Atilla Koç ÅŸiir konusunda haklı

Güncelleme Tarihi:

Atilla Koç şiir konusunda haklı
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 24, 2005 00:00

‘BU yakınlarda görmedim bir rüya / Bir kız sevdim, adı Hülya’İlkokul çocuklarının uydurduÄŸu türden manzume numunesi nereden çıktı diyeceksiniz.Åžuradan çıktı ki, Kültür ve Turizm Bakanı Attila Koç ‘Şiir azgeliÅŸmiÅŸ, roman ise geliÅŸmiÅŸ ülkelerde olur’ demiÅŸ.Hiç tereddütsüz, doÄŸruyu söylemiÅŸ!Evet evet, fincancı katırlarını ürkütecek bile olsa ben bir defa daha tekrarlayayım.Tabii ki göreceleÅŸtirmek kaydıyla ama, Kültür Bakanı ‘öz olarak’ doÄŸruyu söylemiÅŸ.*BÖYLE düşünüyorum diye sakın ÅŸiir sevmediÄŸimi veya ‘şair düşmanı’ (!) olduÄŸumu falan sanmayın. Asla ve tam tersine!Her ne kadar son zamanlarda Küçük Ä°skender’den baÅŸkasını pek keÅŸfedemediysem de, Yahya Kemal’den Fernando Pessao’ya; Necip Fazıl’dan Rimbaud’ya; Nazım Hikmet’ten Mayakovski’ye; veya Ömer Hayyam’dan François Villon’a, DoÄŸu’nun ve Batı’nın sayısız ve sayısız ÅŸairini sonsuz ölçüde severim.Ãœstelik, ergenlik çağımdan itibaren ‘Varlık’ ve ‘Yeni Dergi’ sayfalarında; yahut, babamdan miras ‘Tercüme’ mecmuasının ‘Şiir Özel Sayısı’ cüzlerinde yuttuÄŸum satırların daha sonraki formasyonuma kesin damga vurduÄŸunu inkár edebilir miyim?Hayır! Hatta muhtemelen diyebilirim ki, ÅŸiirsiz ben, ‘ben’ olamazdım.Fakat bütün bunlar, Koç’un biraz formülleÅŸtirerek ifade ettiÄŸi gerçekteki ‘öz’ü deÄŸiÅŸtirmiyor, deÄŸiÅŸtiremez, deÄŸiÅŸtirmeyecek.*ÖYLE, çünkü, konuya iliÅŸkin olarak ‘Milliyet’in sorularını cevaplayan sevgili Enis Batur’un da kayıt koymak ÅŸartıyla belirttiÄŸi gibi, ÅŸiir esas olarak ‘sözel toplum’ geleneÄŸinden kaynaklanır.BaÅŸka bir deyiÅŸle, köylülüğün ve göçebeliÄŸin ‘ifade edebiyatı’na uzanır.DoÄŸu’daki ‘hay-ku’ Japon üçlemelerinden, Batı’daki ortaçaÄŸ ‘turubadur’ koÅŸmalarına, ÅŸiir, henüz ‘yazıya düşememiş’; henüz ‘kurgu’ dürtüsüyle donanamamış; henüz ‘insani algılamayı’ toprağın, tabiatın ve mevsimlerin ötesine taşıyamamış bir ‘duyarlılık aynası’ yansıtır.Roman ise artık bunları aÅŸmıştır.Önce merkantil ticaret burjuvazisinin, sonra da kapitalist sanayi burjuvazisinin ‘yazılılığı’na tekabül eden bu anlatım tarzı, pertavsızla incelediÄŸi ve bünyesinden çıktığı ‘modernite toplumu’ gibi, ‘eski ÅŸiir’iyle karşılaÅŸtırılmayacak ölçüde çetrefilleÅŸmiÅŸtir.Ä°ÅŸte, Attila Koç’un ‘az geliÅŸmiÅŸ ülkeler’ ifadesini kullanırken bu tarihi perspektifi kastettiÄŸini sanıyorum.