Güncelleme Tarihi:
J. J. Abrams’ın yönettiği ve Benedict Cumberbatch, Chris Pine, Zachary Quinto ile Zoe Saldana’nın oynadığı ‘Bilinmeze Doğru: Star Trek’ (Star Trek Into Darkness) yazın ilk büyük gişe canavarlarından. J.J. Abrams, Uzay Yolu mitolojisine sadık kalırken, kendi hikâyesini de yaratmayı başarmış. Eğlencesi ve heyecanı ile lunaparklardaki eğlence turlarını aratmayan bir film çekerek de 185 milyon dolar bütçenin hakkını vermiş.
Yaz aylarının ilk gişe canavarlarından olan ‘Bilinmeze Doğru: Star Trek’ Avrupa ve Amerika’da vizyona girmesinden bir ay sonra Türkiye’de izleyici karşısına çıktı.
Kamera arkasında Yıldız Savaşları’nın yeni yönetmeni olarak dikkatleri çeken, kendisi kabul etmese de kimilerine göre yeni neslin Steven Spielberg’ü sayılan J.J. Abrams var. Lost’un da yaratıcıları arasında olan Abrams, 2009 yapımı olan ilk Uzay Yolu filminin de yönetmeniydi.
1960’larda televizyon dizisi olarak başlayan ve hem televizyonda hem de beyazperdede farklı şekillerde devam eden seri, 2009’da yeni nesille buluşmuş ve hiç de fena tepkiler almamıştı. J. J. Abrams dizinin bir hayranı olmadığını söylediğinde fanatik Uzay Yolu takipçilerinin tepkisini çekti çekmesine ama finalde ortaya koyduğu iş gayet başarılıydı. Üstelik hem öze uygun hem de bağımsız, yepyeni bir bakış açısı sunan bir film yaptığı için diziyi takip etmemiş olanları bile yapımın içine çekmeyi başarmıştı.
2009 yılı Uzay Yolu’nun dünyadaki hasılatı 400 milyon doları buldu. Böyle olunca ikinci film için gidilecek tek isim yine J. J. Abrams’dı.
Bilinmeze Doğru: Star Trek, 185 milyon dolar gibi dev bir bütçeye sahip. Aman da ne çok para demeyin, yarısı ilk hafta Amerika’da gişeden geri geldi bile. Hasılat giderek de artıyor. Ben şu satırları yazarken ne kadar kâr ettiklerini hesaplıyor bile olabilirler.
Bu gişe hasılatına şaşmamak lazım, çünkü Uzay Yolu: Bilinmeze Doğru gişe canavarı olmaya aday özelliklere sahip. Atılgan ekibine geçmişten gelen bağlarımız ve alışkanlıklarımız bir yana, kendi ayakları üzerinde durduğunda da bağımsız olarak hayli etkileyici bir aksiyona, karakterlere ve kötü adama sahip bir filmle karşı karşıyayız. Konu dünyayı tehdit eden bir düşman ekseninde geçiyor. Atılgan gemisi son görevlerinden sonra mürettebatıyla dünyaya geri çağrılıyor. Bu son görev etkileyici bir açılış sahnesiyle geliyor karşımıza.
Volkan tehdidi altındaki bir gezegendeki ilkel canlıların yardımına koşan Kaptan Kirk ve Mr. Spock arasındaki fark, bu giriş sahnesinde ortaya konmuş oluyor. Kaptan Kirk, duygularıyla hareket eden bir lider, en önemli özelliği tutkulu bir yapıya sahip olması. Mr. Spock ise doğrularından taviz vermeyen tam bir görev adamı. İnsanlardan ayrılan pek çok özelliği daha bu ilk sahnelerde anlaşılıyor. Kaptan Kirk ve Mr. Spock arasındaki ilişki film boyunca izleyicinin en ilgisini çekecek olanı. Bazen bir kedi köpek bazen de ayrılmaz iki dost gibi olan bu ikilinin diyaloglarındaki espriler de gayet eğlenceli.
Atılgan bu ilk görevin ardından dünyaya döndüğünde karşılaştıkları manzara, çok güçlü bir teröristin donanmalarını ve ona bağlı olan her şeyi yerle bir ettiği bir facia. Kaptan Kirk bu tek kişilik kitle imha silahını bulmak için aramaya koyuluyor. Ama oyun içinde oyun var. Gizem arttıkça kötü adam kim sorusu akıllarda yer etmeye devam ediyor. Hayatta kalmak ile ölüme teslim olmak arasında mekik dokuyan kahramanlar, bu macerada aşk, dostluk ve fedakârlık sınavlarından geçiyorlar.
Kirk, tek ailesi olarak nitelendirdiği müretebatı için fedakârlığın anlamını yeniden sorguluyor.
Dizinin çoğu bölümünde yan rol olan Mr. Spock, J.J. Abrams imzalı sinema filminde bayağı bir ön plana alınmış; kilit bir rol oynuyor ve neredeyse her önemli sahnede karşımıza çıkıyor. Ben Uzay Yolu serisini çocukluğumdan hayal meyal hatırlanlayanlardanım. Uzay gemisi Atılgan, kaptan Kirk ve sivri kulaklı, çekik kaşlı Mr. Spock tabii ki en fazla aklımda kalanlar. Abrams, filmi Uzay Yolu serisini bilmeyenleri düşünerek çekmiş. Daha önceki hikâyeleri pek hesaba katmamış.
Yani bir ön izleme ya da hatırlama yükü getirmiyor izleyenlere.
Bilimkurgu, aksiyon ve dramı harmanlayan Uzay Yolu: Bilinmeze Doğru filmi aralıksız ve temposu düşmeyen bir aksiyon sunuyor.
