Atılır da, birader...

Güncelleme Tarihi:

Atılır da, birader...
Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2003 18:00

Levent Korkut, hafta sonunda Ağva taraflarına gitti. İnanılmaz bir rehberlik hikayesiyle geldi. Turizmcilik yaptım, çok sıkıştın mı az buçuk sallamak (sadece turizmde değil, her meslekte), olabilir. Ama “görecek şey olmayan yere turist götürmek” ... ilk defa duyuyorum! (1)

Haberin Devamı

Turizm işi yaptım az da olsa, raconunu bilirim yani.

Otobüsle İzmir’in açığından geçiyoruz, acenta yetkililerini Burhaniye-Ören’e götürüyoruz. “Papa” dediğimiz Fransız yetkili (bizim karşı-acentanın sorumlusu) misafirlere turistik bilgiler veriyor. Ben de bir kenarda uyukluyorum, ne anlattığından haberim bile yok.

Birden, pat diye bana sordu, Fransızca olarak:

- Serdar, bu İzmir’in büyük bir camii vardı hani, neydi adı?

Tek gözümü açıp, tereddütsüz cevap verdim:

- La Grande Mosquée! (Ulucami)

"Ha sahi!...” dedi ve konuşmasını sürdürdü Papa.

Ama otobüsten inerken yakaladı beni:

- Yahu Serdar, İzmir’de Ulucami diye bir cami bilmiyorum ben. Sorduğum cami, adı sonradan aklıma geldi, Hisar Camii olacaktı. Sen de amma salladın ha!

Salladım, çünkü turizmde (gerçi gazetecilik de pek farklı değildir ya) “Bilmiyorum” demek olmaz. Ayrıca o kadar ciddî ve kararlı sallayacaksın ki, karşındaki tereddüt etmeden inansın.

Yani turizm rehberliğinde biraz esneklik gerekir, bilirim, küçük bir “hata payı” vardır daima.

Ama bu % 1’i bilemedin % 2’yi geçmez.

Bizim Haber Merkezi’nden Levent’in anlattığı bu bakımdan bir dünya rakoruydu.

*

Haftasonu Kefken yolundaki Kilimli Koyu’na gitmişler. Kaldıkları otelden bir rehber alıp gezmeye çıkmışlar.

Gelinkayası diye meşhur bir yer varmış oralarda, bir burnun ucunda, duvaklı bir gelini andıran bir büyük kaya.

“Serdar Abi, Ağva’dan Gelinkayası’na gittik arabayla, herhalde yarım saat filan. Arabadan indik, başladık etrafta geline benzer bir kaya aramaya. Yok! Rehbere soruyoruz, nerede, diye, bize küçük bir burun gösteriyor.

- İyi de, o burun geline meline benzemiyor ki! diyecek oldum, rehberin cevabı:

- Haklısınız, geçen sene burnun ucundaki kayalar çöktü, denize kaydı. Onun için göremiyorsunuz. Yoksa hakikaten geline benziyordu kayalar...”
(1) Yukarıdaki spotu yazarken, “Olmayan yere turist götürmek, ilk defa duyuyorum” derken... kendimden utandım. Çünkü ben de hayalet turizmcilik yaptım, “olmayan tesisi satmaya çalıştım” itiraf ediyorum.

Haberin Devamı

1986 yılıydı galiba. Turgutreis’te inşa halindeki bir tesisi Fransızlar’a pazarlıyoruz. Otelin sahibi arkadaşımız, İstanbul’a planlarla, maketle geldi, tesis nefis, şu tarihte biter diye de söz verince bize... Bin tane işimizin içinde, aşağıya inip gözümüzle görmeye vaktimiz olmadı. Ama bu arada, “Gelin bu tesisi size kiralayalım” diye öneride bulunduğumuz Fransız acentanın sorumluları pat diye arayıp “Pazar günü İzmir’e uğrayacağız, günü birlik Turgutreis’e inelim de şu sizin tesise bir göz atalım” deyince, yapacak şey kalmadı.

Haberin Devamı

Fransızlar’la İzmir’de buluştuk, arabayla Turgutreis’e indik. Hava iyice kararmış artık. Tesisin sahibi arkadaşımız bizi girişte karşıladı. Bahçe kapısından geçip içeriye bir girdik ki... ortalıkta tek bir bina bile yok. Boş bir tarla. Arkadaşıma döndüm hırsla:

- Yahu X, bu ne?

”Anlatayım, dedi arkadaşım hiç istifini bozmadan, kırık bir briketin üstüne çıktı, elindeki fenerle bize göstermeye başladı.

Işığı yabani otların bittiği bir yere çeviriyor:

- Havuz naha burada olacak!

Işığı bir okaliptüs ağacına doğru tutuyor:

- Yemekhane ve bar, naha burada olacak!

O gün ölmedim ya...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!