*BELKÄ° diyeceksiniz ki, ‘İnsaf, senin de yere göğe koyamadığın o Pessao’ların, o Rimbaud’ların, o Mayakovski’lerin ÅŸair sınıfını sanayi toplumu üretmedi mi?’DoÄŸru!Tamam da, bu, yukarıdaki olguda mevcut olan ana gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmiyor. Åžairin ve ÅŸiirin modern ve postmodern toplumlardaki bugünkü varlığı, esas ‘ifade ekseni’ni hálá ‘şiirselik’ üzerinde sürdüren toplumların ‘az geliÅŸmiÅŸliÄŸini’ hafifletmiyor.Tabii buradaki ‘az geliÅŸmiÅŸlik’ sıfatının çok izafi olduÄŸunu en baÅŸtan kabul ediyorum.*VE aklıma, Milan Kundera’nın uzun yıllar önce okuduÄŸum bir saptaması geliyor.Çek yazar bu denemede ülkesini bir ‘şairler ÅŸelalesi’ olarak tanımlar ve çok az sayıda romancı bulunmasına raÄŸmen, ‘manzume döktürenler’den geçilmediÄŸini vurgular.Öyle tabii, çünkü ‘Aslan Asker Åžvayk’ın yaratıcısı HaÅŸek’i hariç tutarsak, ‘Çek’ dediÄŸimizde hemen aklımıza gelen Kafka’lar, Bloch’lar falan aslında hep, sanayi ve ticaret burjuvazisinin dili olan Almancayı kullanmamışlar mıydı?Oysa, merkezi Avrupa devletinde ancak Bohemya ve Moravya köylülerinin lisanı olan Çekçe çok uzun süre ‘şiirsellik’ geleneÄŸinden caymadı.Türkiye’de farklı mı?*HAYIR, hiç deÄŸil ve de zaten onun için yazıya, ‘Bu yakınlarda görmedim bir rüya / Bir kız sevdim, adı Hülya’ saçmalığıyla baÅŸladım.Çünkü, ‘Türk modernleÅŸmesi’ne paralel olarak ‘romana geçiÅŸ süreci’ni yaşıyor olmamız hálá ‘öz’ü pek deÄŸiÅŸtirmiyor ve ‘sözel toplum’ tüm ağırlığını koruyor.Hadi, sanki bendeniz Sirkeci Ä°skelesi’nde köylülere niyet ÅŸekeri satarken bir de maniler arayan iÅŸportacıymışım gibi, ilkellik bab’ında yukarıdaki manzumeye bile taÅŸ çıkartan binbir ‘şiir’ (!) müsveddesinin ‘keÅŸfedilmemiÅŸ dahiler’imiz (!) tarafından her Allah’ın günü elektonik posta kutuma düzinelerle gönderilmesini geçeyim. Fakat, genel sosyolojik parametrelerimize şöyle bir baktığımızda da ‘şiir kutsallığını’nın (!) ve ‘şair fetiÅŸizmi’nin (!) hükümranlık sürdüğü göz çıkartıyor.Ãœstelik bu ‘kutsallaÅŸtırma’ ve ‘fetiÅŸizm’, edebiyatta, hatta bütün sanatlarda ‘şair’i her ÅŸeyin üzerine koyan bir Blok’un, bir Valery’nin, bir Mandelstam’ın ‘teorik burnu büyüklüklük’leriyle tabii ki kıyaslanamaz.Türkiye’deki ‘tabandan ÅŸiir kutsallaÅŸtırması’ (!), göçebe aşıklardan köylü koÅŸmalarına uzanan o sonsuz duraÄŸan ‘toprak sözelliÄŸi’yle sürüyor ve sürdürülüyor.En ‘modernist uzantısı’ (!) da arabesk ÅŸarkı stüdyoları ve eskiden gazetelerin, ÅŸimdi de internet sitelerinin ‘sizden ÅŸiirler’ köşeleriyle ‘zirveye varıyor’ (!). Eh, ‘YaÄŸdı yaÄŸmur, çaktı ÅŸimÅŸek / Sen de mi ÅŸair oldun eÅŸÅŸoÄŸlueÅŸek’.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!