Fizik kurallarını hiçe sayan aksiyon vazgeçilmezimiz, üstelik hızlı ve tempolu bir şekilde geliyor.
Bu anlamda tam bir gişe canavarı olmaya aday.
Karakterler arası esprili diyaloglar bu aksiyonun arasında çerez niyetine hayli lezzetli.
Bunlar dışında izleyiciyi düşündürecek konuları da var tabii filmin; doğru bildikleriniz mevcut yasalara ters düşerse ne yapmak gerekir; otoriteyi sorgularsak sonuç ne olur; sevdiklerimiz için nelere katlanır ve göğüs gerebiliriz?
Bilinmeze Doğru: Star Trek, biz yaştakileri çocukluklarına götürecek, yeni nesle ise yepyeni bir macera sunacak keyifli bir aksiyon bilimkurgu. Eski moda Uzay Yolu tadı ile blockbuster görkemini dengeli bir şekilde bir araya getirmesini alkışlamak gerek. Tasviye edilmeyecek gibi değil.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
İspanya’dan gelen gerilim
Miguel Angel Toledo’nun ilk uzun metrajı olan Paranoyak, İspanyol sinemasından gelen bir korku gerilim örneği. Filmin en büyük kozu, senaryosunda 28 Hafta Sonra’nın senarist yönetmeni Juan Carlos Fresnadillo’nun imzasının olması. Raul, eşi ve oğluyla birlikte yılbaşını geçirmek ve evliliklerini sağlamlaştırmak üzere ıssız bir dağ evine gidiyorlar. Ev sahibinin tamir için gönderdiği Samuel’in gelişiyle ortam geriliyor, Raul’un kıskançlıkları başlıyor. Ancak içinde bulundukları tehlike bundan çok daha büyük.
Yusuf Güney başrolde
Yılın son Çanakkale filmi vizyonda: Sarı Siyah. Aslında göz doktoru olan Levent Akçay’ın yönettiği film, savaşı askere gönüllü katılan öğrencilerin gözünden anlatıyor. Enver Paşa’nın Beyazıt mitinginden sonra gönüllü olarak Çanakkale Savaşı’na katılan ve ikinci tümende hayatını kaybeden öğrencileri beyazperdeye getiriyor. Filmin başrolünde 16 yaşında bir genci canlandırdığı için sakallarını kesmek zorunda kalan ünlü şarkıcı Yusuf Güney var. Sarı Siyah, Güney’in ilk sinema filmi.
Üç farklı senaryo
İstanbul Film Festivali’nde gösterildikten sonra vizyona giren Babadan Oğula, erkeğin değişen doğası üzerine bir suçla örülü hikâye anlatıyor. Adından da anlaşılacağı gibi erkeklerde baba olmakla gelen değişimleri ve bir çocuğun nelere kadir olabileceğini ortaya koyuyor. Başrollerde Ryan Gosling, Bradley Cooper ve Eva Mendes’in olduğu filmin yönetmenliğini 2010’da fırtınalar estiren Aşk ve Küller’in kamera arkasındaki isim olan Derek Cianfrance üstleniyor.
Çocuk ve hayvan dostluğu
Çocukluğumuzda izlediğimiz Lassie, Beethoven gibi filmlerin yerli sinemadaki yerini dolduracak film olan Arkadaşım Max vizyonda. Başrol, Yetenek Sizsiniz yarışmasında birinci olup, seyircilerin gönlünde taht kuran akıllı köpek Max’in. Max ile birlikte başrolü paylaşan Ataberk Mutlu’nun da ilk sinema filmi bu. Yönetmen Murat Şeker, çocuk ve hayvanlarla çalışmanın ne kadar zor olduğunu bilerek girmiş bu işe; “Bu filmde ben kendimi aştım, zor olanı başardık” diyor.
Kiralık katil polis işbirliği
Jimmy Bobo kiralık bir katil. Partneri öldürülünce kendisi de hedef haline geliyor. New York Polis Departmanı’ndan genç bir polisle birlikte tehlikeli bir soruşturmanın içine girmek zorunda kalıyor. Jimmy Bobo ile genç polisin arasında hiçbir ortak nokta yokmuş gibi görünse de, aralarında daha önce fark etmedikleri birçok benzerlik var. Matz ve Colin Wilson’ın aynı isimli çizgi-romanından uyarlanan filmde Sylvester Stallone Jimmy Bobo isimli bir kiralık katili canlandırıyor.
Çocukların farklı cinsel yönelimleri
Ergenlikten yetişkinliğe geçen çocuğunuz bir gün, kendisiyle ilgili bilmediğiniz bir gerçeği açıklıyor. “Benim cinsel kimliğim, senin dışarıdan gördüğün gibi değil” diyor ve sizden anlayış bekliyor. Sırf bu yüzden ona kızabilir misiniz? Onu suçlar mısınız? 2008 yılında LİSTAG (LGBTT Aileleri İstanbul Grubu) adı altında bir araya gelen anne babaların konu olduğu belgeselde, ayrımcılığa maruz kalan aileler, ilk kez gerçek isimlerini kullanıp yüzlerini gizlemeden kamera karşısına geçtiler.
Azılı bir katil ve aile babası
Buzadam lakaplı Richard Kuklinski, Amerikan suç tarihinin en bilinen karakterlerinden biri. Mafya adına işlediği cinayet sayısının 250’yi bulduğu söyleniyor. Kuklinski, 1986’da yakalanana kadar ailesinin onun vahşi bir katil olduğundan haberi bile yoktu. Yani katil evde dışarıdakinin aksine hayli uyumlu bir aile babasıydı. Ariel Vromen’in yönetmenliğini yaptığı Katil dışarıda katil, içeride aile babası olan bu gerçek kişiliğin hikâyesini anlatıyor.