldu çünkü The Wackerness adlı filminin büyük fanıydım. Josh hakkında iyi olan şey onun çok komik fakat ATM ve The Wackerness gibi filmlerde aniden komediden dramaya geçiş yapabiliyor olmasıydı. Corey karakteri biraz sinir bozucu olmasına rağmen seyircinin sevip, destek vereceği tiplerden olmalıydı ve Josh bunun için mükemmel bir seçimdi. Ve son olarak Alice bizim yapbozumuzun kayıp parçasıydı. İşlerinin büyük bir hayranıydım ve cast’ı erkek odaklı olmaktan kurtarabileceğini düşündüm. Günlerce sadece erkeklerin olduğu bir sette çalışmak bir aktris için zor olabilirdi ve bunun üstesinden gelebilecek bir oyuncu arıyordum. Neyse ki Alice çıkageldi ve her şeyin yolunda gitmesini sağladı.